Hakan Yılmaz, "Kainatta bir zerreyim…" başlıklı yazı kaleme aldı.

Henry David Thoreau, “Walden, Ormanda Yaşam” kitabında Walden Gölü kıyısında, şehirden ve modern hayattan uzak bir biçimde geçirdiği yıllara ait deneyimlerini anlatıyor.  

Fazla zenginlik yalnızca gereksiz şeyleri satın alabilir. Ruh için gerekli olan bir şeyi satın almak için paraya gerek yoktur. Thoreau, aşktan, paradan, ünden ziyade gerçeği ister ve o gerçeği de doğada bulur. Zenginlik, bir kişinin kendi haline bırakabileceği şeylerdir. 

Ömrümüzü gözümüzün önünde duran doğa güzelliklerinin farkına bile varmadan sadece bir robot gibi para kazanmaya adamış durumdayız. Bu nedenle bizler için hayat anlamını yitiriyor. Sürekli kıvranıp duruyoruz. Yaşamlarımız sessiz bir çaresizliğe dönüşmüş durumda. Yaşamımıza bıkkınlık, sıkıntı ve kaygı hakim. Bu durum yaşama sevincimizi giderek tüketiyor. Sürekli endişe ve gerilim dolu dünyamız neredeyse tedavi edilemez bir duruma geldi. 

Thoreau, birçok sonbahar ve kış günü şehrin dışına çıkar, rüzgarı dinlemeye, söylediklerini duymaya ve anlamaya çalışır. Ona göre günümüzde evlerimiz eşyalarla tıka basa doldurulmuş ve kirletilmiştir.  

Thoreau kitabında şunu sorar: Bu dünyada insanların sabah işleri ne olmalıdır? 

Sabah rüzgarları her daim esiyor ve yaradılış devam ediyor. Onun için her sabah, hayatını doğanın kendisi kadar sade, masum hale getirmek için neşeli bir davettir. Yalnızca uyanık olduğumuz o gün şafak söker. Doğacak daha çok gün var. Güneş, sabah yıldızıdır.

Veda şöyle der: “Tüm zihinler sabahla beraber uyanır.” Her gün kendini tamamen yenile; bunu yeniden yap, yeniden ve yeniden, sonsuza dek yeniden. Ona göre dünyada özgür bir şekilde engin bir ufkun tadını çıkaranlar dışında mutlu kimse yoktur.

Kitabında Walden Gölü’nden şöyle söz ediyor: Bir göl, manzaranın en güzel ve etkileyici parçasıdır. Bu yeryüzünün gözüdür, bunun içine bakan kişi kendi doğasının derinliklerini ölçer. 

Ruh kendisinin efendisi olmayınca, kişi bakar ama görmez, dinler ama duymaz, yer ama yemeğin tadını almaz.” Yemeğin gerçek lezzetinin ayrımına varan kişi asla açgözlü olmaz; bu tadı alamayan kişi ise aksine açgözlüdür. 

Ruhun lezzeti doğada. Temaşa edip hayran olmakta. Onun hallerini görebilmekte. Ruhunu esen yele, yağan yağmura, açan güneşe, kokan toprağa, akan suya vermekte, onlara katmakta. Her şeyden önce hayretle ve güzel bakmakta. 

Evrende bir zerre olduğunu anlayabilmekte. Sözün burasında Aşık Daimi’ye kulak verelim.

Kainatta bir zerreyim

Ben kendimi bilmez miyim

Zerre içinde zerreyim

Ben kendimi bilmez miyim…

Sır, kendini bilmekte. Bilmek için doğaya, evrene bakmakta, dinleyebilmekte, hissedebilmekte evreni. 

Bilmek ve bulmak için kendini kaybetmekte, yok etmekte…