Pazartesi akşamı Afyon Postasıailesi için özel ve güzel bir gündü.

Aynı medyada aylarca farklı köşeleri paylaşan yazarlar ilk kez buluştu.

Hayatın farklı alanlarından, siyasi yelpazenin değişik uçlarından köşedaşlar tanıştı.

Yazarımız Pınar Demirdağ, işlettiği Pınar’ın Mucize Evi’nde bizi misafir etti.

Beş çayı konseptindeki buluşmada yazılarımız hakkında da görüş alışverişinde bulunduk.

Buluşmanın fikir annesi Hafize Özmen yazılarımı ‘çok uzun’ bulduğunu söyledi ve haklıydı.

Şaşırmadım zira yazılarımı öncelikle okuttuğum eşim de sıklıkla benzer eleştiriyi yapıyordu.

Eleştirilerden pay çıkarıp bu haftaki yazımı olabildiğince kısa yazmaya karar verdim.

Ama yine yapamadım ve nedeni çok basit:

Kısa yazmak çok zordur ve ben kolaya kaçıyorum.

* * *

Kısa yazamadığımdan da değil, geçmişte kısa yazıp geçimimi sağladığım bir dönem bile oldu.

Bloomberg TV’nin Türkiye versiyonu Kent TV’de info editörlüğü görevinde bulundum.

Bölünmüş ekranın info adlı bölümünde her biri 17 karakterlik 3 satırda habercilik yaptım.

Yani dünyadan, Türkiye’den pek çok önemli haberi her gün en fazla 51 karakterde özetledim.

Zor işti okuduğunuz şu kısa cümle bile 51 karakter.

Farklı gazetelerde editörlük yaparken de uzun haberleri kısaltmakta hiç zorlanmazdım.

En önemli bilginin en başta verildiği ters piramit tekniğiyle yazılan haberleri çok severdim.

Muhabirin onca emekle yazdığı haberi alttan üste keserek saniyeler içinde kuşa çevirirdim.

Altın makası elime aldığımda ortaya alabros ile Amerikan tıraşı karışımı bir metin çıkardı.

Ekonomist Schumacher’in ‘Küçük Güzeldir’ine atıfla “Kısa Güzeldir” diyerek kısa keseyim.

* * *

Yazımın başlığı ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor?’romanının yazarı Ernest Hemingway’e ait.

Umarım öyledir zira internette çok paylaşılan metnin ona ait olmadığına dair iddialar da var.

Basit yazma tekniği ile ön plana çıkan Hemingway’e ilişkin olay ya da şehir efsanesi şöyle:

Bir gün, bir toplantıda, onu çekemeyen biri Hemingway’e ne derece yetenekli olduğunu sorar.

Hemingway “Senin hayal bile edemeyeceğin kadar.” diye yanıt verir.

Ardından muhatabı, 10 kelimeyi geçmeyen, etkili bir öykü yazıp yazamayacağını sorar.

“Eğer bunu yazmayı becerebilirsen yeteneklerin önünde saygıyla eğileceğim.” der.

10 kelimeye bile ihtiyaç duymayan Hemingway 6 kelimelik bir dram öyküsü yazar.

Orada bulunan herkesi derinden etkileyen bu kısa öykü aşağıdaki gibidir:

ForSale: BabyShoes. NeverWorn. (Satılık: Bebek Ayakkabıları. Hiç Giyilmedi.)”

Hemingway, 6 kelimelik bu giriş, gelişme, sonuç ile yazarlık gücünü kanıtlamıştır.

* * *

Hemingway’in 6 kelimelik öyküsünden yıllar sonra yeni bir akım başlar.

Smith Magazine, okuyucularından 6 kelimelik hayat hikayelerini yazmalarını ister.

“Senin 6 kelimelik yaşam öykün nedir?” mottosu ile internet sitesinde bir platform oluşur.

Binlerce insan 6 kelimelik hikayelerini yazar, beğenilenler bir kitapta toplanır.

Kitap en çok satanlar listesine girer ve geniş kitleler bu projeden haberdar olur.

Dünyanın pek çok yerinde benzer etkinlikler ve yarışmalar düzenlenir.

Ülkemizde üniversitelerde ve internet ortamında benzer girişimlere rastlamanız olası.

Ben de birkaç yıldır derslerimde öğrencilerime bu türden metinler yazdırıyorum.

En fazla 10 kelimeden oluşan acıklı bir öykü yazmalarını istiyorum.

Norveç’te yaşamıyoruz ki market raflarında gezen örümcek gazete manşetlerine çıksın.

Her daim sıkıntılarla boğuşmuş ülkemizde acıklı öykü yazmanın zor olmadığına inanıyorum.

Yakın dönemden Hemingway’i aratmayan şu kısa,acıklı ve gerçek öyküleri hatırlarsınız:

“Orada kimse var mı?”

“Nerede bu devlet, nerede insanlık?”

“Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?”

“Çizmeleri çıkarayım mı sedye kirlenmesin?”

Abi, Mahmut çıkamadı. Beni bırakın onu alın.Onun karısı hamile.”

“Benden başkası okumayacak” demiş olsam da öğrencilerimin öykülerini de paylaşacağım.

Zaten okunma oranlarımız malum, çok da yalan söylemiş sayılmam sanırım.

Yazarlarının adlarını paylaşmadığım bu satırlar üniversite gençliğinin ruh halini de yansıtıyor.

Bazen sınav kağıtları öykülerinden daha acıklı oluyor ama dediğim gibi “Kısa güzeldir.”

İşte öğrencilerimin en fazla 10 kelimelik kısa öykülerinden bazı örnekler:

* * *

“Bu hayat, mendil satan çocuğun burnunu kollarıyla silmesi kadar acımasız.”

“Herkesin beğendiği o şehirlerde hiç yeşillik yoktu.”

“Yeşil, ağaçların rengiymiş. Bir keresinde rüyamda görmüştüm.”

“Türk bayrağı asılı evden gelen ‘Vatan sağolsun’u duyduğunda yere yığıldı.”

“Adam annesini aramıştı ve savaşta vurulduğunu ve göğsünden yaralandığını söylemişti.”

“Ölüm de var, her şeyi yitirip gitmek, geride bırakmak sevdiklerini.”

“Kulağına gelen tek sesin ağlamasının yankısı olduğunu fark etti çocuk.”

“Yeni yılın getireceği yeni yalnızlıklara hazırdı.”

“Hayatta kalan tek yakınıyla sohbete dalmıştı. Kendisiyle.”

“Geçmişten gelen adam, ailesinin öldüğünü gördü ve buna dayanamadı.”

“Her hafta ava gittiği dağda kendini vurarak ağabeyinin kucağında öldü.”

“Küçük kız eve geldiğinde elleri donmuştu. Sobanın yanında ısınmaya çalıştı.”

“Ülkelerindeki zulümden kaçarken sabaha karşı donarak hayata veda ettiler.”

“‘Sanki birini bekliyorum’ dedi, denizi dinlerken uçurumun kenarında.”

“Hasan son parasının halat almaya yettiğine sevinmişti.”

“Sevmek bazen insana acı verir.”

“Hayatın içinde en acıklı sahne, dünyada aldığım ilk nefesti.”

“Düzeni bozulan dünya bir daha insanlara şans tanımamış.”

“Önce her şey kısıtlıydı. Şimdi bollaştı. Sonra hiçbir şey kalmadı.”

“10 yaşındayım. Bir patlama. Babamın elinde kız kardeşimin kanlı ayıcığı.”

“Ailesinden ayrılıp üniversiteye gittiğinde KYK’deki yalnız geçen ilk gecesi.”

“Hayatım kelimelerle anlatılamayacak kadar acıklı.”

“Ayrılamam derken, ömrüm ömrüne derken, kavuşmak bile hayal oldu.”

“Hayalleri çalınan bir askeri öğrencinin yaşadığı en büyük dram.”

“Alarmı duymayınca hayatının en büyük sınavını kaçırdı, hayalleri suya düştü.”

“Dayanmak içinde yanmak da var.”

“Seninle kalplerimiz bir değilmiş omzumda başka biri için ağladığından beri.”

“Aklın kaldığı, gidip varılamayan, gitsen kimsenin olmayacağı yerlerin sessiz özlemi.”

“Benimle dost olduklarını sandıklarım bana ihanetin kapısını açmışlar ‘Buyursunlar’ diyerek.”

“Sen de huzura kavuşacaksın, hakkında ‘Son nefesini verdi’ denildikten sonra.”

“Annem, dokunduğum hiçbir tende seni bulamadım beni terk ettiğinden beri.”

“18 yaşındaki çocuk, kanserden, sevgilisinin kucağında son nefesini verir.” (Gerçek olaydır.)