Dinarlı halk şairi Süleyman Uysal. Dinar’ın Yelalan Köyünde 1935 yılında doğar. Şair ruhlu bir çocuktur. İlkokuldan sonra ekonomik nedenlerden dolayı eğitimine devam edemez. On altı yaşında dayısının kızı Hafife Hanım ile evlenir ve altı çocuğu olur. Şair, 1957'den bu yana Yelalan köyünde çiftçilik ve hayvancılıkla yaşamını sürdürüyor. 

Süleyman Uysal günümüzün Karacaoğlan’ıdır. Şiirleri bir yaşam öğretisidir. İnsanı büyüleyen bir irfan, anlayış ve sezgi zenginliğine sahiptir. Yaşamı, duyguları ve hikmet dolu dizeleri, insanı sarar, sarmalar. Süleyman Uysal yaşamı ve insanı sevgi ile, muhabbet ile kucaklar. 

Şiirleri, 2011 yılında Dinar Halk Eğitim Merkezi Müdürü Yaşar Sağlam ve emekli öğretmen olan Raif Öztürk’ün çalışmaları ile kitaplaştırılmıştır. Ayrıca şiirleri 2013 yılında, Prof. Dr. Uğur Türkmen tarafından bestelenerek, Gül Kokusu Var” adıyla CD olarak yayınlanmıştır.  

2105 yılında Yaşar Bey ile birlikte, Süleyman amcanın belgeselini çekmek için Yelalan Köyüne gittik. Süleyman amca evde değildi, dağa odun toplamaya gitmişti. Köyde biraz dolaştık, komşuları ile görüştük. Süleyman amca eşeğine yüklediği odunlar ile geldi. Ona “nerden geliyorsun amca?” diye sordum. O da “uzaklardan” diye karşılık verdi. Uzaklardan… Uzaklardan ne demekti? Mekansal bir uzaklık mı yoksa yaşamsal, düşünsel, duygusal bir uzaklık mıydı? İlk düşündüğüm Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” filmi oldu. Filmde insanlar arasındaki uzaklıklar, yabancılaşma, geçmiş ile olan bağın kopması, taşra, köy ile kentin uzaklıkları gibi konular işlenmişti. İnsanların gitgide birbirinden uzaklaşmaları, kopmaları hatta kendilerinden kopuşları anlatılmaktaydı. İşte öyle bir uzaklık olabilir miydi? Sonra Süleyman amca o sıcacık kalbiyle bizi evine aldı. Sobanın üzerinde bir demlik vardı. Hemen çaylar konuldu ve sıcacık muhabbet başladı. Derinlik, insanlık, gözlerdeki sıcaklık, güzelim Anadolu insanı. Yaşamını ve şiire nasıl başladığını anlattı. O sevecen ruhuyla şiirlerini okudu. Şiirlerinde Anadoluyu gördüm, dağlarını, yaylalarını, çiçeklerini, bozkırını, insanını, mücadelesini, neşesini, hüznünü ve aşkını. Her şeye olan aşkını, sevdasını, hoşgörüsünü. 

Onun nefesini duymak, gönlüne bakabilmek tarifsiz bir yaşam kaynağıydı. Sonra doğaya uzandık, yürüdük, Söğüt Dağı’na baktık. Söğüt Dağı eteklerindeki şairin, Süleyman amcanın hikmetine yüz sürdük. Dünya böyle güzel insanların hatırına dönüyor… 

Ellerinden öpüyorum…