Başak Nakilcioğlu, "Deneyimler bizi nasıl etkiler?" başlıklı bir yazı kaleme alarak 1755’te yaşanan Lizbon depreminden bahsetti. İşte o yazı...

Deneyimler küçük, büyük bizde iz bırakır. Uzak ya da yakın zamanda olması fark etmez; bir söz, bir davranış zihnimizde yaşar. Yaşadığımız deneyimlere göre duygu üretiriz. İlk önce duygu gelir, sonra da düşünme süreci. Eğer düşünür ve deneyimimizi değerlendirirsek bir sonuç çıkarırız.  Sonraki adımımızı da çıkardığımız sonuca göre atmamız doğru olmaz mı? Gelişim bu şekilde mümkün olmaz mı? Ancak bizde genel olarak deneyim bu şekilde yaşanmıyor. Yaşananlar duygusallık düzeyinde kalıyor, değerlendirme- sorgulama aşamasına geçemiyoruz. Yaşanılan olay duygu düzeyinde kalınca, deneyim haline gelemiyor. O nedenle de benzer olayları toplumsal olarak yaşamaya devam ediyoruz. 

Japonların depremi hayatlarına nasıl kattıklarından pek çok yerde bahsedildi. 1755’te yaşanan Lizbon depreminden bahsedelim biraz da. Depremin sonrasında hayatı nasıl etkilendiğinden, nasıl deneyim haline geldiğinden bahsedelim.

1 Kasım 1755’te yaşanan Lizbon depreminde kentin yüzde 85’i yıkılmıştı. O dönemde yaklaşık 200 bin olan nüfusun 40 bin kadarı deprem sırasında öldü. Depremle evler, kiliseler, hastaneler yerle bir oldu.  Depremden kurtulanların canını hemen ardından gelen tsunami aldı. Felaketin boyutları çok büyüktü. Ülkenin ileri gelenleri ve din adamları bir süre depremin günahlardan kaynaklandığını ileri sürerek engizisyon ateşinde yakacak suçlular aramış ve masum insanları depreme sebep olmakla suçlayarak cezalandırmışlardı. Ancak yaşanılan felaketi deneyim olarak gören, ders çıkaran duyarlı yöneticiler ve halk sayesinde Lizbon depremi, şehir ve hatta Avrupa için milat oldu. 

Öncelikle felaketten sonra salgın hastalık yaşanmadı ve şehir kısmen hızlı bir şekilde yeniden inşa edildi. Sadece dört kata kadar yapı izni verilerek binalarda depreme dayanıklı ve esnek malzemeler kullanıldı. Depremde sağ kalan dönemin Dış İşleri Bakanı Pombal, mühendisler tarafından geliştirilen planlar doğrultusunda, “Aydınlanma” ideallerine yakın bir şehir planının hayata geçirilmesini istedi. Buna göre geniş caddelerin, kilise kuleleri ve saray kubbelerinin de yer aldığı düzenli bir şehir ortaya çıkarıldı. Pombal, benzer bir trajedinin tekrarlanacağından endişe ederek, binaların deprem önleyici bir sisteme sahip olmasını istedi. Geleneksel yöntemlerden esinlenerek yeni bir inşaat tekniği olan iç ahşap kafesle güçlendirilmiş bir yığma yapı şekli uygulandı.  “Gaiola Pombalina” adı verilen bu yöntem geliştirilerek daha sonra da sistematik olarak kullanılmaya başlandı.

Pombal bir yandan da düzenlettiği anketleri ülkedeki topluluklara göndererek sismoloji araştırmalarına da önemli bir katkı yaptı. Anketlerde, depremden önce köpeklerin veya diğer hayvanların tuhaf davranıp davranmadığı, kuyulardaki su seviyesinin yükselmesi veya düşmesinde gözle görülür bir fark olup olmadığı, kaç binanın yıkıldığı ve ne tür bir yıkım meydana geldiği soruldu. Cevaplar, modern Portekizli bilim insanlarının olayı hassasiyetle incelemesine olanak vermiştir. 

1755 Lizbon depremi Avrupa’yı çok etkilemiştir. Öyle etkilemiştir ki,  modern sismolojinin doğmasına neden olmuştur. 

Ayrıca bu olay filozoflar tarafından da geniş çapta tartışılmıştır. Voltaire, Candide adlı eserinde Lizbon depremini anlatır. Kitabın “Gelecekteki Depremlerin Önlenmesi İçin Harikulade Bir Ateş Nasıl Yakıldı,” bölümünde Portekizli bilginlerin harabeye dönmüş kentin eski haline getirilebilmesi için devasa bir engizisyon ateşi yakılması gerektiğine karar verdiğini, bunun için Coimbra Üniversitesi’nin öncülük ettiğini yazar. Voltaire kitabında Kilise’nin bu Engizisyon ateşi yöntemiyle, ülkenin bilginleriyle ve hatta Kral ile dalga geçer. Bu nedenle ilk baskısı 1759’da yapılan kitap pek çok kereler yasaklanmıştır. 

Jean-Jacques Rousseau, depremin şiddetinin şehrin yakın çevresinde çok sayıda insanın yaşamasından kaynaklandığına inandığını öne sürmüştür.

Kant, 1756'da depremlerin nedenlerine ilişkin bir teori öne atmıştır. Kant'ın sıcak gazlarla dolu devasa mağaralardaki kaymaları içeren teorisinin yanlış olduğu bilinse de depremleri doğaüstü terimlerden çok doğal terimlerle açıklamaya yönelik ilk sistematik girişimdir. 

Son olarak yüzyıllar sonra, Lizbon’da tasarlanan Quake – Lizbon Deprem Merkezi, The Quake Project, 1755 Lizbon Depremi'nin tanınması ve derinlemesine incelenmesi amacıyla tasarlanmış ve inşa edilmiş bir proje olarak hayata geçirilmiştir. Bu deneyim merkezi, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa ve dünya tarihini kesin bir şekilde değiştiren bu önemli olayı ayrıntılarıyla sergiliyor. Merkez, yeni bir büyük sismik olay karşısında herkesin hazırlıklı olma bilincini artırmayı hedeflemiştir.

Merkez, zaman yolculuğu şeklinde 1755 Depremi, Aydınlanma Çağı, Lizbon ve genel olarak sismik olaylar hakkında daha fazlasını keşfetmek üzere planlanmıştır. Tarihsel ve bilimsel doğruluk, teknolojinin kullanımı ve ziyaret sırasında sürükleyici ve sonrasında sezgisel olan anlatısı, şimdiki zamanda daha fazlasını keşfetme isteğini uyandıracak şekilde birleştirilmiştir. 

Görüldüğü gibi yaşananların deneyim haline gelmesi, düşünme sürecinin oluşturularak ders çıkarılması ile sağlanıyor. Bunu başarmanın yolları başkalarınca nasıl bulunuyorsa bizim için de o yollar mümkün. 

Sanatla kalın, İyi ki sanat var