Mustafa dokuz yaşında sevimli mi sevimli mavi gözlü bir çocuktu.Annesi ile babası o doğduğunda ne kadar mutlu olmuşlardı anlatamam.Çünkü onların ilk çocuklarıydı.

Yine hayatın normal seyrettiği bir kış günü akşamı babası işinden gelmiş oğluyla oynayıp,neşe içinde akşam yemeklerini yiyip dinlendikten sonra Mustafa’yı öpüp koklayıp yatağına yatırmıştı...

Mustafa ne kadar zaman geçtiğini bilmeden ,ayaklarında hissettiği ağırlığın verdiği acıyla uyandı. Hareket edemiyor,vücudunu oynatamıyordu üstelikte her taraf karanlık, dar bir alandaydı.

İlk önce annesi ve babası aklına geldi ama ne diyeceğini bilmiyordu. Çünkü Mustafa doğuştan işitme engeli olan bir çocuktu. Ailesine çağrı yapacağı telefonuna da ulaşamıyordu...(Öyküyü lütfen siz tamamlayın)

Bulunduğu şehirde deprem olmuş maalesef Mustafaların evide yıkılmıştı....

Yukardaki basit öykünün gerçek olup olmayacağı çok önemli değil bence. Önemli olan bu durumdan daha kötü olaylarla karşılaşıp karşılaşmayacağımızdır.

Bundan sonra toplumumuzda görmezden gelinen acı gerçeği olan engellilerle ilgili,her ayın son cumasında farklı engel grubunu ele almaya çalışacağım. Bu haftaki ilk engelli grubumuz İŞİTME ENGELLİLER.

ENGEL: Fiziksel,Zihinsel ve psikolojik olarak benzerlerinden eksikleri olma durumu diye adlandırabiliriz.

Hatta çevrenin kişilere dayattığı bir olgu olarakta görmemiz mümkündür.

Avrupa da genel nüfusun ortalama yüzde onu engelli iken yurdumuzda bu oran yüzde oniki den fazladır.İlimizde ise kayıt alınan engelli oranı yüzde onikilerde kayıt altına alınamayan engelli sayısınıda düşünürsek daha fazla olduğunu görürüz. Türkiyede hastanede teşhis konulsa bile Aile,Çalışma ve Sosyal Hizmetler il Müdürlüklerine maddi destek almak veya engelli kartı almak için başvurmamışsanız maalesef kayıt altına alınmamış oluyorsunuz. Buda sağlıklı verilere ulaşmamıza engel oluyor

İşitme engellilerde bu durum genel engelli oranının yüde yirmisi kadardır. Yani Afyonkarahisarda yaklaşık 2000-2500 arasında işitme engelli insanımız var. İşiitme engeli(sağır ve dilsiz) doğuştan olabileceği gibi sonradan da olabiliyor. Doğuştan olanlar genellikle kalıtsal ve hamilelik döneminde annenin maruz kaldığı risk faktörleri olup.Sonradan olanlar genellikle ateşli hastalıklar,kaza,fiziksel darbe ve çok nadirde olsa aşılardan olabiliyor.

İşitme engelliler farkedildikten sonra ailesince saklanmakta topluma çıkarılmamakta genellikle rencide edilmekten çekindiklerinden dolayı eve kapatılıp kendilerince ilgilenme yolu seçilmektedir. Okul hayatları normal sınıflarda devam etmekte..çevresiyle iletişimi tarzanca yöntemlerle yapılınca garip ve verimsiz olmaktadır.

İşitme engelli çocuğu olan ailelerin işaret dilini öğrenmeleri zorunlu olmalı.Hatta resmi kurumlarda işaret dilini bilen birkaç görevli olmalıdır.

İşitme engelliler kendilerini engelli gibi görmezler.Her alanda becerikli olduklarını düşünürler.Belki bu yüzden kendilerine alan açılmazsa çok huzursuz olurlar.

Mutlaka yüzyüze iletişim kurmak isterler.Sizin onu anlayıp anlamadığınızı kesinlikle hissederler.

Mutlaka iyi eğitim ve iş alanlarında bulunmak isterler. Engelliler içinde en fazla kötü alışkanlıklara yatkınlık bu gruptadır

Bunun gibi eğitimle ilgli Özel Eğitim Sınıflarının okullarımızda açılması bu çocuklarımızın buralarda eğitim almaları elzem olmuştur.

İlimizde engellilerle ilgili varolan okul kapanınca eğitim alabilecekleri, işaret dilini öğrenebilecekleri yer olarak Diyanet İşleri Başkanlığı nın açtığı ENGELSİZ KURAN KURSU kalmıştır. Burada işaret dili öğretimi ve hayata hazırlama konusunda Kadın-Erkek ayrı öğretmenli sınıflar var. Hatta bayan hocamızın sınıfı Türkiyede en fazla öğrencisi olan sınıftır.

Devletimiz engelli vatandaşlarımıza yönelik her türlü maddi-manevi desteği verirken. Biz bireyler olarak olarak sadece belirli gün ve haftalarda hatırlamak yerine 365 gün onların içimizde varolduklarını içimizde hissetmek ve hissettirmeliyiz

*BİR LİSAN BİR İNSAN ise BİR İŞARET DİLİ BİN İNSAN dır.

*HAYDİİ!!! İŞARET DİLİ ÖĞRENMEYE...

(Şubat ayının son Cuma günü Görme Engellileri yazacağım)