Geçtiğimiz 23 Nisan’ı da pandemiden dolayı kapalı geçirdik. Son iki bayramdır çoğu yetişkin 23 Nisan’da en az çocuklar kadar coşkulu. 23 Nisan’ı ben de daha coşkulu, ağız tadıyla kutlamak isterdim. Büyümek güzel ve bununla birlikte yaş aldıkça çocukluğun kıymeti daha iyi anlaşılıyor. Geçmişte çocuk olmuş yetişkinler olarak şimdi, kendi geleceklerimizi yaşıyoruz ve çocuklarımızın yaşayacağı gelecek için uğraşıyoruz. Aslında zaten böyle olmalı değil mi? Uçarı, neşeli, meraklı geçen bir çocukluk, nazikçe sorumluluk sahibi, farkındalığa önem veren, merak duygusunu yitirmemiş duyarlı bir yetişkinliğe dönüşmeli. Ancak ne yazık ki olması gereken ve olan bu konuda da birbiriyle örtüşmüyor. Duyarlı ve farkındalığı yüksek yetişkinler olup olmadığımızı, çocuklarımıza olan davranışlarımızla ölçebiliriz. Bu noktada kendimize dönüp yakınlarımızın çocuklarına ya da kendi çocuklarımıza doğru ve şefkatli davrandığımızı söyleyebiliriz. Elbette sahilde güneşin altındaki bir denizyıldızını denize atmak, o denizyıldızının kaderini değiştirir. Doğru ve şefkatli davrandığımız çocuklarımızın da önce kendi hayatları, uzun vadede ise karşılaştıkları insanların hayatları değişecektir. Fakat genel bir memnuniyet, olumlu bir gelecek beklentisi için çocuklara doğru ve şefkatli davranan birey sayısının, doğru davranışın kötü davranışa oranının yüksek olması gerekmektedir. Ne yazık ki istatistikler aksini söylüyor. Bazı haberlerden birkaç alıntı paylaşacağım:

“Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2016 verilerine göre, Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda yaklaşık 3 kat artarken 250 bin çocuk istismara uğradı.

The Economist’in farklı bölgelerden topladığı verilerle oluşturduğu rapora göre Türkiye, çocuklar için en güvenli 60 ülke arasında 18. sırada yer aldı. Çocuklara yönelik cinsel istismar ve cinsel suçların engellenmesine yönelik raporda, Türkiye’nin notu 100 üzerinden 56,7 olarak belirlendi.”

Tüm dünyada yaşanan bu türlü üzücü olaylar ve ülkemizde yayınlanan raporlar bizleri düşündürmeli. Özellikle bu tür haberlerde hep şu cümle aklımda neon ışıklarla yanıyor: “Bizi biz yapan değerler” Sahi neydi onlar? Artan çocuk istismarı, artan kadın cinayetleri, artan hayvan hakları ihlalleri, artan doğa ve tarih talanı… Bütün bunların ortasında bizi biz yapan değerler nerede? Kaybolmuş gibi görünen bu değerlerin ne olduğunu hatırlamak, anlamak için toplumun örnek aldığı insanların sözleri ve eylemleri önemli bir gösterge. İki önemli örnekle açıklamaya çalışayım.

“Çocuğunun senin üzerinde hakkı var”     Hz. Muhammed ( Müslim, Sıyam,183)

“Sana iyi davranmaları senin çocukların üzerindeki hakkındır. Aynı şekilde çocuklar arasında adil davranman da onların senin üzerindeki hakkıdır.”      Hz. Muhammed ( Ebu Davud, Büyu( İcare), 83) 

Peygamber Efendimizin çocuklarla ilgili başka sözleri ve yakınlarının anlattığı, çocuklara çok değer verdiği davranışlarına dair pek çok örnek var. Peki, biz ne yapmışız? Yaşantısıyla örnek olan davranışlarını örnek almış mıyız? Bizi biz yapan değerlere bu örnek davranışları katmış mıyız?

Bir diğer örnek te, gelecekteki çocuklarına, bu toprakların bütün çocuklarına bir bayram bırakmış Mustafa Kemal Atatürk’ün, silah arkadaşlarının ve atalarımızın davranışları, eylemleridir. Verecek hiçbir şeyleri olmayan, maddi bir şey bırakmamış atalarımızın, gelecekteki çocuklarına bağımsız bir vatan bırakması da çocuklara ve geleceğe canları pahasına verdikleri değeri gösterir. 

Dini ya da siyasi büyük liderlerin hepsi, bizlere doğru davranışları, doğru tavırları miras bırakırlar. Dönüp hayatlarına baktığımızda her davranışları, sözleri bizlere rehber olur. Bizi biz yapan değerlerin temelini, örnek aldığımız rehberlerin sözleri, eylemleri oluşturur. Doğru eylem ve sözleri sadece söylemek değil, hayatımıza ne kadar kattığımız da önemlidir ve sorumluluğumuzdur. Atalarımız bizlere kendi hayatlarıyla doğru örnekler bırakmışlar, peki biz çocuklarımıza örnek olacak nasıl bir tavır, davranış bırakacağız? Geçmişten, inancımızdan, atalarımızdan aldığımız mirasa bizler de kendimizden katarak çocuklarımıza aktarabilecek miyiz?

23 Nisan;  atalarımızın her birinin yıkılmış bir imparatorluktan, işgal edilmiş bir ülkeden doğmuş savaşsız bir gelecekte sevdikleriyle yaşama umudunu, bağımsızlık ve özgürlük hayalleri için çektikleri sınırsız acıları, özlemle bitmiş hayatlarını, bu toprakların gelecekteki çocukları bizler, hür nefes alalım diye bayram coşkusuyla feda etmeleridir. 

Bu yüzden yaşasın 23 Nisan ve yaşasın bu toprakların aydınlık yüzlü çocukları, umudun çocukları

Sanatla kalın