Başak Nakilcioğlu, "Cumhuriyet 100 Yaşında!" başlıklı bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı...

Cumhuriyet 100 yaşında. Ortalama bir insan ömründen uzun, dünyanın en yaşlı insanından kısa bir ömür, dünya tarihine kıyasla bir genç. 100 yaşında bir genç. İnsanın gelişmesi yaşıyla, bilgisiyle ölçülüyor. İnsanda da gelişmeyi yukarıya hareket eden bir doğru ile gösterebiliriz. İlerlemeyi bu gösterge ile ele alabiliriz.

Peki soralım o halde; 100 yılda Cumhuriyetimizin grafiği yukarı doğru ilerledi mi? 1920’lerden itibaren dünyada ve o dönemin Türkiye’sinde bilim ve sanatta yaşanan gelişmelere, toplumsal ve bireysel ilişkilerdeki davranış biçimlerine baktığımızda; o dönemlerde yukarı hareket eden doğru, günümüzde de yukarıya hareket ediyor mu? Sizce bir ilerleme var mı?

 100 yıl önce atalarımız bugünleri nasıl hayal etmişlerdi? Neleri başarmışlardı ve bizim kendi başarılarının üstüne neler ekleyebileceğimizi düşünüyorlardı?  Hatta 50 yıl önce 100 yılın ikinci yarısına girerken neler yaptılar? Biz onların yaptıklarını ileriye taşıyabildik mi,  yerimizde mi saydık? Onların hayallerinde olduğumuz yerde miyiz?

Geçmişten bugüne, 100 yıldan bu yana araçlar değişti, teknoloji değişti. Ancak toplumsal ve bireysel yaşamda, birbirimize olan yaklaşımımızda, birey olarak kendimizi gerçekleştirme ve özgür olma konusunda, zihinsel gelişmişlik ve bilinçlenme konusunda geçmişimize göre şimdi olduğumuz yeri sorgulamamız gereken bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. 

Yüzyılda bizde neler değişti nerelerde aynı kaldık sorgularken, yüzyıl içinde dünya, ilerleme ve gelişmişlik konularında nerede onu da sorgulamak yerinde olur. Zira bütünün parçalarıyız ve parçaları değerlendirirken, parçaların oluşturduğu bütünü değerlendirmeyi göz ardı etmemek gerekir. Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu ve gelişmeye başladığı yıllar, dünyanın da büyük değişimler yaşadığı, dünya savaşlarının gerçekleştiği yıllar. O zamandan bu zamana dünya genelinde değerlendirirsek bireysel ve toplumsal ilerlemenin dünya genelinde büyük oranda gerçekleştiğini söyleyebiliyor muyuz?

Er Ryan’ı kurtarmak filminin son sahnesi geliyor aklıma. Filmde dört oğlundan üçünü II. Dünya savaşında farklı cephelerde kaybeden bir anne, Savaş Bakanlığı’na mektup yazarak hayatta olan tek oğlunun eve getirilmesini ister. Mektup, Savaş Bakanlığı’nda görevli Generale ulaşır ve General Yüzbaşıya Er Ryan’ı bulup getirme emri verir. Er Ryan, Normandiya’dadır ve Yüzbaşı ve kurduğu yedi kişilik ekibi birlikte geriye, savaşın en şiddetli şekilde yaşandığı Normandiya’ya doğru yola çıkarlar. Er Ryan’a doğru giderlerken ekipten kayıplar verirler. En sonunda Er Ryan’ı bulurlar ve Yüzbaşı o sırada ağır yaralanır. Ölmek üzeredir, Er Ryan’ın kulağına fısıldar, “Bunu hak et”. Ve ölür. Yıllar sonra Er Ryan yaşlı bir adam olarak ailesiyle Yüzbaşının mezarını ziyarete gelir ve “Düzgün yaşamaya çalıştım. Umarım senin gözünde bu yaşamı haketmişimdir “ der. 

Umuyorum ki biz de hak etmiş olalım. Geçmişimizin geleceğindeyiz. Şimdi buradayız ve daha iyi nasıl olabiliriz?

Daha iyi, daha özgür, daha bilinçli yarınlara!