Zor zamanlardan geçiyoruz, hem de çok zor. Ne zaman, nerede ve nasıl karşımıza çıkacağını bilmediğimiz, tanımadığımız bir düşman var aramızda. Tanımadığımız için de nasıl mücadele edeceğimizi ya da ne kadar zarar göreceğimizi kestiremiyoruz.

Bildiğimiz tek şey bağışıklığı zayıf, kronik rahatsızlıkları olan ve yaşlı insanların daha büyük zarar göreceği. Yine bildiğimiz tek korunma yöntemi virüse temas etmemek için korunaklı alanlarımızdan, evlerimizden mecbur kalmadıkça çıkmamak, çıkarsak da diğer insanlarla sosyal mesafeyi korumak, ellerimizi yüzümüze götürmemek ve mümkün olduğunca en kısa sürede temizlemek. Virüsle savaşacak, bağışıklık sistemimiz dışında bir silahımız yok. Aşı yok, ilaç yok. O nedenle mümkün olduğunca savunmada olmalıyız.

Etrafımızda iki uçta tepki gösteren insanlar var. Bir uçta bazıları umursamaz bir tavırda, nasıl olsa öleceğiz, vademiz gelmişse yapacak bir şey yok ya da bize bir şey olmaz diyerek yaşamına normal bir şekilde devam ediyor. Gelenekler, alışkanlıklar ve standart davranış kalıplarında en küçük bir değişiklik dahi yok. Bunu yaparken aslında kendi hayatını ve sağlığını olduğu kadar, başkalarının hayatını ve sağlığını da tehlikeye attığının farkında değiller? Diğer uçta bazıları da korku ve panik halinde önlem üstüne önlem alıyor ve hayatını tamamen bu yeni duruma endekslemiş olarak yaşıyor. Bu iki uç arasında akıl nerede?

Korku en önemli duygularımızdan birisi. Her ne kadar korkusuzluk, cesaret övülen, buna karşılık korku yerilen ve acizlik göstergesi olarak kabul edilse de, korku yoksa bir canlının kendini tehlikelerden koruması mümkün değil. Korku bizi tehlikeler karşısında canlı ve uyanık tutan, kendimizi korumamızı, tehlikeyi bertaraf etmemizi ve olmuyorsa kaçmamızı sağlayan içgüdülerimizi harekete geçiren en önemli duygu. Korkunun yokluğunda tehlikeli algılayamadığımız için can güvenliğimiz tehlikeye girer. Tabii dozunda olduğu zaman.

Ya korkular bizi ele geçirirse…Kendimizi korumak adına insanlığımızı kaybedersek.Yıllardır evimizde bizimle yaşayan can dostlarımızı, kedilerimizi köpeklerimizi sokağa atarsak, İtalya’da İspanya’da olduğu gibi yaşlılarımızı gözden çıkarırsak(İspanya'da salgınla mücadele için görevlendirilen askerler, gittikleri bazı evlerde yaşlıları yataklarında tek başına yaşamlarını yitirmiş bir halde buldu. Kaynak Yeniçağ: İspanya'da yaşlılar ölüme terk edildi), marketlere akın edip ne vara ne yoksa alıp stok yaparsak, kendi hayatımızı devam ettirmek adına başkalarının hayatını tehlikeye atmış olmuyor muyuz?

Zeka bir varlığın farklı koşullarda hayatta kalma kapasitesini gösterir. İçinde bulunduğu durumu anlama, kavrama, öğrenme, yeni koşullara uygun davranışlar ve araçlar geliştirmesini sağlar. Akıl ise zeka ile birlikte sağduyuyu, kendini olduğu kadar başkalarını da dikkate alabilmeyi, zekasını yararlı bir şekilde kullanabilmeyi ifade eder.

Baştaki soruya dönersek, ne gözü kara cesaret ne de bencilce panik bu zorlu koşullar için yararlı değildir. Sağduyulu önlem, kurallara uyma, başkalarını da düşünme bu süreçte ihtiyacımız olan en önemli özelliklerimiz olacaktır.