Hakan Yılmaz, Uzun Bir Yol Hikayesi (Latcho Drom) adlı yazı kaleme aldı. İşte o yazı...

Latcho Drom (Güvenli Yolculuk), Tony Gatlif’in senaryosunu yazıp ve yönettiği film. Film, Roman halkının Hindistan'ın kuzeybatısından İspanya'ya uzun ve zorlu yolculuğunu anlatıyor. Bu yolculuk aynı zamanda romanların yaşamlarının ve müziğinin yolculuğu. Film, Hindistan'ın Thar Çölü'nde başlıyor. Mısır, Türkiye, Romanya, Macaristan, Slovakya ve Fransa'dan geçerek İspanya'da sona eriyor.

Romanların yaşayışları, müziği, eğlenceleri ve hüznü içimize işliyor.

Romanlar, hiçbir yerde barınamayan dünyamızın ötekileri. Hep kovulan, sürülen yabancıları. Çingeneler vatansız, topraksız ve unutulmuşlar. Her toplumda onlara küçültücü, aşağılayıcı ve hor görücü adlar takılıyor.     

Filmin girişinde, bundan yaklaşık 1000 yıl önce, bilinemeyen nedenlerden dolayı çingenelerin, Hindistan’ın kuzeybatısından ayrılıp Avrupa, Mısır ve Kuzey Afrika yollarından geçtikleri söyleniyor. Bu uzun yolculuk sırasında Roman halkına gitan, halab, çigan, bohem, gypsy adları verilmiş.

Hindistan’ın Thar Çölü. Bir erkek çocuğu şarkısında; “aileme ulaşmam uzun zaman sürer. Terk ediyorum buraları. Arabayı hafifçe çekiyorlar ve beni aileme götürüyorlar. Aileme dönmek istiyorum ve yalınayak koşmak. Ayaklarıma yapraklar ve vücudumu örten ağaç dallarını koyacağım” diyor. Hep bir ayrılış ve göç hikayesi. Göç ediyorlar. Film boyunca hep bir yerden bir yere gitmek zorunda kalıyorlar. Çölde, öküz arabaları, eşeklerle ve yürüyerek. Çocuklar çok halsiz, susuz kalıyor. Zorlu bir yolculuk. Çölde çadırlarını kuruyorlar. Başka göç eden çingeneler de var. Demir dövüyorlar. Bu seste, ritimde bir kız çocuğu dönerek, ayaklarını yere vurarak dans ediyor. Bir kadın dönen taşta buğday çekiyor. Başka bir kadın hızlı dönüşlerle dans ediyor. Müzik ve dansın ahengi, doğa ile bütünlük. Öküzlerin boynuzlarını boyuyorlar. Kadınlar ve erekler süsleniyor. Bir ağacın etrafında dönüyorlar. Kandil ve mumlar dallara asılmış. Oturup önce dua ediyorlar. Sonra müzik ve dans. Gece ateş yakılıyor ve gökyüzünde dolunay var. Bir adam şarkı söylüyor: “Sadece senin için yatak yaptım. Güzel bir yere, nasıl uyuyabilirim sensiz, yalnız? Gözlerim sadece seni görüyor” diyor. Dolunaya bakıyorlar. Her şeye rağmen müzikleri ve dansları ile hayata tutunuyorlar. Gün doğarken yola çıkıyorlar. Ayrılış zamanı. Yeni bir göç vakti.  

Mısır’dayız. Bir evde eğlence var. Çocuklar duvardan içeriye bakıyorlar. Kız içerdeki kadınlar gibi dans etmeye çalışıyor. Erkek ise çalgı çalışlarını taklit ediyor. Genç bir erkek ise içeriyi izliyor. Dans eden (göbek atan) kadınlar var. Sonrasında ise erkekler dansa katılıyor. Ghawaziler şarkı söyleyip dans ediyorlar. Şarkı: “Ah gecelerim! Ah, gözlerim! İçimde yanan o ateş ruhumu deli ediyor. Dora, Dora. Yüzünü görüyorum. Yüzünü gördüğümde, aşkı özlüyorum.” Aşkı görüyoruz. Hüznün ve mutluluğun içiçe geçişini. Yaşama olan aşklarını ve isteklerini.   

Mısır’dan sonra Türkiye’ye geliyoruz. İstanbul boğazı. Vapurda çiçekçi kızlar. Çiçekçi kız, ayakkabı boyacısı erkek çocuğu. Bir adam sokakta çocuğa darbuka çalmasını öğretiyor. Tef ile ayı oynatan bir adam. Romanların müzikleri ve çiçekçi kızın dansı.

Buradan Romanya’ya gidiyoruz. Roman bir müzisyen Çavuşesku dönemine ait şarkıyı (hüznü, acıyı) söylüyor. Köyüne dönmeden önce bir çocuk onları dinliyor.

Şarkı Sözleri: “Suçlu Çavuşesku, yeşil yapraklar, kır çiçekleri, insanlar ne yapıyor? İnsanlar sokağa çıkıyor, haykırarak ve özgürlük diye bağırarak. Öğrenciler ne yapıyor? Bükreş üzerine yürüyorlar. Bağırıyorlar: Kahrolsun Diktatörlük. Bugün, 22. Günde (22 Aralık 1989), hayat buraya geri döndü. Özgürlük içinde yaşayacağız. Temeşvar’da insanlar sokağa dökülüyor. Bağırıyorlar: Kahrolsun Zalim. Zalim, Romanya’yı mahvetti.” Romanya cumhurbaşkanı Nikolay Çavuşesku'nun Aralık 1989'da devrilmesiyle sonuçlanan ilk olaylar Temeşvar'da başlamış, 22 Aralık’ta Çavuşesku ülkeyi terk etmiştir. Bükreş’te Devrim Meydanı’dayız (Piata Revolutie). Bir adam elinde ekmekler, yanında bir çocuk var. Bu meydan halk için özgürlüğü, yeniden yaşamı ve umudu ifade ediyor.  Köyde keman çalan bir adam yürüyor, başka çalgıcılar da çıkıyor. Eğlence. Kadınlar kazanlarda yemek pişiriyor.

Romanya’dan sonra yolumuz Macaristan’a uzanıyor. Trendeyiz. Küçük bir kız şarkı söylüyor: “Bütün dünya bizden nefret ediyor, bizi kovalıyorlar, bizi lanetliyorlar. Mahvolduk. Tüm hayatımız boyunca dolaşıyoruz. Dağ yeşil, orman da. Mutluluk uçuyor, sonra tekrar gel” diyor şarkıda. Küçük kızın dilinden yaşamları dökülüyor. Romanlar, ötekiler, yabancılar. Hep nefret edilen, sürülen, lanetlenen insanlar. Yaşamları boyunca oradan oraya gitmek zorunda bırakılmışlar. Ve bir türlü mutlu olamıyorlar. Hep uçuyor sevinçleri, neşeleri fakat onlar yaşamdan, yaşamaktan vazgeçmiyorlar. Var olmaya, kendilerini var etmeye devam ediyorlar nerede olursa olsunlar.   

İstasyonda kalabalık bir çingene gurubu ateş yakıyor. Bu sırada bir kadın ve çocuğu bankta üzgün oturuyor. Çocuk çingenelerin yanına geliyor. Kemancıya cebinden çıkarıp bozuk para uzatıyor. Senin için çalmamı mı istiyorsun, 3 jeton için mi? diyor adam. Jetonları çocuğun cebine koyuyor. Sonra şarkı söyleyip dans ediyorlar. Çocuk da dans ediyor, annesine geliyor. Annesi de gülüyor, mutlu oluyor. Çingenelerin her şeye rağmen neşeleri anneyi de mutlu ediyor. Onu hayatın bu küçük gülüşüne bağlıyor. Trenden diğer çingeneler iniyor. Birbirlerine sarılıp gidiyorlar. Tabiki müzikle ve dans ederek.    

Bir sonraki durağımız Slovakya. Trenin camından tel örgüler görülüyor, mevsim kış, her yer karla kaplı. Yaşlı bir kadın şarkı söylüyor: “Auschwitz’de ölümüne acıkıyoruz. Bizi kilitli tutuyorlar büyük kulübelerde. Hiçbir yerde ekmek yok, hayat çok uzak ve ölüm çok yakın.” Kadının kolunda bir dövme, numara var. Toplama kampındaki numarası. İnsan sadece bir numaradan ibaret. Kadın karda tepeye doğru yürüyor. Ağaçlarda oturuyorlar, yaşıyorlar, küçük çadır ve kulübelerde. Şarkıda; Tanrı bizi dolaşmaya lanetledi. Uzun bir yol kat ettik. Kaçtık beladan ve nefretten” deniyor.  

Porajmos, Roman Kırımı veya Çingene Soykırımı, II. Dünya Savaşı'nda Nazi yönetimince gerçekleştirilir. Çingeneler Avusturya'daki Daçau, Sachsenhausen, Buchenwald, Lackenburg gibi toplama kamplarında gözaltına alınır ve farklı ülkelerdeki gettolara ve gaz odalarına sürülür. 2 Ağustos “Dünya Çingene Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü” dür.

Slovakya’dan Fransa’ya geçiyoruz. Çingeneler bir tarlada metal vardolar (at arabası-vagon) ile kamp kuruyorlar. Bunlarda yaşıyorlar. Göl kenarında, çocuklar suya giriyor. Kadınlar atları yıkıyor ve sepet örüyorlar. 2 görevli geliyor ve buradan gitmelerini söylüyor. Yerlerinden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Başka bir yere göç ediyorlar. Yolda çocuklar çiçek topluyor. Tel örgülere asıyorlar. Bir adam arabayla gelip bakıyor, onları bulamıyor. Sonra bu çiçeği görüp yanlarına geliyor. Adam müzisyen, başka müzisyenleri de alıyor yanına.

Saintes-Meries-de-la-Mer’deki kutlama için buluşuyorlar. Romanların koruyucu azizi Saint Sarah’ın festival kutlaması. Heykelini öpüp dua ediyor, mum yakıyorlar. Müzik. Gitarlar ve çello. Ayin ve sonrasında festival başlıyor. Sara-la-Kâli ("Kara Sara", Romanca: Sara e Kali) olarak da bilinen Aziz Sarah, Roman halkının koruyucu azizi. Saygısının merkezi, Güney Fransa'daki Camargue'deki Romanlar için bir hac yeri olan Saintes-Maries-de-la-Mer'dir.

Fransa’dan sonraki adresimiz İspanya. Filmin son durağı. Bir çocuk şarkı söylüyor. Eski bir mahalledeyiz. Çingeneler toplanıyor. Şarkı söyleyip dans ediyorlar. Flamenko. İki adam kapı ve pencereleri tuğla ile örüyor, kapatıyor. Mahalleden çıkmaları gerekiyor. Polis gelip kontrol ediyor.

Şehrin tepesinde bir kadın şarkı söylüyor, erkek çocuk ise ateş yakıyor. Şarkının adı La Caita (Düşüş). Sözleri ise şöyle:

Sen, sen dünyaya inmiş bir leyleksin.

Ben, uçup gitmiş kara bir kuşum.

Ağzın neden bana tükürüyor?

Cildimin koyu, saçımın çingene siyahı olmasının sana ne zararı var?

Katolik İsabella’dan, Hitler’den Franco’ya, onların savaşlarının kurbanı olduk.

Bazı akşamlar, diğer birçok akşam gibi, kendimi köpeğinize gösterdiğiniz saygıyı kıskanırken buluyorum.   

Şarkıda özellikle vurgulanan çingenelerin sürekli olarak hor görülmeleri. Köpekler kadar bile saygıları yok toplumda. Savaşlarda onlar kurban ediliyor. Toplumda yok sayılıyorlar. Ve hep kovuluyorlar, oradan oraya sürgün hayatı yaşıyorlar.  

Djelem Djelem ağıtı, Nazi Almanyası'nda katledilen 350 bin Çingene için duyulan acıyı anlatıyor. 1971 yılında Londra'da yapılan 1. Dünya Çingeneleri Milli Kongresi'nde Çingenelerin milli marşı olarak kabul ediliyor. Djelem djelem ‘güle güle’ demek.

Djelem, Djelem

Yürüdüm yürüdüm uzun yollar boyu

Ne güzel ki Romanlarla tanıştım

Uzaklara çok uzaklara gittim

Ey Romanlar ey çocuklar

Romanlar nerden geldiyseniz

Şanslı yollar boyu çadırlarınız

Benim de büyük kalabalık bir ailem vardı

Kötü bi grup insan öldürdü onları

Gelin benimle Dünya Romanları

Romanların yolunun açıldığı yerlere

Şimdi ayağa kalkma zamanıdır

Romanlar Ey Romanlar ey çocuklar...

(Zarko Jovanovic, 1969)