Yeryüzüne imtihan için gönderilen ilk insanlar Hz. Adem ve Hz. Havva’nın çocukları Habil ve Kabil iki kardeştiler. Kabil’i Habil’e öldürecek kadar düşman edecek duygu haset/kıskançlık duygusuydu.

Aslında İblis’i Allah’ın emrine uymaktan alıkoyan da Hz. Adem’de ki cevheri gördüğü ve bildiği halde haset ve kıskançlık gözünü kör etmiş ve onu isyana sürüklemişti.

O halde kendimiz ve sevdiklerimiz için eğitimde önceliğimiz haset ve kıskançlık duygularına sahip olma, onları kontrol edebilme maharetini öğretmek olmalıdır.

Bakın Kabil ve Habil öz kardeşti.

Bu duygular kontrol edilemediğinde en sevdiklerimizi dahi öldürmeye sevk edecek kadar tehlikeli.

Bugün Afyonkarahisar ve Konya’da dahil şehirlerimiz ve ülkemizin önündeki en büyük engel kontrol edemediğimiz haset ve kıskançlık duyguları.

Şehirlerimizden/ülkemizden birileri ticaret/sanat/kültür/siyaset/spor adına güzel başarılara imza atmaya başladığında başta yakın çevresi paçalarından çekmeye başlıyor. Üzülerek ifade etmem gerekiyor: Anadolu birçok şehirde ‘bu şehir altından bir kap, içi akreple dolu’ sözünü duydum.

Oysa Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v.) ‘kendi için istediğini kardeşi için istemedikçe kişinin imanı tamam olmaz’ buyurur. Eksik imanda iman değidir.

Peki nedir bu haset/kıskançlık?

Ve nasıl kontrol edeceğiz?

Haset, bir kimsenin hayırlı bir işi veya evi, malı, mülkü, ilmi olsa, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemektir. Onda olduğu gibi kendisinde de olmasını istemek haset olmaz. Buna gıpta etmek, imrenmek denir. Günah değildir.

Başkasının, kendinden üstün olan her şeyini kıskanana, yani ondaki üstünlüğün, yalnız kendinde olmasını isteyene, kıskanç denir. Bu hâl, en kötü huylardan biridir. Kıskanç insan, ömrü boyunca rahatsız insandır. Böyle insan, kendinden aşağı olan insanı görmez de, kendinden yüksek ve varlıklı insanın her şeyini görür ve onu kıskanır. Kıskanç insan, Allahü teâlânın kendisine verdiği şeylere razı olmayan insan demektir. Allahü teâlânın verdiğine razı olmayan insandan, Allahü teâlâ da razı olmaz. Allahü teâlânın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de zarardadır.Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu gören, bu kötü huyundan kurtulmalıdır.

İnsanlar, kendilerini ıslah edebilirler. Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur. Bu iş, zenginlik ve fakirlik işi değildir. Bu iş, kalbin zenginliği ve fakirliği işidir.Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki , milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir.

Kıskanç insan, başka bir insanın kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez.Yani onun boyunu bosunu , güzelliğini , çalışkanlığını , başarısını kıskanır. Daha kötüsü , onun başına gelen fenalıklara sevinir.İşte bu hâl, kıskançlığın en kötü derecesidir. Böyle insandan, Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da mahrum olur. İyi kalbli ve herkesin iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde demektir. Bir hadis-i şerifte, (Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam değildir) buyuruldu. Yani, Peygamber efendimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyle yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere; bütün dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı?

Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. Kendinden yüksek olduğunu bildiği halde, ona tekebbür eder. İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Haset, riya, ucub) buyurdu.

Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır hasenat işleyenlere on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, birisi kalır. Haset edenin duası kabul olmaz.

Hasedin yaygın olduğu aile , cemiyet , toplum yengeç sepeti gibidir. Yengeç avcıları 1 yengeç avladıklarında sepeti göz ucuyla sürekli gözlemlemek durumundadırlar. Bu gözlem 2. yengeci yakalayana kadar sürer. 2. yengeç yakalanınca bu gözleme gerek kalmaz. Çünkü 2 yengeç asla ve asla sepetten çıkamaz. Biri çıkmak istediğinde diğeri bacağından çeker ve engel olur.

Sözü çok uzatmaya gerek yok.

Herkes aynanın karşısına geçip şu sözü söylemeli.

Ben de haset var mı , yok mu ?

Ne kutludur O kişi ki yoldaşı haset değildir cümlesinde ki ;

İfade de olduğu üzere ‘kutlu’ kişi mi yiz ?

Yoksa ne kadar olduğunu bilmediğimiz , en azından emin olamadığımız

Amellerimizi ateşin odunu yediği gibi yiyen haset yiyip bitirebilir.

Ve ahirette gerçek anlamda ‘müflis’ lerden olabiliriz.

‘Ne kutludur o kişi ki yoldaşı haset değildir’ M.Celalettin Rumi