Sevgili Dostlar,

Bu hafta malumunuz Zafer Haftası. Gazetemiz kurucusu Nail Bey, tüm yazar arkadaşlara “Bu haftaya özel bir şeyler yapalım mı?” diye sorduğunda herkesten çok heyecanlı sesler çıktı. Bu heyecanlı seslerden biri bendenizdi. Ne yapabilirim, diye düşündüm biraz ve buldum nihayet. Biliyorsunuz ki benim köşem, yurt dışı izlenimlerimi ve güzel şehrimiz Afyon’umuzdaki gastronomi tecrübelerimi anlatmak ile sınırlı. Sağ olsun Nail Bey bizi sınırlamıyor, asla çizgiler çekmiyor önümüze ama ben haddimi biliyorum. Diğer arkadaşların alanlarına da girmiyorum. Siyaset derseniz bana çok uzak bir mesele zaten. O yüzden ben kendime bir sınır koydum. İyi bildiğim iki alandan yazıyorum. Bir tanesi yurt dışı tecrübelerim, bir tanesi de “boğazlar meselesi” yani gastronomi deneyimlerim. 

Yazıma başlamadan önce, Konya Ovası’nın berisinden Şuhut rampalarına kadar yüz bin askeri yürütüp, uçağı dâhi olan düşman ordularına görünmeden, düşmana soluğu İzmir’in serin sularında aldıran Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyorum. Bu vatan için kendini feda eden şehitlerimizden, vücudunun bir azasından vazgeçen gazilerimizden Allah razı olsun. 

Şimdi gelelim sadede. Bu hafta size yurt dışı tecrübelerimi değil de Afyon’da bir görev münasebetiyle bulunmuş olan bir yabancının gözünden Afyon’umuzu yazacağım. Daha doğrusu o yazdı, ben yazıyı çevireceğim. Meseleye Fransız kalmayalım, yazıyı dikkatlice okumanızı tavsiye ediyorum.

AB Projeleri Fransa Koordinatörü Elodie B.nin Gözünden Afyon

Önce kendisini size kısaca tanıtayım. Kendisi ortak olduğumuz tam iki adet projede benim patronluğumu yaptı. Fransa Lozere eyaletinin yerel koordinatörü olarak çalışmaktadır. Tam bir işkoliktir. Kendisinden gerçekten çok şey öğrendim. İki yıl İngiltere’de yaşamanın avantajıyla bir İngilizden bile daha iyi olan İngilizcesi ile hayatıma çok olumlu etkisi olmuştur bu matmazelin. İnanılmaz detaycıdır ki birazdan Afyon’la ilgili yazısında bunu ne kadar güzel yansıttığını göreceksiniz.

Herkese Merhabalar,

2014’ün Mayıs’ında bir haftalığına, bir okulla ( Şemsettin Karahisari Ortaokulu)  Avrupa Birliği projelerindeki ortaklığımız için Afyonda bulundum. Harika bir hafta geçirdim, diyebilirim. Şehrin havasındaki ve insanların yaşam tarzlarındaki hem modernlik hem de geleneksellik beni çok derinden etkiledi. Mesela şahane alışveriş dükkânları ve restoranlarıyla şehrin hem modern yüzünü gördük hem de insanı zamanda geçmişe götüren geleneksel yüzünü... Kayalık bir tepenin üzerinde surlarıyla duran bir kale ve eteklerinde tarih kokan renkli evler... Yürüyüş turunu oradan başlatmıştı rehberimiz; çok eski bir camiydi, kırk adet sütunun üzerinde duruyordu yıllardır. Hemen biraz yürüyünce eskiden hamam olan ama şimdi sanat eserlerinin sergilendiği ve şehrin bayanlarının bazı kurslara katıldığı, üretim yaptığı yer ( Millet Hamamı). Az ötede yine bir camiye girdik (Mevlevi Camii). Burada da beni çok etkileyen bir hava vardı. Dervişlerin dansı (Semazen gösterisi) ve neyden çıkan harika ses hâlâ gözümün önünde. Burada bir arkadaşımın kamerası kaybolmuştu. Hep beraber çok üzülmüştük ama çay kahve molası için oturduğumuz konağa (Mihrioğlu Konağı) caminin imamı bulup getirmişti ki çok sevinmiştik. Meğerse ayakkabısını giyerken caminin önündeki pencereye koymuş, orada unutmuştu meslektaşım. Daha sonra Bedesten ve Uzun Çarşı derken bankaların olduğu bir caddenin önünden (Sevgi Yolu ), çok şık bir pastanede limonata (Gülyurt) molası verdik. İşte burada da şehrin modern yüzüne şahit olmaya başlamıştık. Akşamları ultra lüks bir otelde konaklıyorduk (NG Afyon). O kadar lükstü ki bize yastık tercihlerimizi soruyorlardı. Otelden çıkıp Fransaya dönünce eski yaşamıma alışamadım, diyebilirim. Otelde akşamları hep canlı müzik oluyordu ve Türk müzikleri çalıyordu. İnsanlar bizi dansa kaldırıyor ve Türk müziklerinde nasıl oynandığını öğretiyorlardı. Oteli anlatmaya sözler gerçekten az gelir. Sayamadığım kadar çok havuz ve hepsi farklı sıcaklıklarda su dolu.  

Yani bir yabancı için çok fazla şey buldum Afyonda. Hatırladığım en net duygu ise müthiş misafirperverlikti. İnsanlar yabancı olduğumuzu anlayınca bizlerle iletişim kurmaya çalışıyor, hayat tarzlarıyla ilgili bir şeyler göstermek istiyor. Kısacası sürekli bir memnun etme çabası... Avrupanın birçok yerine öğrenciler götürdüm ama ilk defa Afyonda kalan öğrencilerimden, hiçbir şikâyet olmadan ülkemize döndük. Çocuklarımızı ağırlayan Afyonlu partnerleri ve aileleri o kadar çok ilgilendiler ki kimse yabancı bir ülkede olduğunun farkında bile olmadı, ev özlemi çekmedi. Hepinize her şey için çok teşekkür ederim. Bir gün yine gelmek ümidiyle…”

Değerli patronumun Afyon’la ilgili görüşleri böyleydi dostlar. O hafta gelen ekipte olan diğer ülkeler Norveç, İsveç, Almanya, İspanya ve Fransa’ydı. Patronum hem Fransız olduğu için hem de çok detaycı ve iyi bir izleyici olduğundan Matmazel Elodie’nin Afyon ile ilgili izlenimlerini istedim. Gelen bu yazı ile onun hakkındaki görüşlerim konusunda beni mahcup etmediğini gördüm.  Bazı Avrupalı meslektaşlarım, bu potansiyel ile Türkiye’nin nasıl Avrupa Birliği’nde olmadığına hayret ederek döndüler ülkelerine. 

Fakat Afyon’la ilgili en önemli detayı sona bıraktım. Bu ekibin Afyon ziyareti bu projenin final ziyaretiydi. Final ziyaretlerini ise kendine en çok güvenen, en çok imkânı olan ülke kimse, o alır. Ben Fransa’daki yaptığımız planlama toplantısında final ziyaretine talip oldum. Alman ve İsveçli meslektaşım bıyık altından gülerek final ziyaretine talip olmama şaşırdılar. Ama ısrar ettim ve pişman olamama garantisi verdim. Bunu yaparken de Afyon’a, halkına ve Afyon’un potansiyeline güvendim. Sonuç mu? Yukarıda okuduğunuz gibi mahcup etmedi beni Şehri Zafer, Afyonkarahisar. Her şey için binlerce teşekkürler…

Gel gelelim Afyon Gastronomi Tavsiyemize,

Sizlere bu hafta tavsiye edeceğim mekan Afyon’umuzun medarı iftarı Salim Usta. Dedeleri saray mutfağında şef olan Pancar ailesi, en iyi yaptıkları işi yani aşçılığı hala devam ettiriyorlar. Salim Usta yani Salim Pancar bu neslin son temsilci derken oğlu Metin de bu mesleği seçince bizim midelere bayram oldu diyebiliriz. Bu güzel aile işletmesinin namı şehrimiz, dışına da çıkmıştır. Salim ustanın müthiş tecrübelerine Metin Şef’in dokunuşları da eklenince ortaya bir lezzet şöleni çıktı. Metin Şef hem alaylı hem tahsilli.  Kendisi Beykent Üniversitesi Gastronomi mezunu. İstanbul’da okurken 130 yıllık Hacı Abdullah Kanaat Lokantasında staj yaparak büyük bir tecrübe de kazandı. Ama her şeyden önemlisi çok çalışkan maşallah. Günde 16-17 saat çalışıyor. Bu yakınlarda da düğünü var. Bu vesileyle kendisini tebrik edelim ve Allah’tan mutluluklar ve hayırlı nesiller dileyelim ki Salim Usta efsanesi devam etsin. 

Okuyucularıma net olarak tavsiye edeceğim yemek “Aşçı Tabağı” dır. O an gözünün önündeki yemeklerden bir tutam koyan aşçı , müşterisine farklı bir çok lezzeti sunmuş olur. Hiçbir aşçı tabağı birbirine benzemez. Yani bir sonra ki gidişinizde, farklı bir aşçı tabağı karşınıza çıkar ki bu bir sorun değil tam aksine , her seferinde farklı lezzetleri tecrübe etmek demektir. Onun haricinde kuzu ürünlerinin hepsi çok güzel. Çorbalardan işkembe ve tandır şahane. Bir ara döner de sardılar ama sanırım pandemiden dolayı döneri tekrar kaldırmak zorunda kaldılar. Ben bir iki kere dönerini de yedim ki gerçekten yaprak dönerde  tam bir efsane lezzeti yakalamışlar. Tatlılar konusunda ise zaten çok titizler. Tatlıların çoğu yerel tatlılar yani kaymaklı ekmek kadayıfı, revani, peynir tatlısı, sütlaç gibi. Ama unutmayın , Metin Şefin kreasyonu ile bir atom isteyin, bakın neler oluyor . Hayatınızda böyle bir lezzete şahit oldunuz mu geçmişte bir kıyaslayın. Eminim bu nasıl bir lezzet diyeceksiniz ve bana dua edeceksiniz. Bu güzel işletmeyi Afyon’umuza kazandıran Salim Usta ve oğluna hatta onları yalnız bırakmayıp kasada duran değerli annesine teşekkürlerimizi canı gönülden iletmek isterim. Başarılarınız daim olsun.

Bu haftalık da bu kadar dostlar. Bir daha ki yazımda görüşmek üzere sağlıkla kalın hoşça kalın.