“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu !” Kur’an-ı Kerim, Zümer suresi(9).

Bu hafta okuma alışkanlıklarımızı değerlendirelim istedim. 1990 sonrası hızla küreselleşen dünya, akıllı telefonların da hayatımıza girmesiyle dijital bir yüzleşme oluşturdu. Okumayan toplumlarda, sosyal medya alışkanlıkları da bu gelişmelerden etkilendi. Örneğin zenginlikler, gösteriş unsurları ve resimlere yönelik paylaşımlar ilgi görürken; okumaya dayalı metinler ise sosyal medyada hiç ilgi görmemeye başladı. Aslında bu durum okuryazarlık kültürü ile alakalıydı. Sosyal medyada beğenmek veya beğenilmek mantığıyla dönüşen yaşam felsefesi, gençleri etkisine alırken, yazı yerine basit ve ekran odaklı bir mantık yerleşti. Hâlbuki doğru ve anlamlı yazabilmek için okumak, araştırmak ve doğru kaynaklara ulaşmak gerekir. Örneğin dünya okuryazarlık istatistiklerine baktığımızda; en okuryazar toplumlarda ilk sırayı İskandinav ülkeleri almaktadır. Sırasıyla Finlandiya, Norveç, İzlanda, Danimarka ve İsveç ilk beş sırayı alırken; bu ülkeleri İsviçre, ABD, Almanya, Letonya ve Hollanda takip etmektedir. İster nüfuslarıyla ilişkilendirin isterseniz gelişmişlik seviyeleriyle şaşırtıcı olmayan bir tablo diyebilirim. 

    Dünyanın en çok satış yapan yayınlarına baktığımızda, okuryazarlık seviyesiyle ilgili olarak yabancı yazarların eserlerinin ön planda olduğunu görüyoruz. Örneğin 500 milyon kopya ile hepimizin bildiği, duyduğu ya da okuduğu İspanyol yazar Cervantes’in “Don Kişot” romanı ilk sırayı almıştır. Aslında bu eser 17.yüzyıl İspanyol toplumundaki bozulmanın eleştirel bir açıklamasıdır.  Öyle ki Nazım Hikmet bile bu eser ile ilgili şiir yazmıştır. 50 milyonun üzerine basılan diğer kitaplardan bazıları ise şu şekildedir: Çin Dil Sözlüğü, İki Şehrin Hikayesi, Küçük Prens, Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Ben-Hur ve Da Vinci’nin Kodu olmak üzere liste devam eder  … 

    Dünyada insanların haftalık olarak zamanlarını nasıl geçirdiklerine baktığımızda; ortalama olarak 16 saatimizi TV’ye, 9 saatimizi bilgisayar ve internete, 8 saatimizi de radyo dinlemeye ayırıyoruz. Kitap okuma açısından durumumuz ise ülkelere göre değişiklik gösteriyor. Örneğin Hintliler haftalık yaklaşık 11 saatlerini kitap okumaya ayırarak, ilk sırayı alıyorlar. Onları Taylandlılar ve Çinliler izliyor. Bizler ise yaklaşık 6 saat ile 18. sırada yer alıyoruz. Bu konuda dünya ortalamasının yaklaşık haftada 7 saat olduğunu düşünürsek, sıralama olarak iyi ama ortalamanın altında olduğumuzu da görebiliriz. 

    Dünyanın dijital bir dünyaya dönüştüğünden bahsettik, elektronik kitap satışları, 2013 yılında toplam kitap satışlarının % 12.3’ünü oluştururken, günümüzde bu oran % 30’a yaklaşmıştır. Bugün elektronik satış devi Amazon’da 5 milyona yakın kitap satılmaktadır. İlave olarak elektronik kitap satışları, küresel medya gelirlerinin % 20’sine yaklaşmıştır. Amerika, Avrupa ve Çin’in elektronik kitap satışından elde ettiği gelir 12 milyar $’ı aşmıştır. Bugün itibariyle dijital medya gelirleri içerisinde tahmini 151 milyar $ gelir ile kitap gelirleri ilk sırayı alırken; onu film ve reklam, dergi, video oyunları ve müzik gelirleri izlemektedir. Dolayısıyla kitap, kütüphane ve sahaflık gelecekte de hala önemini koruyacak. 

    Yukarıdaki küresel ve ülkesel okuma verilerini dikkate aldığımızda, her toplumun okuma alışkanlıkları ve bu alışkanlıkların kazandırılmasına yönelik uygulamalara ağırlık vermesi gerektirdiğini söyleyebiliriz. Okuyan toplumların hayal güçleri, yaratıcılıkları, yenilikçilikleri, hayata bakış açıları ve yaşam felsefelerinin daha pozitif olduğu, birçok araştırmalarda tespit edilmiştir. Bunun yanında okuryazar toplumlarda, kelimelerin kullanımı, kültürel sahiplik ve de sevgi-saygı tutumlarının da çok daha belirgin olduğu açıktır. Okumayanlar ise duyduklarına inanan, sorgulamayan, araştırmayan, kültürel yozlaşmayı yaşayan, kendi kelimelerine bile sahip çıkamayan ve negatif bir algının yaşatıldığı toplumlar olacaklardır. Hangisi mi olacaksınız, seçim sizin … 

                     KİTAP TAVSİYEM 

    Bir toplum düşünelim, Kanuni Sultan Süleyman’ı “Muhteşem Yüzyıl” filmiyle tanısın, çocuklarını, eşlerini ve hayatlarını sanki yeniden keşfetsin. Günümüzde tarih, hepimizin övündüğü, söze geldiğinde ise sahiplenmeyi kimselere bırakmadığı bir olgu haline geldi. Hâlbuki öyle olmadığını söyleyemesek de hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu kısa girişten sonra sizlere bugünden yaklaşık 1000 yıl önce yazılmış ve Selçuklu dönemi 29 yıl vezirlik yapmış olan Nizamü’l Mülk’ün “SİYASETNAME”sinden bahsedeceğim. Okuduğunuzda 1000 yıl önceki yönetim hatalarının bugün birçok kurumda misliyle yapıldığına şahit olabilir ve okumayan toplum olarak kendi tarihimizden bile ders alamadığımızı bir kez daha görebilirsiniz. Bazı metinlerini doğrudan sizlerle paylaşıyorum:

“Küfr ile belki amma zulm ile paydâr kalmaz memleket”

“Zulüm devlete nankörlük millete zeval verir”

“Aynı şahsı beş altı vazifeyle birden görevlendirirken nitelikli birisine bir meşguliyet bile ısmarlanmamak cehalet ve liyakatsizlik göstergesidir”.

“Orduda her soydan asker bulunması içi çaba sarf edilmelidir”

“Liyakatli ve tecrübeli bir köle bin evlattan evladır” 

“Ünvanlar alabildiğine artmış durumdadır. Bir şeyin sayısı arttıkça değeri düşer”

“Feraset sahibi padişahlar ve vezirler, işlerin istikrarlı ve uyum içinde olması için iki resmi görevi aynı kişiye; aynı işi de iki ayrı kişiye teklif etmemişlerdir”