Kurban Bayramı’nda çocukluğumun, gençliğimin geçtiği Anıtkaya Köyü’ndeydim. 

Anıtkaya, köklü bir belde idi. 

Kurtuluş Savaşı’nda çetin mücadelelerin yaşandığı, Afyon-Kütahya gibi önemli bir karayolu üzerinde bulunan küçük, şirin bir beldeydi. 

Hatta zamanın nahiyesiydi… 

Çevre köylerin alışveriş için akın ettiği, ticaretin, hayatın her daim canlı olduğu bir yerdi. 

2008 yılında gazeteci abim Mejnun Sancak ile bir kitap hazırlamıştık, Selçuklu döneminden günümüze kadar olan verileri derleyip Anıtkaya’yı anlatan bir kitap hazırlamış, tarihe bir not düşmüştük.

Kitabın kapağına büyük harflerle: “Burada hayat bitmez” sloganını not düşmüştük.

Yanılmışız. 

Anıtkaya’da hayat çoktan bitmiş, daha doğrusu bitirilmiş.

İnsanların köyde yaşama inançları tarumar edilmiş. 

Neden böyle bir tespitte bulunuyorum, anlatayım. 

2014’DE SÖYLENEN SÖZ

2014 yerel seçimlerde nüfusu 2 binin altında kaldığı için kendi kendini yönetme hakkı elinden alınan bir belde Anıtkaya. 

O dönemde belediyesinin kapısına kilit vuruldu, nitelikli personelleri farklı kurumlara dağıtıldı. 

Yılların yönetim birikimi bir gecede alınan karar ve atılan imzayla sona erdirildi.

Dönemin İl Genel Meclisi Başkanı Salih Sel’in köy kahvehanesinde  “İyi ki köy olmuşuz diyeceksiniz” sözleri kulaklarımda yankılanıyor. 

Hele onu alkışlayan değerli ahalimizin inanmışlığı bu satırları kaleme aldığım dakikalarda önüme seriliyor. 

HARİKA BİR KÖY OLDUK!

"İyi ki köy olduk mu” diye soracak olursanız, itiraf edeyim olduk. 

Hatta harika bir köy olduk.

İçme suyu ve kanalizasyonunuzu yenileyeceğiz dediler, her sokağı her caddeyi kazdılar, bütün parke taşlarını söküp attılar, size daha iyisini yapacağız dediler, sonra çekip gittiler. 

Aylardır yüzlerini görmedik diyor komşularım. 

Her gün heyecanla yollarını gözlüyoruz, bekliyoruz bekliyoruz gelmiyorlar diyorlar. 

Özledik kendilerini diye ekliyorlar. 

Artık otomobilimizle 1’nci vitesten 2’nci vitese geçemeyecek kadar muhteşem bir köyüz.

Yürüyecek, nefes alacak bir cadde kalmadığı için kafamızı sokağa çıkaramayacak kadar harika bir yaşam kalitesine sahibiz.

Günün her saatinde toz soluyarak ciğerlerimizin en ücra köşesine kadar köy olduğumuzu derinlemesine hissediyoruz. 

Kadınlarımız artık 24 saatlik zamanlarının büyük bir bölümünü köstebek tarlasına dönen yollardan evlerin her odasına doğru taarruza geçen “toz ordularına” karşı savaşmakla geçiriyor. 

İşte bu yüzden artık her kadınımız bu uğurda bir savaşçı gibi uyanık vaziyette. 

Sokak lambaları yanmayan, caddeleri karanlığa gömülen, her gün sayısı belirsiz elektrik kesintileriyle baş başa kalarak harika bir köyüz artık. 

Bayram günü 5 saatlik elektrik kesintisiyle baş başa kalarak, kurbanlık etlerin bozulmaması için bize böyle harika bir köy olma fırsatı tanıyan herkesin kulaklarını çınlattığımızı itiraf etmeliyim. 

Bize böyle harika bir köy olma fırsatı tanıyan herkese büyük bir teşekkür borçluyuz. 

Sözünüzü tuttunuz.

Hepimize nasıl köy oluruzu gösterdiniz. 

Şimdi diyorum ki, iyi ki köy olmuşuz. 

Hakkını veriyoruz köy olmanın.

KÖYLERİ BOŞALTTILAR

O gün yetki sahipleri belediyeleri kapatma gerekçesi olarak, belde belediyelerinin personel maaşını bile ödeyemediklerini, bu yüzden hizmet götüremeyeceklerini söylemişlerdi. 

Bu yüzden ‘biz size daha iyi hizmet edeceğiz’ demişlerdi. 

Bu gibi gerekçelerle Anıtkaya gibi Afyon’da 49 belde kapatılmıştı. 

Bu kapatılan beldelere 13 yılda nasıl hizmet(!) edildiğini gördük, yaşadık. 

Her gün “iyi ki köy olmuşuz” demeden edemiyoruz. 

Hizmeti geçtim, artık köyler hızla boşalıyor. 

Köylerin boşalması toprakların terk edilmesi demek. 

Köyde karnını doyuramayan yurttaş, tarlasını satıp şehre göç ediyor, asgari ücrete talim ediyor. 

Bu beldeleri kapatarak aslında köylüye “köyünü, toprağını terk et mi” demek istemiştiniz? 

Asıl amacınız bu muydu? 

Buysa amacınız başardınız.

Köyleri el birliği ile boşalttınız.