Sevgili dostlar,

Size daha önceki  yazımda Paris’i anlatırken Hitler’in bombalamadığı iki şehirden biri demiştim hatırlarsanız. İşte o ikinci şehir Prag’tır. Çek Cumhuriyeti’nin başkentidir Prag. Tarihi dokusu olduğu gibi duran birkaç Avrupa şehrinden biridir. Avrupa kıtasında, Orta Avrupa kavramı vardır ki Prag orta Avrupa’nın da tam ortasındadır. O yüzden “Avrupa’nın Kalbi” lakabı vardır. Önceleri Çekoslovakya iken Komünist Rusya ile yakındı dolayısıyla Avrupa’dan sayılmazdı ama Çek Cumhuriyeti olup Rusya’dan uzaklaşınca,tabi ki hemen Batı menfaati devreye girdi ve kardeş oldular birden.  AB, Prag’ı turizm cazibe merkezi haline getirdi. Lakin Çek’ler Euro’ya geçmeyerek, AB’ye bir mesafe koydular. Hep söylediğim gibi, Batı menfaatlerine ters düşmezsen iyidir. Aksi takdirde bir paçavra kağıttan farkın yoktur onlar için.

Nasıl Gidilir, Nerde Kalınır,

1 milyon 300 bin nüfuslu Prag, konum  olarak ulaşılması en kolay Avrupa şehirlerindendir. Uçakla nereye inersen in, sonrası otobüsle, trenle veya özel araçla çok kolaydır. Viyana’ya  iki saat, Budapeşte’ye iki saat, Bratislava’ya dört saatlik sürüş mesafesindedir. Özel araçla bizim sınır kapısından on iki saatlik bir sürüş yeterli, olacaktır. Tabi İstanbul’dan direk uçuşlar Vaclav Havel havalimanında son bulur ve yaklaşık 2 buçuk saat sürer. Kalmak için ise şehrin merkezinde olan Nove Mesto bölgesi veya nehrin sol  tarafı olan Mala Strana bölgesindeki  oteller iyi ve güvenilirdir. Fiyat olarak ise Avrupa’nın en cazip konaklama şehridir desek yalan olmaz.

Ne yapılır,

Bu şehrin en güzel tarafı bence her hangi bir vasıtaya gerek kalmadan, yürüyerek, maksimum üç günde bitmesidir. Yanınızda yürümeyi seven bir arkadaş bulursanız üç günlük işi vardır. Bu geziyi de üç guruba ayırabilirsiniz. 

Prag kalesi şehrin Batı yamacında bulunur. Otobüsler orda durur, önce size bir panoramik Prag manzarası izletir ve sonra şehir merkezine doğru yürüyüş turu başlar. Bu Kale 9.yy’da inşa edilmiştir ve şu an dünyanın en büyük antik kalesi olarak geçmektedir. Hitler’de işte bu kaleden şehri görmüş, çok beğenmiş ve bombalamaktan vazgeçmiştir.

Kaleden yürüyerek Eski Şehir Meydanına  (Old Town) ulaşırız . Burada her hangi bir ücret ödemeden gezebileceğiniz  Tyn ve Aziz Nikolas Klisesi, Eski Belediye Sarayı, Jan Hus Anıtı ve kafe restoranlar vardır. Bu meydanı meydan yapan Belediye Binasının üstünde bulunan Astronomik Saat Kulesi’dir. Dünyanın her yerinden insanlar bu saat kulesini görmeye gelirler. 15.yy’da Hanus isminde bir bilim adamı tarafından yapılan bu saat kulesi, her saat başı kendine özel kuklalarla, küçük bir gösteri yapar. O arada çok hırsızlık olur, dikkat etmeniz gerekebilir. Bilmem doğru yanlış,  veya bir turizm politikası mıdır, bu saatle ve Hanus’la ilgili çok efsaneler vardır. Bunlardan biri, Hanus’a aynı saati kendi ülkelerine de yapması için başka krallar teklifler verince, Çek Kralı, Hanus’un gözlerini dağlamıştır. Hanus’da kendini saatin mekanizmasının içine atarak intihar etmiştir. Tabi maksat hem intihar hem de saati bozmak ama başarılı olamamıştır. Yaklaşık 50 yıl civarı bir tamirattan sonra, saat tekrar aktif hale gelmiştir. Şahsen bu işte başarılı bir turist çekme taktiği görüyorum ama tabi net kanıtım yok elimde.

Charles Köprüsü şehri ikiye ayıran Vltava Nehri üzerine 1357 yılında yapılmıştır. Üzerinde nerden baksan 30’a yakın heykel vardır. Bu heykellerden biri de ( görsellerde paylaştım) Osmanlı Dedesidir. Heykele uzaktan bakınca Osmanlı Kıyafeti giymiş başında kavuğu üstünde cübbesi olan Nasrettin Hoca misali tonton sakallı bir dede görürsünüz. Oysaki heykelin sol yanına doğru ilerleyince, bu tonton dedenin, arkasında sakladığı sağ elinde, bir kamçı görürsünüz.  Ciddi bir ironi ve hiciv vardır. Yani, kanar da Türklere yaklaşırsanız kamçıyı yersiniz diyor sanatçı bu eseriyle. İşte Batı’nın bize bakış  açısı tam olarak budur ve değişmeyecektir. 

Onun haricinde yine şehir merkezinde bulunan açık Pazar ve müzeler size bir gün daha geçirtir. Çek’lerin yetiştirdiği nerdeyse ilk ve son sanatçı olan Franz Kafka için doğduğu ev müze haline getirilmiş ve sanatçıya ait eserler ve eşyalar sergilenmektedir. 

Ne yenir,

Bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi burda da bişey yenmez desek yanıltmış olmam sizi, ama yine de bir cheesecake tavsiye ederim ki Çek’ler onun kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar. İddia doğru mu bilemem ama gerçekten lezzetli diyebiliriz. 

Gel gelelim Afyon’umuza,

İnanın bizim şehrimizi Prag’tan daha iyi bir cazibe merkezi haline getirmememiz için hiçbir sebep yok. Sayın Valimiz  ve ekibi Frig vadisi için çok uğraşıyorlar. Tabi şehrin iş adamlarına da oralara yatırım yapıp destek vermek düşer. Şu an emin değilim ama sadece bir butik otel var bölgede. Yabancılar pazarlama işini çok iyi yapıyorlar. Yanlış kişiden doğru örnek usüle aykırı olmaz zihniyetiyle, pazarlama taktikleri alınabilir. Örneğin bir lokantaya yemeğe gidiyorsun, ortam bir ortaçağı dekoru, garsonların kıyafetleri keza o şekilde, yani yemek başlı başına bir aktivite oluyor. Yemek iyiymiş kötüymüş sıcakmış soğukmuş anlamıyorsun bile. Sonra çıkarken de o ortamın anısına hediyeler, biblolar, magnetler vs. aldırıp birde oradan kazanıyorlar. Kim istemez Zafer Havaalanı’na yurtdışından tarifeli seferler olsun. Şehrimizin termal rakibi Avrupa’da sadece Karlovy Vary’de ( orası da Çek Cumhuriyeti’nde ) ama inanın tesisleri veya suyun kalitesi, Afyon’umuzun tırnağı olamaz. Belki bununla ilgili bir komisyon oluşturulup neler yapılacağı enine boyuna masaya yatırılabilir. Şu güzel ülkemin, güzel şehirleri ve güzel insanlarının dünyada eşi benzeri yok. Bunu anlamak için şöyle sınırlardan hafifçe dışarı çıkmanız yetecektir.

Bu haftalık da bu kadar. Bir dahaki yazımda görüşmek üzere hoşçakalın, sağlıkla kalın.