Hakan Yılmaz, "Yüzüncü Ad “Baldassare’nin Yolculuğu” başlıklı bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı...

Yüzüncü Ad “Baldassare’nin Yolculuğu” Amin Maalouf romanı. Baldassare, Cübeyl kasabasında (Lübnan) bir antikacı. Bir gün yaşlı ve yoksul Hacı İdris ona bir kitap veriyor.  Maznadarani’nin “Yüzüncü Ad” adlı kitabını (Gizli Adın Örtüsünün Kaldırılması). Baldassare bu kitabı satıyor. Sonrasında ise kitabın peşine düşüyor. Kitabın peşinde uzun bir yolculuğa çıkıyor. Kitapta, Allah’ın 100. Adı saklı ve bunu öğrenmek istiyor. Yıl 1665 ve bazı rivayetler 1666 yılının dünyanın sonu olacağını söylüyor. Sırasıyla Lübnan, Tarsus, Konya, Afyon, Konstantinopolis, İzmir, Sakız Adası, Cenova, Amsterdam, Londra’ya gidiyorlar. Bu sırada Baldassare günlük tutuyor.

“Yolculuğumun başlangıcını anlatan ilk defter, Konstantinopolis’i acele terk etmek zorunda kaldığımda kayboldu; ikincisi, sınır dışı edildiğimde Sakız’da kaldı; üçüncüsü, büyük olasılıkla Londra yangınında yok oldu. Ve ben, ölümü unutmuş ölümlü, zavallı Sisyphos, dördüncünün sayfalarını düzlüyorum şimdi elimle.” 

Baldassare, kendini Sisyphos’a benzetiyor. Homeros, Odysseia’da Sisyphos’u şöyle anlatıyor:

 “ Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:

Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı,

ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,

ha bire itiyordu onu bir tepeye doğru,

işte kaya tepeye vardı, varacak, işte tamam,

ama tepeye varmasına tam bir parmak kala,

bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri,

aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden başbelası kaya

o da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,

kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden

o da ha bire itiyordu kayayı, kan ter içinde.

Tanrılar Sisyphos’a bir ceza verir. Kocaman bir kayayı tepeye çıkarmaya çalışır. Tam zirveye geldiğinde kaya yere düşer. Sisyphos da tekrar tekrar kayayı tepeye çıkarmaya çalışır. Bu durum sürekli tekrarlanır.  

Albert Camus “Sisyphos Söyleni”nde, Sisyphos’u uyumsuz bir kahramana benzetir. Sisyphos’un cezasının bir sonu yoktur. Ama her defasında ona bu cezayı veren Tanrılara karşı bir başkaldırısı vardır. 

Camus’ya göre “düşünmek, görmeyi yeniden öğrenmektir.” Sisyphos da her defasında yeniden dener, yeniden görmeye çalışır. Baldassare da “ve ben, ölümü unutmuş ölümlü, zavallı Sisyphos” diyor. Fakat kaybettiği üç defterin yerine bir yenisini yazmaya koyuluyor. Yeniden deniyor, yeniden görmeye, yeniden düşünerek yazmaya başlıyor. Bunu yapması bir varoluş kaygısından.   Kierkegaard’ın dediği gibi “var oluş kaygısı kendi olma ya da olamama kaygısıdır”. 

Herkes ne olursa olsun bir yolculuğa çıkıyor. Yolculuk bir arayış. Varoluş yolculuğu. Ve bu yolda yaşadıkları ile var oluyor. Yeniden yeniden yolculuğa çıkıyor ve düşünmeyi, görmeyi, duyumsamayı her defasında yeniden öğreniyor. Baldassare, 100. Adı bulamıyor, Sisyphos da kayayı bir türlü tepeye çıkaramıyor. Önemli olan bir ad ya da kayanın tepeye ulaşması değil. İnsanın yolda oluşu, hikayesi, ne olursa olsun denemesi. Yol, arayış onları kendi olmaya götürüyor. 

Bir yere varmaya, ulaşmaya değil, yolda olmaya, yolun yaşamına…