Başak Nakilcioğlu, "Afyon'un Master Planı" başlıklı bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı...

Yazıma bir fotoğraf ile başlamak istiyorum. Zafer Müzesinin önünden Afyon Kalesinin görünüşü.

WhatsApp Image 2024-01-13 at 19.35.09

Bizim şehrimizin mimari, kentsel dokusu bu. 

Geçmişte, yarım kalmış her olayın etkisi, şimdiki anda sırtımıza bir yüktür. Nasıl ki hayatlarımızda geçmişimizde yüzleşmediğimiz, ertelediğimiz, ötelediğimiz her konuyla gelecekte yüzleşiyor, hesaplaşıyorsak, şehirlerimizin planlanmasında da bunu yaşıyoruz. Şehirlerimizde de gereğince ele alınmamış, tamamlanamamış her konu vatandaşlar için katlanarak yük haline gelecektir. Örneğin; sürekli geçiştirilen şehir merkezinde araba parkı sorunu. Örneğin yeni yerleşimlere yapılan binaların akıllı ama otoparksız, bahçesiz, çevre düzenlemesi olmadan yapılması. Örneğin; yeni yerleşimlerde yolların kaldırımsız, sokak lambasız yapılması. Giderek katlanan en önemli yüklerden biri de; Kültür Merkezleri ihtiyacıdır. Kültür merkezleri Afyon’un artan nüfüsu düşünülerek, nüfusun fazla olduğu yerlere daha çok olmak üzere mutlaka yapılmalı bana kalırsa. İnsanlara sadece yaşayacakları evleri gösterip, sosyal bütünleşmeyi sağlayabilecekleri alanlardan yoksun bırakmak, bir yaşam anlayışıdır ve kişiseldir. Sosyal yaşamı desteklemek, yaşam kalitesinin sürdürülebilirliği açısından önemlidir ve kişisel görüşlerimizin dışında insani ihtiyaçlarımıza hizmet eder. Sosyal bütünleşmeyi sağlayacak yapıları yapmak belediyelerin görevidir. Belediyeler sadece kanalizasyon, elektrik gibi alt yapılardan sorumlu değildir. Kültürel alt yapı hizmetleri de yerel yönetimlerin sorumluluğundadır ve gereğince ele alınmak zorunluluğu vardır. Deneyimlerimizden şimdiye kadar ki belediyecilik anlayışının sosyo-kültürel bütünleşmeyi destekleyecek ve besleyecek bir şekilde ele alınmadığını görmekteyiz. Afyon artık küçük bir şehir değil, gençlerimiz yetişiyor, her kademe ve yaştan çocuklarımız, gencimiz çalışıp üretebilecekleri kültür merkezlerini hak ediyorlar. Peki tüm bu yaşamsal ihtiyaçlar nasıl hayata geçirilmeli? Tüm bu ihtiyaçlar, yapılması gerekenler göz önünde bulundurulduğunda şehrin ihtiyaçlarının kapsamlı bir planlamayı gerektirdiği açıkça görülüyor. Bu planlamanın adı Master Plan.

Nedir  Master Plan?

Şehir planlaması ile ilgilidir. Şehirlerin master planı söz konusu olduğunda planlamaya, bir bakıma, bir “karar verme” metodu olarak bakılabilir. Şehirlerin büyüme ve gelişimleriyle ilgili kararların alınmasında bu metoddan yararlanılır. Master plan, şehrin ideal görünümünü belirler. Plana göre, şehrin coğrafi konumu, yapısı göz önüne alınarak etkin bir yol ve ulaştırma sistemi kurulur,  kültürel kamu tesisleri yapılır, park ve bahçe gibi alanlar arttırılır. Yapılan binalar, yollar, tesisler vb. her şey şehrin coğrafi yapısı, kentsel dokusu, gözetilerek, vatandaşların ihtiyacı doğrultusunda gerçekleştirilir. 

Şehirlerin master planı; küresel, bölgesel ve yerel yaklaşımlar doğrultusunda, dünyadaki gelişmelerden kopmadan şehrin insanlarının ihtiyaçlarının gözetilerek, yerel dokunun korunduğu afete duyarlı, yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik bir anlayışla yapılmalıdır. Sosyal bütünleşmenin gözetildiği,  sürdürülebilir bir planlama anlayışıyla yapılmalıdır. 5 yıllık olabileceği gibi, 10 yıllık da olabilir. Master plan ile ilgili okuduklarımdan benim anladığım bu şekilde.  Bunu yazarken “Planlama” dediğim zaman zaten neyin yanlış gittiğini, neden şimdiye kadar adayların ve seçilmiş başkanların bundan bahsetmediğini anladım. Çünkü “Planlama” hiç bize göre değil. Görünen o ki biz arsamız ne kadarsa arsaya sıfır bina yaptırmakla ilgileniyoruz. Binanın konumu, çevresi, etrafında yol var mı yok mu, alt yapısı, sosyal alanlar gibi konuların planlanması bize uymuyor. Aslında “uymuyordu” demek daha doğru olur, zira hesap soran, sorgulayan bir nesil geliyor. Neden yapmadınız diyecek, şöyle yapabilirdiniz diyecek bir nesil. “Öyle uygun gördüm” cevabını kabul etmeyecek bir nesil. İyi ki soruyorlar, sorguluyorlar. Şimdi yapılmazsa kısa bir süre sonra mutlaka yapılacak konularda elimizi çabuk tutmalı ve onlara yetişmeliyiz diye düşünüyorum. 

Yazımın başında fotoğrafla bir örnek verdim. Bunu yapmaktaki amacım eskiyi övmek değil. Yüz yıl önce Afyon’un coğrafi yapısına, dokusuna en uygun sağlam, estetik binalar yapılmışken, günümüz teknolojisiyle bunun tersinin gerçekleşmiş olmasına üzüldüğüm için bu karşıtlığı gündeme getiriyorum. Günümüzün teknolojisi, imkanları ile yapılan yeni yapıların Afyon’un coğrafi yapısına, dokusuna uygunluğu düşünülmeksizin yapılmalarına üzülüyorum. Eski zevkli, çevreyle uyumlu, işlevsel yapıların tam tersi örnekler olmalarına, daha iyinin  olması mümkünken olmamasına üzülüyorum. Ardından yapılan projelerin reklamlarını görüyorum. Örneğin “Rahvan At Pisti” projesinden billboardlarda bahsedilmesi. Evet önemlidir mutlaka. Ancak rahvan at olmadığım için sevinemiyorum bu güzel projeye. O sırada, yollara park etmiş araba dağlarıyla, tıkanan trafikle, yayaysam Uydukent gibi yeni yerleşimlerde kaldırım olmadığı için yollardan yürümekle, akşamsa sokak lambaları olmadığı için ( kaldırım da yokken) yollarda ürkerek yürümekle vb. sorunlarla meşgulüm. Benim de vizyonum dar sanırım. 

Tüm yazdıklarım doğrultusunda belediye başkan adaylarından, seçilecek belediye başkanından  beklentim var elbette. Afyon’un geleceğinin düşünüldüğü projelerin yapılması. “Uzmanlara sorduk, şartlar uymadı, izin alamadık, çelik fiyatları arttı” gibi önceden düşünülmesi gereken nedenlerle rafa kaldırılacak projeleri seçim vaadi olarak sunmamaları. Gerçek, sürdürülebilir, Afyon’un, vatandaşların ihtiyaçları düşünülerek hazırlanmış projelerinin olması, kültürün-sanatın bir ihtiyaç olduğunun bilinciyle hareket etmesi. 

Gelecek günlerde umutlarımızın gerçeğe dönüştüğünü görmek ümidiyle,

Sanatla kalın, İyi ki sanat var