"İnsan, tek damla kan, bin kaygıdır.”

N.F. Kısakürek

İslami finans kavramı, son yılların öne çıkan başlıklarından birisidir. İslami finans uygulamaları ilk olarak 1960’lı yıllarda Mısır’da Mit Ghamr’in şeriat hükümlerine göre oluşturduğu tasarruf projesiydi. Bu projede üretim amaçlı küçük yatırımcıları destekleyen sosyal bir kooperatif faaliyeti, kâr paylaşımı odaklı yatırımların finansmanı için fon toplamış ve 1971’de proje, Nasr Sosyal Bankasına katılmıştır. Özellikle bu yıllarda körfez ülkelerinin zenginliklerine ilgi duyan batılı ülkeler, İslami fon uygulamaları adı altında, yeni bankacılık ve finansal uygulamalarını hayata geçirmişlerdir. Böylece körfez ülkelerinin zenginlikleri batılı bankaların sistemine koşulsuz ve sorgusuzca akmıştır. Hâlbuki batı hayranlığıyla gelişen sistem, hiç de gerektiği ve emredildiği gibi ihtiyaç sahiplerine ulaşmamış, daha çok kazanç amacıyla hiç de uygun olmayan ellerde gelişmiştir. Özellikle 1970’li yıllardan sonra, Dünya Bankasına benzer bir yapılanma ile İslam Kalkınma Bankası ve Dubai İslam bankası ilk İslami bankacılık örnekleri olarak kurulmuşlardır. Cumhuriyet dönemi içerisinde ise ülkemizde 1980’li yıllara kadar bağımsız birkaç finansal girişim dışında genel kabul gören bir örnek uygulama geliştirilememiştir. 

1985 yılına gelindiğinde ise dönemin başbakanı Turgut Özal, hem sermaye piyasalarını geliştirmek hem de yeni yatırımların finansmanını sağlayabilmek amacıyla, yastık altı tasarrufların da toplanabileceği “Özel Finans Kurumlarını” hayata geçirmiştir. Bu noktada ilginç olan durum ise İslami bir bankacılık uygulamasının, küresel ölçekte ya da İngilizce literatürde bile kendisine kavramsal olarak yer bulamayan bir başlıkla finans hayatının şekillendirilmeye çalışılmasıdır. Buna karşın uygulamanın tutması ve halkta ilgi görmesi ise sistemin başlangıç başarısı açısından önemlidir. 2005 yılına gelindiğinde, İslami finans anlayışı finans sektöründe de kavramsal karşılığını bulmuş ve “Katılım Bankacılığı” anlayışı yaygınlık kazanmıştır. 

Bankacılık ve finans konusunun bizim topraklarımızda Avrupa ülkelerine göre geç gelişmiş olduğu efsanesi söylense ve yazılsa da, gerek temel ekonomi kitaplarında gerekse İslami finans ile ilgili kaynaklarda Osmanlı dönemi bölgesel finans anlayışıyla çalışan Para vakıflarına hiç değinilmemiştir. Hâlbuki 1300’lü yıllardan Osmanlının son dönemine kadar etkinliğini sürdüren “Para Vakıfları”, bulundukları bölgelerin hem finans problemlerini gidermiş hem de toplumsal faydayla; eğitimden kültürel ve dini hayata birçok alanda kendilerine yer bulmuşlardır. Bunun yanında Ziya Paşa tarafından 1867 kurulan “Memleket Sandıkları” tarımın gelişmesi ve profesyonelleşmesi için alt yapı oluşturmuş ve 1888’de Ziraat Bankasına dönüşmüştür. Kısacası finans meselesi ya da felsefesi, Osmanlı ve Türkiye topraklarında da fazlasıyla yer bulmuş ama zaman ve mekana ve de kişilere bağlı olarak dönem dönem gelişememiştir.   

Sonuçta olarak İslam ve finans felsefesinin bir kurumu olan katılım bankacılığı sistemi, dayanağını İslami teamül esaslarından alır. Her ne kadar toplumda ticari bankalarla benzer özellikleri nedeniyle eleştirilseler de, çalışma prensipleri ve ilkeleriyle farklılıklar gösterirler. İslami teamül; inanç, şeriat ve ahlak temelli üç ilkeye dayanır. İnsanoğlunun Allah’ın varlığına ve birliğine olan inancı ve ibadeti, insanın insanla, insanın kurumla ve kurumların kurumlarla olan ilişkilerine ve muamelelerine de güzel ahlakla yansır. Finansal anlamda muamele; politik, ekonomik ve sosyal aktiviteleri bütünleştirir. Çünkü özel finans kurumlarından katılım bankacılığına giden süreç politik bir karar mekanizmasına dayanırken, bu kurumların hayat ve ihtiyaç endeksindeki çalışma prensipleri ekonomik aktivitelerini oluşturur. Her işletmenin olduğu gibi katılım bankalarının da bulundukları çevreye, topluma ve de ülkelere birçok katkıları olmaktadır. Bunları da sosyal aktiviteler olarak açıklayabiliriz. Ekonomik aktiviteler içerisinde hem bankacılık hem de diğer finansal aktiviteler vardır. Osmanlı dönemi Para Vakıflarının işleyiş prensipleri de kuşkusuz bu sıraladığımız süreci kapsamakla birlikte, vakfiyename örnekleri üzerinden yapabileceğim değerlendirmelerde; işleyiş süreçlerinin, para kullanımının ve bu paraların getirilerinin değerlendirilmesinin daha şeffaf ve sosyal temelli olduğu üzerinedir. Dolayısıyla, kim bilir günümüz kapitalist anlayış felsefesi katılım ekonomisini de mi etkilemektedir, tartışılır.    

KİTAP TAVSİYEM

Bu haftaki işleyiş konumuzla da ilgisi olması münasebetiyle; Mısırlı bir akademisyen olan ve yüksek lisans için ABD’ne gittikten sonra, İslami finans alanına katkı yapan, Yahia Abdul-Rahman’ın “The Art of Islamic Banking nad Finance” isimli kitabını incelemenizi önerebilirim. Henüz kitap Türkçe’ye çevrilmedi ama ilerleyen dönemlerde çevrilebileceğini düşünüyorum. Kitapta farklı dinlerin finansa bakış açısı, paranın tarihi konusu, daha önceki örneklerde görmediğimiz ve okumadığımız biçimde ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özellikle ilk paranın icadında Çin hanedanlarının uygulamalarına dönük değerlendirmeler ve de altın paradan günümüz para sistemine geçiş örnekleri çok akıcı ve doyurucudur.