“Suskunlar” İhsan Oktay Anar romanı.

Romanda Muhteşem Neyzen Batın Efendi hayat nefesini üfleyen, evreni ve insanı yaratan Tanrı’yı, Tağut ise hayat nefesinin peşinde koşan, bunun için de İstanbul’daki ünlü musikişinasları öldürten caniyi, şeytanı temsil ediyor. Eflatun ise Tanrı’dan gelen bu sesi bulmayı istiyor. Tanrısal hayat nefesiyle üflenen nağmeyi duymaya çalışıyor. Bu sesi bulmak için İstanbul’da bir yolculuğa çıkıyor. Ve yolu Galata Mevlevihanesi’ne düşüyor. Aradığı sesi burada buluyor. Bu ses, ney sesidir.

Musikinin/sesin kökeni Tanrı’nın üflediği hayat nefesidir. O, bu nefes ile insana hayat verir. Ney sesi, hayat nefesi, Tanrısal sestir. Eflatun’un bu sesi arayışı da aslında Tanrı’yı arayışıdır.

Eflatun neyi üfler ve Yegah perdesinde karar kılar. Bu durum Mevlevi Şeyhi İbrahim Dede’nin söylediği gibi Yaradan ile Yegah perdesinde yek-vücut olmaktır. Bu Vahdet-i vücûd düşüncesinin bir yansımasıdır. Bütün varlıklar ve tüm evren Tanrı'nın bir yansımasıdır.

Cioran, insanın sessizlik duygusunu yitirdiğini söylüyor.

Biraz sessiz durabilmek, susabilmek gerek…

Mevlana’nın söylediği gibi: Az ye, az uyu, az konuş…