İbrahim Akbal yazdı: "Afyonspor'un kimsesiz bırakılmış neferleri..." İşte o yazı...

Bir şehir düşünün: Türkiye'nin en büyük futbol tesislerinden birine sahip, aynı zamanda termal otellerle zenginleşmiş ve ülkeyi bir uçtan bir uca bağlayan ulaşım ağıyla her ferdin geçiş noktası ve konaklama merkezi haline gelmiş bir şehir. Üstelik, en yüksek potansiyele sahip mermer fabrikaları ve yerel ürünlerinin ülke bazında ve yurtdışında talep görüp ihraç edildiği bir yer. Tarihiyle de şanlı, destansı bir geçmişe sahip, aidiyet duygusu ve milli bütünlüğü üst seviyede olan bir şehir...

Bu kadar imkana sahip görünen bu şehri ortak noktada bir araya getirmesi gereken en büyük unsur spor ve futboldur. Ancak, profesyonel liglerdeki temsilcisi Afyonspor ile burada büyük bir çelişki yaşanıyor. Bu kadar imkana ve aidiyete sahip bu şehrin, ortak sevdası olan Afyonspor, son iki sezondur kabus gibi günler geçiriyor. Şehrin ortasında, kayıtsız kalan koca bir kentte, bir avuç çocuğun onurlu mücadelesi ve karşılık bulamayan çığlıkları arasında kaderine terk edilmeye mahkum bir halde. Oysa ki bu şehrin çocukları, her gün o arma için hayal kurup gece gündüz çalışıyor; sahada beş parasız elit futbolculara ve imkanları zirvede olan takımlara karşı cesurca savaşan 16-18-20 yaş grubundaki memleketin çocukları, her daim umutla dolu ve altyapılarda, ilçelerde, kasabalarda, köylerde "elbet bir gün" diyerek mücadele ediyorlar. Fakat bu özveriye en büyük katkıyı vermesi gereken şehrin dinamikleri, resmi kurumları, iş adamları, STK'lar ve büyük trilyonluk firmalar sessiz, dilsiz ve duyarsız kalmış durumda...

Birçok profesyonel takımın uğrak noktası olan tesislere sahip bu şehrin futbol takımının bu imkanlar içerisinde düştüğü durum, bugünlerde öngörülemez bir hal aldı. Vefakar kulüp masörü ve altyapıda imkan fakirliği içinde çalışan hocalar tarafından yetiştirilen, teri kurumamış 15-16 yaşındaki çocukların bulunduğu kadroyla, rakibin ismine ve cismine bakmadan, korku kelimesini lügatından çıkarmış, imkansızlıkta zirveyi görmüş bu şehrin evlatları her şarttan bağımsız cesur mücadelelerine devam ediyorlar. Öylesine bir sahiplenmişlik ve cesur yürüyüş var ki, birisi çıkıp bir konsensüs oluşturup omuz veremiyor. İletişimsizlik ve karşılıklı anlaşmazlıklar içerisinde, belki bir şehrin efsanesi, markası, yüz akı bir avuç gencin sessiz çığlıklarıyla yok olacak; sonrasında kıymeti bilinecek...

Konu futbol ama futbol konuşmak, teknik, taktik, formasyon konuşmak mümkün değil. Kişileri ve kurumları yazmak, suçlu göstermek artık pas tutmuş bir hikaye, klişeleşmiş bir söylem. Onun yerine, herkes suçlu demek, herkes bu cenazenin sorumlusu demek ve herkes bu cenazeye toprak atacak demek belki daha doğru ve acı bir senaryo maalesef. Davaya omuz veren, geçim sıkıntısı içinde tribünleri ve gençleri yalnız bırakmayan taraftarlar, yöneticiler, teknik kadro ve bir köşede bu hazin hikayeyi kayıtsız izleyen imkan zengini şehrin büyükleri, iş adamları, zenginleri... Sözün bittiği yerdeyiz artık: Finalde iki yol var; ya kayyum ve son bulacak bir hikaye, ya da transferin son günlerine yaklaşılırken cesurca yapılacak hamlelerle küllerinden doğacak bir hikayenin destansı başlangıcı. Bir şehrin gelişimi kültürel faaliyetlerle mümkündür ve bunun başında spor gelir. Sporun en çekici, etkileşimi yüksek, kitleleri kucaklayıcı ve birleştirici dalı ise futboldur. Afyon, bütünüyle aşık olduğu bu sevgisini kaybetmek üzere. Yeni doğmuş çocuğundan ayrılmak zorunda kalan bir anne-baba gibi ya da sevgilisini ebediyen kaybetmiş bir aşık gibi... Bu şehrin en ücra köşelerinde bu armayı hayal ederek büyüyen çocukların, her hafta sonunu geçim sıkıntısı içinde iple çeken, her derdini bir tebessüm ve bir hayal ile kulüpten gelecek olumlu bir habere bağlayan insanların sevgisini yok etmeye hiç kimsenin hakkı yok.

Artık isim vermek, kurum söylemek veya suçlu aramak yersiz. Bir an önce bütün paydaşların, ortak nokta olan kulübün altında birleşip kısa sürede çare üretmesi zaruridir. Bu şehre, bu insanlara, bu genç nesillere borcudur; bütün sorumluların borcudur bu hizmet. Vebali ve faturası, bu hengamenin ve kaotik durumun sorumlularına öngörülenden daha ağır olacaktır. Kum saatinin dibi görünmeden uyanmak şart. Bu, bir memleket meselesi; futbol sadece bir spor dalı değil, bir meşgale değil. Halk, reaksiyon bekliyor; kayıtsız kalmak artık suç addedilir bu saatten sonra...

Eğer ki bu dava ölürse, hepimiz katil, hepimiz cenazeye toprak atacağız. Oksijeni bitmiş yoğun bakımda, sekerat halindeki hastaya, kişisel sevgisizlik veya menfaat duygularını bir kenara bırakıp hep birlikte ya nefes olacağız ya da öldüreceğiz...