Sevgili Dostlar, 

Daha önce başladığım ama tek bir yazıya sığmayan New York anlatımına devam ediyorum. Hakkında yazılacak çok şey var o yüzden ikiye bölüyorum demiştim hatırlarsanız. Bu arada bu yazımı görenler eğer birinci bölümü kaçırmışlarsa,  tam anlamak için,  birinci bölüme bir göz gezdirmelerini tavsiye ederim.

Öncelikle belirtmek istediğim mesele,  zamanı iyi ayarlamaktır. Benim görev sürem uzun olduğun için aheste aheste,  sindire sindire gezdim lakin sadece gezi amacıyla New York’a gelinirse,  en az bir hafta ayırmanız gerekir. 

Nerde Kalınır?

Daha önce belirttiğim gibi benim görevim Long Island Üniversitesinde idi ve o üniversitenin yurdunda kaldım ama şehri şöyle bir incelediğimde,  kalınacak en mantıklı yerin SoHo veya Midtown Manhattan olduğunu anladım. Central Park civarı ve Financial District bölgesi de güvenli ve uygun kalınacak yerler arasındadır.

Ne yapılır,  ne yenir ?

Bu kısmı nasıl ayarlayacağımı,  hangi yeri öne alacağımı,  uzun bir düşünme süresinden sonra karar verdim. Ve ilk olarak Empire State binasından başlamaya karar verdim

  • Empire State Building : 1972 yılına kadar dünyanın en uzun binası olan Empire State,  Dünya Ticaret merkezinin açılmasıyla bu unvanı yitirmiştir. 1930 yılında başlayan bina inşaatı,  102. Kat ile 1931 yılında noktalanmıştır ( ülkemiz müteahhitlerine duyurulur). Gökdelen denilen kavramın ne olduğunu tam olarak idrak etmemize yardımcı oldu bize 102. Kattaki seyir terası. Diğer gökdelen denilen binalar bunun yanında yavru kalıyor inanın. Arkadaşlar soruyor ne hissettin diye,   ister istemez 1930’daki ülkemin hali gözümün önüne geliyor,  kıyas yapmamak için gözlerimi hemen geri açıyorum. Binanın içi restoran ve mağazalarla,  dışı ise renk şovları ile göz doldurur.
  • Brooklyn Köprüsü : 1870 yılında başlayıp 1883 yılında inşaatı tamamlanan köprü,  modern tarz çok yönlü kullanımın ilk örneğidir. Brooklyn ile Manhattan’ı birbirine bağlayan köprü iki katlı olup,  alt katı araç trafiği üst katı ise yaya ve bisiklet trafiği için planlanmıştır. Toplamda 1.8 km olan köprü,  şahane bir şehir manzarası sunduğu için günün her saati yoğundur.
  • Central Park: Allah’tan Amerikalı müteahhitler uyanmadan bir kanun ile bölge koruma alanına alınmış ve bugüne kadar ulaşmıştır. Şehrin göbeğinde 843 dönümlük alan üzerinde yaklaşık 26 bin ağaç,  120 farklı bitki ve 130 farklı hayvan türü barındıran park,  spor ve sanat etkinlikleriyle beraber bir çok festivallere de ev sahipliği yapmaktadır.
  • Times Square : Aslında yılbaşlarında insanların toplanıp yeni yıla girişi kutladıkları meydan,  nüfus çoğaldıkça,  şehrin cazibe merkezi haline gelmiştir. Renkli tabelalar,  sokak şovları ve kimi zaman konserler,  meydanı daha renkli hale getiriyor.
  • 5. Cadde : Aradığınız bütün lüks markaları bulabileceğiniz bir cadde. Caddenin hemen birinci dükkanı Apple Store. 
  • Amerikan Doğa Tarihi Müzesi : Theodore Roosevelt Parkının içerisinde yer alan müze,  45 farklı salonda 30 milyon parça sergiliyor. Özellikle dinozor fosilleri çocukların çok ilgisini çekiyor.
  • Özgürlük heykeli : Kısa bir feribot yolculuğu ile ulaşabileceğiniz Özgürlük Heykeli,  Fransız halkının hediyesi olarak 1886 yılında bitmiştir. Özgürlük Tanrıçası Libertas tasvir edilmiştir heykelde. Başındaki taç 7 kıta ve 7 denizi tasvir etmektedir ve kitabe de ise bağımsızlık bildirgesinin okunduğu tarih yazmaktadır.
  • Broadway : Daha önce Londra ile ilgili yazımda bahsetmiştim,  dünyada iki yerde müzikal dinlenir,  Londra Wellington’da yada New York Broadway’de diye. Çok özel şovları ve inanılmaz efektleri ile tam bir işitsel ve görsel şölen yaşatır size.
  • Bunların dışında Six Flags ( modern lünapark),  Harlem ( siyahi mahallesi ),  China Town ( Çin mahallesi),  Little Italy ( İtalyan mahallesi ),  St Patrick Cathedral ( Büyük bir kilise ),  İkiz Kuleler enkaz bölgesi,  ve SoHo ( siyahi vatandaşların özgürlüğünü ilan ettikleri yer ) mutlaka görülmesi gereken yerlerdir.
  • En güzel yemekleri 6. Cadde üzerinde bulunan Simit Sarayında yedik. Onun haricinde bütün şehir fast food zincirleri ile dolu. Köşe başlarında küçük sevimli kafelerde var .Biz şahsen Yahudi veya Müslüman restoranları tercih ettik.

Kısacası dostlar,  kurallara dikkat ettiğiniz sürece ( yoksa zaten Polis size öğretmeye canı gönülden hazır ) Amerika’nın en keyifli gezisidir New York.

Gel gelelim Afyon’umuza, 

Dün eşimle beraber hadi bir çay içelim diye girdiğimiz Afyon’un en nezih çay bahçesi Rıza Çerçel’de tam bir şölenle karşılaştık. KOCATEPE ve AKSAM sanat ve müzik severlerden oluşan iki güzide topluluk,  hadi beraber çalalım söyleyelim eğlenelim diye çıktıkları yolda,  AKÜ Sosyal Tesisler Müdürü İsmail Ciğerci hocamın yardımı ve Genel Sekreter İhsan Ceran’ın organizasyonunda, Rıza Çerçel çay bahçesinde buluştular,  çaldılar,  söylediler,  ortamı kaynattılar,  hem kendilerini hem de çay içmeye gelen vatandaşları eğlendirdiler,  tam bir şölen yaşattılar. Özgüvenleri,  neşeleri ve emekleri gerçekten takdire şayan. Benim için gecenin en dikkat çekici anı,  Avukat Nilgün Seçen hanımefendinin,  kendisine ait Afyon şiirini okumasıdır. Hiç Afyon’u tanımayan birini getirin karşısına,  bir şiir evet sadece bir şiir,  öyle makaleler veya ansiklopediler değil,  bir şiir o kadar güzel anlatacak ki,  inanamayacaksınız. Ben hala çok şaşkınım. Kendisini ayriyeten tebrik ederim. Daha adını bilmediğim o kadar çok  gönlü güzel sesi güzel insanlar vardı ki hepsini tebrik ederim. Devamını bekleriz.

Ve bu hafta size,  görüp görebileceğiniz en şahane kırmızı et lezzetini,  çok temiz ve salaş bir mekanda,  Kasap Ethem’de tavsiye edeceğim. Evet yanlış duymadınız aslen kasap olan Ethem dede,  önceleri sadece kendi ve arkadaşlarına,  kendi besledikleri hayvanlardan sattıkları etlerden saç kavurma yapar beraber yerlermiş. Daha sonra bakmışlar ki ciddi bir teveccüh var,  artık demişler vatandaş da faydalansın. Aslen kasap olan bu salaş lokanta da sadece üç adet masa var,  şanslıysanız bir saatte çıkarsınız. Kasap Ethem üç kuşaktır Çıkrık kasabasındadır. Şu anda üçüncü kuşak olan Ethem dedenin torunları mekanı daha profesyonelce  işletmektedirler.  Vakti olan kırmızı et severleri bu şahane lezzeti tatmaya davet ediyorum. Pişman olan beni bulsun,  ne söylerse razıyım.

Bu haftalıkta bu kadar dostlar,  bir dahaki yazımda buluşmak üzere hoşça kalın,  sevgiyle kalın.