Şikayet edip durduğumuz ,memnun olmadığımız çoğu olayların sorumlusu olarak kendimiz olduğunu söyleseler, tepkimiz ne olurdu acaba?
Yaşadığımız olumsuzlukta ,dejenerasyon da , yaşanmış ve yaşanan hatta yaşanacak olan olaylardan sorumlularından biri olarak bizi de gösterseler hemen itiraz ederiz değil mi ?
Tabi ki başkalarının yaptığından biz niye sorumlu olalım ki? Çünkü hepimiz kendimizi tertemiz ve mükemmel zannediyoruz.
Hem ne yapıyorsak kendimiz, evlatlarımız memleketimiz ve ülkemiz için yapmıyor muyuz?
Bunları yaparken hiç insan art niyetli yapar mı?
Yapmaz tabi...!
Cevap vermeden önce vicdanımıza bir danışalım bence.Hiç kimse mükemmel değil.
Yürekleri katılaşmış, merhametleri buz kesilmiş üstelik vicdanları cüzdanlaşmış olanlar tabi ki her zaman ki gibi umursamayacaklar.

Prof.Dr .Sadettin Ökten ‘in dediği gibi”Kendi değerlerimize göre değil de, başka bir değer sisteminin ortaya koyduğu biçimlere göre kurguladığımız yaşam şeklimizin, sorumluluğumuzdaki oranı ne kadardır?
Bizzat benimseyip uyguladığımız bu yaşam şeklimizin ürünü olan çocuklarımız ve gençlerimizin maruz veya muhatap olduğu olumsuzlarlar karşısında bizim dahlimiz ne kadardır?”

Sadece başarı, her şeye ve herkese rağmen akademik başarı anlayışı ile hamuru yoğrulan çocuklarımızın bu topluma değerler noktasında verebileceği ne olabilir ki,bizler bu konuda nasıl örnek oluyor,nasıl yol gösteriyoruz.

Çocuğun kişilik gelişimini okul başarısından daha çok önemsemedikçe,gelecek nesillerin manevi yönlerini,değerlerini,kişiliklerini geliştirmedikçe daha çok şikayet ederiz.

Bu haftaki satırları sosyal medyada gezinirken okuduğum ,hepimizi anlatan bir yazıyla bitirmek istiyorum.

“Daha çok görüşün konuşun iletişim kurun iyiliği de kötülüğü de mutluluğu da üzüntüyü de paylaşın ailenizle eşinizle çocuklarınızla,
Birbirinize daha çok zaman ayırın,
Dertler paylaşıldıkça azalır lafı felsefemiz olsun.
Aile içinde
Daha çok sevgi sözleri söyleyin konuşun yazın birbirinize.
Bırakın milyonluk 120 ay vadeli evlerinizin yalancı konfor sunan yalnızlıklarını,
Ailece yaşayın dipdibe.
Ananeyi babaanneyi dedeyi torunları yeğenleri buluşturun.
Yeni yetme çocuklarınızı fazla özgür bırakmayın.
Biryere giderken onları da birlikte gitmeye zorlayın.
Onlarıda götürün.
Şimdiki nesilde görüyoruz çocuk dedesine akrabalarına gitmiyor.
Neymiş,
Dersi varmış, büyümüş yalnız kalmak istiyormuş,
Anne eve büyüğünü eş dost akrabaları almıyor,
Neymiş, çocuk teog ygs ye hazırlanıyormuş, ev dağınıkmış, habersiz eve misafir gelirmiymiş,
Yalan inanın.
Çocuklarınızı kendinizi Odalarda İnternete yalnızlığa depresyona mahkum edersiniz.
Çocuk sussun diye cep telefonu vermeyin.
Verin eline bezelyeyi ayıklasın.
En azından bezelye canlıdır.
Gelecek 10 yılda kanserli hasta sayısı yüzde altmış olacak unutmayın.
Sevgiyi saygıyı sabretmeyi , dua etmeyi öğretin.
İyi kötü herşeyi aile içinde Konuşun bol bol birbirinizle.
Kuşak kavgaları yapın.
Çözüm yolları için birbirinizi doğru anlamak için bol bol konuşun tartışın...!
Hayat budur.
Her anımızı sevdiklerimizle paylaşmaktır.
Hayat deney tüpü kılıklı apartmanlarda sıkışıp bakteri gibi yaşadığını sanmak değil inanın.
Hadi kalkın birinize akrabalarınızdan başlayın oturmaya gidin, yada siz birilerini evinize çağırın.
Zor mu çorba makarna yapmak, ekmeğinizi aşınızı paylaşmak.
Çocuklarınıza iletişimi doğru öğretmek istiyorsanız önce kendiniz doğru iletişim kurmayı onlara gösterin, paylaşmayı gösterin.Bütün bunları yaparken bilimden,ilimden uzak tutmayın.İnanın yaşamak hem size hemde gelecek nesillere daha keyifli ve konforlu bir hayat sunacak”

Sevgiyle kalın,takipte kalın