Hüseyin Ayva’nın açıklamaları şöyle. 

FAHİŞ ELEKTİRİK FATURALARI 

“Benim vatandaşım çöpten rızık topluyorsa, pazarlardan atık topluyorsa, meydanlarda ‘açız’ diye bağırıyorsa, ev kirasını, su ve elektrik faturasını ödeyemiyorsa sorumlusu mevcut hükümettir.”

Bu sözler iktidara gelmeden önceki Sn. Erdoğan’ın bizzat kendisine aittir. Burada dediği hususların altına biz de imzamızı atarız. İnsanımız geçim sıkıntısı çekiyorsa bunun baş müsebbibi hükümettir.

Sn. Erdoğan’ın o gün söylediği türkü başkaydı bugün söylediği türkü ise bambaşka. Bugün ülkemizin içine sürüklenmiş olduğu ekonomik sıkıntı adeta geçmişi mumla aratıyor.

Bakınız, her alanda milletimizin canı yanmakta ama bu ay gelen elektrik faturaları ayrı can yakmakta. İnsanlarımız feryat ediyor, geçen ay gelen faturalar ile bu ay gelenler arasında iki kat üç kat fark olması neyle izah ediliyor?

Bakınız; Elektrik Mühendisleri Odası'nın hesaplamasına göre, dört kişilik bir ailenin elektrik faturasına ödediği tutar son 5 yılda 94 TL'den 210 TL'ye ulaşmış durumda.

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu’nun hesaplamasına göre ise, dört kişilik bir ailenin elektrik, doğalgaz, su ve internet dâhil tüm aylık faturalarının tutarı 760 lirayı aşmış durumda. Bu da asgari ücretin yüzde 26’sına tekabül ediyor.

Şimdi huzurlarınızda soruyorum; bu millete bu muamele reva mı? İnsanları geçim sıkıntısı ile boğuşmaya itmek insanımıza zulüm değil mi? Sn. Erdoğan’ın da dediği gibi bugün ülkemiz ekonomik sıkıntılarla boğuşuyorsa bunun sorumlusu mevcut hükümettir, yani AK Parti iktidarıdır. 

ZAM BEKLENTİYİ KARŞILAMADI 

Memurlar ile hükümet arasında gerçekleştirilen 6. Dönem Toplu Sözleşme yine hayal kırıklığıyla sona erdi.

Sendikalar bir teklif götürdü, hükümet bu teklifi hiç dikkate bile almadı.

Her zaman olduğu gibi “Memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz” diye sürece başlayan iktidar daha şimdiden enflasyona galip gelmesi mümkün olmayan bir zamla memuru geçim derdiyle baş başa bıraktı.

Ne yazık ki Türkiye’de orta sınıflar iktidarın yanlış ekonomik politikaları ile eritilip alt geçim sınıfına zaruri sokulmaktadır.

Her fırsatta Türkiye’nin ekonomik yönden büyüdüğünü, Avrupa’nın diğer ülkelerine kıyasla kendi vatandaşına iyi bir yaşam sunduğunu iddia eden iktidarın önünde bu iddialarını doğrulayacak bir fırsat vardı fakat gördük ki lafa gelince Avrupa standartlı uygulamada ise Afrika standartlarında bir karar ortaya kondu.

2022 için %5+7

2023 için %8+6 + enflasyon farkları kesinlikle beklentiyi karşılamadı. Sayın Bakan AK Parti'nin kaşıkla zam verme alışkanlığından dolayı %8'i memur sözleşmelerinde daha önce verilmemiş büyük bir oran olarak görüyor olabilir.

Burada bir konuya açıklık getirmek isterim, zam demek çalışan bir insanın geçimini daha rahat karşılayacağı bir artış demektir. Bundan dolayı enflasyon dikkate alınarak zam rakamları ortaya konur. Eğer bir memlekette enflasyon %30 ise siz de çalışan insana %29 zam yaptıysanız bunun adına zam denmez. Çünkü geçimini bir önceki senden daha zayıf bir noktada karşılayacak artış almıştır.

Siz enflasyon üzerinde bir zam verirseniz o hakiki manada bir zamdır. Ama uzun zamandır çalışan insanımız bundan yoksun durumda. Bundan dolayı Sn. Bakan’ın en yüksek rakamları verdik demesini kabul etmemiz mümkün değil.

Kıyma %92, pirinç %50, simit %28, sıvıyağ %94, süt %60, makarna %37, deterjan %28 artmış son 2 yılda. Enflasyon %26, dolar %46, avro %56, altın %71 artmış. Promtırlarda yazan cümleler farklı şeyleri söylese de çarşı pazardaki rakamlar herkesin gözü önünde durmadan değişip duruyor.

Bakınız, zam rakamlarının beklentiyi karşılayamadığını birçok hesapla anlatmak mümkün. Özellikle Sn. Cumhurbaşkanının çok sevdiği çay - simit hesabı üzerinden bile memurumuzun nasıl bir geçim sıkıntısına sürüklendiğini burada izah edebiliriz.

Milletimiz ve memurlarımız hakikati çok net olarak hatırlıyor, iktidarın sadece seçim dönemleri kemiklerini hatırladığı merhum Erbakan Hocamızın iktidarda memura verdiği muazzam zammın yanına dahi yaklaşamadılar.

Erbakan Hocamız 54. Hükümeti kurduğunda ilk icraat olarak %50 zam yapmıştı ki sendikalar %30 istiyor, devlet de %20 verebiliriz diyordu. Hazine diyor ki “Hocam %20’nin üzerindeki bir rakamı kaldırmamız mümkün değil” buna rağmen ilk seferde %50 zam yaptı, arkasından gelen zamlarla %100’ü geçti yaptığı zamlar.

Enflasyonun en az %30 üstüne çıktı. İşte o zam; zamdı.  O zam sadece memura değil, Türkiye’nin bütünü için göze alınmıştı. Çiftçi yeri geldi %110-250 arasında zamlar aldı. Bağ-Kur’lu %300 civarında zamlar aldı, işçi aynı şekilde…

Zam demek enflasyonun üstünde yapılan bir artış demektir. Eğer enflasyonun üstünde bir artış sağlanamıyorsa buna zam demek mümkün değil.

Şahsen bendenizi en çok üzen; Sn. Cumhurbaşkanının tasarrufla ilgili bir genelge yayınladığı zaman; sarayı ve meclisi bunun dışında tutması olmuştu.

Hâlbuki tasarrufa önce evden başlanır. Buralarda tasarruf yapmayabilirsiniz dendi! Yönetim olarak siz bir adım atacaksanız ve burada da israfı önemsiyorsanız israf önce evde önlenir.

İtibardan tasarruf olmaz anlayışı ile hareket ediyorsunuz, sonra dönüp çalışana tasarrufta bulunun diyorsunuz.

Bundan dolayıdır ki ekonomi sil baştan ele alınmadan, Türkiye’nin problemlerini çözmek mümkün olmaz. Ekonominin köklü bir şekilde düzelmesi kaynakların doğru bir şekilde kullanılması ile mümkündür.

Bütün kaynaklar yatırıma aktarılmalı! Bu hem işsizliğin ortadan kalkmasına hem de milli gelirin artmasına vesile olur.