Prof. Dr. Cantürk Kayahan'ın "ÜnİvErSiTe OLmaK" başlıklı yazısı...

İnsanlık krizde, kaç akademisyen gerçekten insanlığın krizinden bahsediyor, bu krizin nedenleri nelerdir? Kaç akademisyen kendini insanlığın krizinin bir parçası olarak görüyor?

Roy Bhaskar, From Science to Emancipation, (2002)

Bugün üniversite olabilme üzerine bir tartışmayla sizleri, “University College London”dan emekli olan Profesör Ronald Barnett ile tanıştıracağım. Kendisi iyi bir yüksek öğretim analistidir ve ilk yayınını da 1990 yılında “Yüksek Öğrenim Fikri” ile yapmıştır. Barnett, 2011 yılında yazdığı “Üniversite Olmak” isimli kitabında ontolojik kaygılar başta olmak üzere hayal gücü ve şiirlerle de insanları tanıştırmıştır. Ona göre üniversitelerin tek bir fikri olmadığı gibi kavramsal olarak özellikle Ortaçağ’dan itibaren gelişmeye ve değişmeye devam etmektedir. Bu değişim sürecinde metafizik üniversiteden bilimsel, kurumsal, girişimci ve bürokratik üniversiteye geçiş olduğunu vurgular. Barnett tüm bu süreçleri analiz ederken eleştirisel bir bakış açısıyla gelecek olasılıksal varsayımları irdeler. İncelemelerinde ise üniversite fikrine ilham kaynağı olan “uzay ve zaman, varlık ve oluş ve kültür ve anarşi” gibi birbiriyle etkileşen kavram çiftlerini değerlendirir.

Çalışmalarında üniversitelerin popüler bir kavram olarak girişimci üniversiteler olarak son evrede açıklanmasının da doğru olmadığına inanan Barnett, böyle bir bakış açısının üniversiteyi dar bir kalıba sokacağına ve zorluklarla mücadele gücünün zayıflayacağına işaret ederek ekolojik üniversite fikrini ortaya atar. Bu fikir gelecek odaklı ve evrensel normları dikkate alan ve üniversiteleri geçmişiyle de yüzleştirebilecek bir fabrika ayarlarına döndürme fikridir. Ona göre böyle bir tartışmaya girme fikri, her üniversitenin önünde birtakım olasılıklar olması ve hiçbir şeyin olduğu gibi olmayabileceğidir.

Barnett, yukarıdaki açıklamalarını “üniversite – yükseköğrenim” farkına götürerek karıştırılmaması gerektiğini vurgular. Çünkü ona göre üniversitelerde, yükseköğrenim’den farklı birçok akademik ve gelişimsel faaliyette bulunulur. Kendisinin hayal dünyasının çok derin olduğunu vurgulayarak üniversitelerle ilgili savunduğu seçeneklerin ütopik olduğunu da kabul eder ve bu fikirlerinin günümüz dünyasında gerçekleşmelerinin olası olmasa da gerçekleştirilebilir olduğunu açıklar. Onu bu görüşe iten şey, üniversitelerin varlığında etik anlayışı, her üniversitenin kendi biçim ve karakterinden sorumlu olması ve üniversite fikrinin yaşamaya devam ettiğine yönelik tutumudur. Ona göre günümüz modern üniversiteleri çok geniş bir ağ içinde ve yeni ağlar oluşturarak geliştirilirler. Bu gelişimde üniversitelerin sadece akademik konumunu geliştirmekle ilgilenmemesi gerektiğini aynı zamanda kamunun ve piyasanın geliştirilmesinde ve potansiyellerine ulaştırılmasında aktif rol alınması gerektiğini savunur. Buradaki anlayış onu üniversite gelişiminin tepesi olan ekolojik üniversite fikrine götürecektir. Böylece üniversitenin çevresini geliştirmekle ilgili sorumluluk alanını bilmesi ve üniversitelerin küresel ve bölgesel çevresini dikkate alarak toplam refahı artırıcı rolleri ortaya çıkabilecektir.

Eleştirel Olma

Barnett, dünyanın 2000 yıllık bir metafizik üniversite anlayışı aşamasından geçtiğini ve bu süreçte “insan – tanrı; insan ve evren; insan ve devlet; insan ve ruh” gibi çok boyutlu fikirsel bir gelişim yaşandığını belirtir. Özellikle Batı’da Yunanlılardan itibaren ve Doğu’da ise İran, Hindistan ve Çin merkezinde bilgiyle insanın karşılaşmasının yeni insan varlık biçimleri oluşturduğunu açıklar. Dolayısıyla üniversitelerin bu bilgi merkeziyetçi konumlarıyla insanların dünyada daha yeni ve emin bir biçimde durabilmelerine imkân verdiğini belirtir. İlave olarak dönemsel itibariyle bilginin büyük ve soyut olması ve duyular üstü düzenle ilişkilendirilmesi bizleri metafizik üniversite anlayışına götürmekteydi. Özellikle okuma yazma bilmeyen ya da düşük olan toplumlar için büyük fikirler etrafındaki gizemli yapının açılması ve meşruiyet kazanmasında üniversiteler rol alabiliyorlardı. Son 200 yıllık süreçte ise üniversiteler farklı bilim dallarıyla ön plana çıkmakta, güçlenmekte ve çeşitlenmekteydi. Burada bir üniversitenin varlığı ve sonsuzluğu ilişkisi önem kazanıyordu. Üniversiteyle birlikte meşruluk kazanan yeni fikirler olan “bilgi, gerçek, tartışma, sorgulama, özgünlük, özen, anlayış, doğruluk, uygulama, kişiler, eleştiri, geliştirme ve eylemleri” ön plana çıkarken “para, servet, toplum, büyüme, kontrol, sorun ağları, mülkiyet ve güç” gibi yeni anlayışlar oluşmakta ve “kurallar, düzenlemeler, denetim, risk, prosedürler, sistemler ve süreçler” gibi bu anlayışları bütünleştiren kavramsal ilkeler ve de “hayat şansları, dijital devrim, kamu katılımı ve vatandaşlık” gibi bilişsel sosyolojik anlayışlar egemen olmaya başlayacaktı. Dolayısıyla burada Barnett tarafından açıklanan kavramsal derinlik ve çeşitlilik aslında “üniversitenin varlığının ve gizeminin zamanın içinde, ileri ve geri; geçmiş, şimdi ve gelecek biçiminde her yerde” olduğunu açıklar.

Sonuçta üniversite aynı anda hem sınırları hem de sınırsızlığı çağrıştırır ve yeni fikirlerin ortaya çıkmasına olanak sağlar; öğrenciler yeni şekillerde kendileri olur ve bunun böyle olduğunu bilirler; değerli eylemler herhangi bir parasal getiri duygusu olmadan üstlenilir ve oynanır. Arka planda, nadiren dile getirilen veya test edilen bir değer geçmişi olan “hakikat, keşif, hizmet, olma, dostluk, misafirperverlik, özen ve ilgi değer çerçevesi” vardır. Ve böylece üniversiteler varlıklarını sürdürür, bir günden diğerine geçerken güven temelinde, yalnızca bireyler arasındaki güveni değil aynı zamanda bu değer geçmişinin silsilesinde kurumsal bir güveni oluştururlar.

Metafiziksel Üniversite Anlayışından Bilimsel Üniversite Anlayışına

Metafizik üniversite anlayışı özellikle son 100 yıllık süreçte bilimsel üniversite anlayışına dönmüştür. Bu kavram araştırma üniversitesi temellidir. Özellikle Almanya ve ABD tarafından kökenleri 19. Yüzyıla dayanan ve kullanılan bir pazarlama kavramı haline gelmiştir. Ona göre araştırma üniversitesiyle bilimsel üniversite arasındaki ilişki basittir. Şöyle ki bilim, fizik bilimleri, araştırma üniversitesinin bilgi çekirdeğini ezici bir şekilde oluştururken; beşeri bilimler, fizik bilimlerinin gölgesinde akademik alanda yerlerini bulmak zorunda kalırlar. Çünkü beşeri bilimler arasında her 10 yılda ortaya çıkan muhtemel krizler, araştırma üniversitesi terimini samimiyetsiz kılar. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerdeki dünya çapındaki üniversiteler, bilimsel üniversite anlayışına yönelmiş ve bu anlayış tanımlayıcı bir üniversite biçimi haline gelmiştir.

Barnett, bilim ve bilgiyi de kendi içinde sorgular ve bilim tamamen bir bilgi biçimi midir? Sorusunu sorar. Bilimin doğası: bilim bile 'bilim' midir? Biçiminde sorgulamalarla devam eder. Bilim ve bilgi önemliyse eğer bizler “akademisyenlerin bilgiyi onları götüreceği yere kadar takip etmelerine neden izin vermiyoruz?” biçiminde bir soruyla da konuyu bir ölçüde derinleştirir…

Barnett, araştırma üniversiteleri eleştirisini öyle bir noktaya taşır ki “Araştırma üniversiteleri, düşünceyi açmaktan ziyade düşünceyi ve anlayışı kapatmak için bir kurum mudur?” sorusuyla üniversitelerde eleştirel yapıya olan ihtiyacı vurgulayarak noktayı koyar. Çünkü Ona göre bilimsel üniversite anlayışı epistemolojik kargaşayı memnuniyetle karşılamalıdır.

Özgünlük ve Sorumluluk

Barnett, üniversiteler için “özgünlük ve sorumluluk” kavramını karşılaştırmalı olarak ele alır. İkisinin de anlam olarak kavramsal boyutlarının çok ötelerine geçtiğine yönelik vurgu yapar. Ona göre 'Özgünlük' içeriye, üniversitenin içsel varlığına, içsel çağrısına bakarken; 'Sorumluluk' en azından kısmen dışarıya bakar;üniversitenin kendisinin ötesinde sorumlulukları olabileceği duygusunu uyandırır. Kuşkusuz ki üniversitelerde özgünlük hep önemlidir ama sorumluluk olmadığı durumda, bir üniversite öğrenme ve sorgulama konusundaki çıkarlarına dikkat eder ve bu çıkarların peşinde katı standartlar uygular. Ancak, dünyanın sorunlarıyla da pek ilgilenmez. Ne otantik ne de sorumlu olan üniversite ise sadece kendi çıkarlarına odaklanır; sorumlu ancak otantik olmayan bir üniversite, olmanın ne olduğu veya olabileceği konusunda aşırı derecede endişelenmez; hem otantik hem de sorumlu olan bir üniversite ise hem kendi içine hem de ötesine bakan ve burada ikili meydan okuma ve ödülle dikkat çeker. Sonuçta özgünlük ve sorumluluk kavramları, üniversitenin çağdaşlaşma yolunda öğrenmeyi ve araştırmayı dünya çapında ilerletmek ve üniversitenin hem özgün hem de sorumlu olabileceği bir alan içinde mümkün olabilir. Böyle bir alanda, öğrenciden küresel bir vatandaş olarak değil, üniversiteden küresel bir vatandaş olarak bahsedebiliriz. Özgün ve sorumlu bir üniversite, böyle bir kurumda ve aynı anda mutlu bir şekilde bir arada olabilir.

Likid Üniversite Fikri

Barnett’ın likid üniversite kavramı, her zaman hareket halinde olan ve çevresiyle etkileşimini sürekli kılan bir üniversitedir. Bu kavram tam olarak şekilsiz değil; daha ziyade, hiç bitmeyen bir şekil dizisini açıklar. Likid üniversite insanına ve kurumuna dokunur, çevresini hisseder ve tepki verir. Zaman, likid üniversitelerin oluşumunda önemli bir unsurdur. Çünkü bu üniversiteler aynı anda birkaç zaman diliminde var olurlar. Üniversitenin kurumsal stratejisi, beş yıl ileriye uzanır ve otuz yıl sonrasına uzanan bir mülk stratejisi de olabilir. Zaman ufukları üniversiteler için “günler, haftalar ve yıllar” olarak farklı öğretim, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine çeşitli şekillerde bağlanır. Likid bir üniversite, kendini dünyaya açar: Dünyadandır ve hatta dünya içindir. Aslında bir metafor olarak, likid üniversite'nin çekici yanları da vardır ancak beraberinde bazı zorlukları da getirir.

Son Adım: Ekolojik Üniversite

Ekolojik üniversite, zamanı gelmiş bir üniversite modelidir. Bu zamanlama, bir dizi koşulun bir araya gelmesiyle ilgilidir. Zaman, ekolojik üniversitenin hem bir fikir olarak hem de kurumsal biçimiyle görülebileceği zamandır. Zaman, dünyanın üniversitelerinin ekolojik olmasına ihtiyaç duyduğu zamandır. Ve zaman, dünyanın şimdiden, tereddütlü de olsa, ekolojik bir ruhla üniversitelerini ileriye doğru teşvik ettiği zamandır.

Ekolojik kavramı bizi, üniversitelerdeki sistemlere ve bunların birbirleriyle bağlılığına yönlendirir. Çevreye ve çevredeki varlıkların dinamik karakterlerine ve ilişkilerine dikkat çeker. Bu nedenle, ekolojik kavramı birkaç olgusal unsura sahiptir. Ancak ekolojik fikri içinde refah çağrışımlarını da barındırır ve çevrenin birbirine bağlılığında ortaya çıkar. Ekolojik üniversite anlayışında üç ekolojik düzey vardır: Bunlar çevre, toplumsal ilişkiler ve insan öznelliğidir. Dolayısıyla ekolojik üniversite anlayışında yalnızca ağlarla bağlı bir üniversite yoktur, aynı zamanda ağlarını ciddiye alan, daha geniş çevresiyle çok çeşitli şekillerde bağlantılı olan ve bu bağlantıları geliştirmeye çalışan bir üniversite vardır.

Üniversitenin Ruhu Olmalı

Dünyadaki herhangi bir üniversiteye yaklaştığınızda bir üniversite duygusunu hissetmeye başlarsınız. Üniversitenin kendi arazisinin dışında, belki de kendisi hakkında sergiler vardır ve bu sergiler, üniversitenin bugünü ve hatta geçmiş çalışmaları hakkında fikir verebilir. Belki de üniversitede yürütülen araştırmalarla ilişkili geçmiş ve şimdiki bireylerin fotoğrafları, arazisinin etkin kullanımı, binalarının yaşı, karakteri, sembolizmi ve öğrencilerinin bu binaları kullanırken hissiyatları, dilleri ve kıyafetleri gibi sosyo-ekonomik sınıflarına veya hatta coğrafi kökenlerine dair ipuçları ya da yerel bir üniversite mi yoksa uluslararası bir üniversite mi? olduğu sorgulanır. Üniversitelerdeki faaliyetler ve etkileri, hatta tanınmış insanların konuşmalarının hepsi bir üniversite ruhunun sesidir. Barnett’a göre üniversite fikri, geleneksel olarak insanın en yüksek gerçekleşmesini temsil eder. Girişimci üniversite ve kurumsal üniversite yönündeki son yalpalamalar üniversiteyi dar görüşlülüğe, kısa vadeye ve çıkarcılığa teslim eder. Ekolojik üniversite anlayışı ise ütopik bir projedir ancak aynı zamanda uygulanabilir bir projedir. Çünkü Barnett’a göre üniversite olmak, aslında her zaman tamamlanmamış bir iştir.

Evet, umarım Barnett’ın gözünden üniversitelere felsefi bir bakış oluşturabilmişizdir. Bu noktaya kadar sabırla okuduğunuz için teşekkürler. Eminim ki sıkıldınız ancak bu açıklamalar teorik olarak uluslararası bir hocanın derinlemesine ve felsefi düşündükleriydi. Bu yazımız herkes için bir yazı değildi ki okuduğunuzda anlamışsınızdır. Ben de kendim açısından “üniversite olmak” hayalini yazsam kim bilir belki daha okunabilir, eleştirisel ve de daha gerçekçi olurdu diye düşünüyorum. Sonuçta bana göre üniversite olmak, başlığımızdaki gibi cümlelerimizden kelimelere ve de harflere doğru kayan bir bütünleşme felsefesidir. Bu bütünleşme zamanla, mekanla, insanla ve de hepsinin uyumuyla gelecekte bütünleşecek, güzelleşecek ve üniversite olmak hayalimiz belki de gerçekleşecektir.