Sevgili Dostlar,

Kişisel yoğunluğumdan uzun bir süre sizlerden ayrı kaldım. Önce affınızı talep ediyorum, sonra yazıma başlamak istiyorum. Koronanın bittiği savaşın başladığı bu tuhaf günlerde bir nebze de olsa vaktinizi verimli ve hoş geçirtmeye çalışacağım. 

Sizlere bu hafta hepinizin bildiği bir şehri anlatmak istiyorum: İtalya’nın başkenti Roma. Şehir, Avrupalıların gözünde “Medeniyet Şehri” olarak anılsa da benim nazarımda “Gladyatörler Şehri”dir ki özellikle İlk Çağ’da gerçekten sadece vahşet ile anılmıştır. İlk Hristiyanlara yaptıkları eziyetler artısıdır. Gladyatörlerin arenada birbirlerini boğazlayıp kölelik sisteminin hâkim olduğu ülkede bir konsey var diye, o konseyde de oylama var diye, Medeniyet Şehri tabirini ben yakıştıramıyorum. Kimse kusura bakmasın. Onlarda seçim, adaylık, konsey vb. demokratik araçlar varken aynı zamanda kölelik, cariyelik ve gladyatörlük vardı. Tarihte İtalyanlar diye değil Romalılar diye anılmışlardır. Bugün hâlâ Avrupa ve biraz da biz bu Romalıların MÖ 4. yüzyılda oluşturduğu Roma hukukundan kalan birçok ilkeyi kanunlarımızda kullanıyoruz. Bu terimlerin bazıları toplumun diline pelesenk olmuş vaziyettedir. Örneğin “ahde vefa”, “ taşınmaz mal” gibi. 

Bu kültürün beni irrite etmesinin çok sebepleri var lakin kişisel mevzularla sizleri sıkmadan şehrin incelemesine geçelim yavaş yavaş. Öncelikle şunu itiraf edeyim ki şehri bu denli güzel korumalarını çok kıskandım. Bir kere yemyeşil... İnanılmaz yükseklikte ağaçlar var. Tarihi yapılar zaten gözleri gibi korunuyor. Yani gerçekten bu konuda hakkını yemeyelim. Doğaya ve tarihe müthiş bir saygı var. Sanat konusunu hiç açmayacağım bile, anladınız ne demek istediğimi. 

Nasıl Gidilir?

Roma’ya uçuşlar sadece İstanbul’dan oluyor ve yaklaşık üç saat sürüyor. Şehirde iki tane havaalanı var. Şehre uzaklıkları aynı mesafede ama Fuicimo Havaalanı daha büyük ve transfer olanakları daha fazla. Ayrıca Yunanistan aktarmalı gemi seferleri olduğunu biliyorum ama kendim denemediğim için bir şey diyemeyeceğim.

Ne Yapılır?

Öncelikle bu şehre en az iki gece üç gündüz ayırmanız gerekir. Şehrin birinci bölgesini yürüyerek çok keyifli bir şekilde gezebilirsiniz. İngilizce tabelalar çok yardımcı olur ama yine de internet bağlantılı bir telefon hiç de fena olmaz. Collessum, Panteon, Trevi Çeşmesi, İspanyol Meydanı, sayısız müzeler ve Piazza Novana bir gün ayırıp birinci bölgede yürüyüş ile halledebileceğiniz yerler. Tabi ki olmaz olmaz Vatikan... Colleseum Meydanı’ndan 8 metro durağı ile ulaşabileceğiniz Vatikan, Hristiyan aleminin ruhani lideri Papa’nın yaşadığı yer ve sarayıdır. Dünyanın en küçük ülkesi konumundadır. Normalde bir mahalle gibi duruyor ama bildiğin ülke. Papa kendine öyle bir ibadethane ve saray yapmış ki gerçekten küçük dilimizi yuttuk. Ben ki dünyanın birçok yerinde birçok saray gezdim ama bu şaşaaya yaklaşabilecek bir şey görmedim. Neyse umarım bir gün kendiniz gidip görürsünüz.

Nerede Kalınır, Ne Yenir?

Roma’da İbis zincirleri hep iyi konumda oteller yapmışlar. Fiyatları da gayet makul. Tavsiye ederim. Bunların haricinde 4 yıldızlı Mercur Roma ve C-Hotel Fiome konum ve fiyat açısından gayet makuldür. Yemek ile ilgili inanın söyleyebileceğim fazla bir şey yok ama aç kalmayacağınız kesin. Gözünüz kapalı girin bir pizzacıya, söyleyin kafanıza göre bir tane, sonra diyeceksiniz ki biz pizza mı yemişiz daha önce. Aynı zamanda envaı çeşit makarna. Bol bol hamur işi yani. Tam Türk toplumuna uygun.

Bu şehir için şimdilik bu kadar diyelim dostlar. Turizm müthiş bir gelir ülke için. Ayrıca ağır sanayide de ülke çok ileri düzeyde. Bu da genel ferahlık yapısına yansıyor ülkenin. Ferrari, Fiat ve çok büyük mobilya sektörü ülkenin turizm haricinde bel kemiği pozisyonunda. Pandeminin yaraları da sarılmış gibi görünüyor. Darısı başımıza.

Gel Gelelim Afyon’umuza

Bu hafta size şehrimizin medarı iftarı bir şefini anlatacağım: Mehmet Şef. Mehmet Şef deyince Master Chef’teki Mehmet Şef değil. Bizim Mehmet Şefimiz. Kendisi neredeyse yarım asırlık bir şef. Uzun Çarşı’nın bir arka sokağındaki Nurzade Lokantasının şefi ve işletmecisidir. Eski YKM’nin karşısında iki caddenin tam ortasında sadece 6-7 masalık bir dükkânı vardır. Bu küçük esnaf lokantasında çok fazla çeşit yoktur ama olanlar kendisinin tabiriyle adam akıllıdır. Bir gün sordum: “ Abi bir de tandır çorbası yapsan .” O da “Boş ver hocam, az olsun adam akıllı olsun.” dedi. Ben şahsen 35 yaşımdan sonra işkembe çorbasına kendisinin lokantasında başladım. Zaten bir de mercimek var çorbalardan. Ama ikisi de tek kelime ile gerçekten efsane. Cumartesi günleri ise ayrıca yoğurtlu paça çıkıyor, o ayrı bir efsane. Kendisi aslen Köfteci Mehmet diye anılır ki meşhur Gurme Vedat Milor kendisinin köftesini yediğinde parmaklarını da yemiştir. Ekmek kadayıfı dersen ayrı bir dünya. Tek eksiği Mehmet abi biraz ehli keyif… Pazar günleri açmaz mesela. Şu Afyon’umuzdaki çorba kültürü ne güzel! Ne mutlu bize ki çoluk çocuk insanlar toplanıp gidiyor, sohbet muhabbet… İnsanlar tanıdık olursa sonradan gelenlere ikram ediyorlar. Dilerim Allah’tan, yok olmasın bu kültür.

Bu haftalıkta bu kadar sevgili dostlar. Dilimiz döndüğünce, kalemimiz yettiğince anlatmaya yazmaya çalıştık. Bir daha ki yazımda görüşmek üzere… Hoşça kalın, sevgiyle kalın.