“Yaşayan Hazineler” ülkemizin kıymetlerini gençlerle buluşturarak geleceğe dair umutları büyütme çabasıdır.

Gece 01.15 de  Dudulludan otobüsle Afyonkarahisar’a yola çıktım.
Sabah saat 07.00 da şehir terminalinde indim. Rahmi Malik ve Rukiye Madra’nın mihmandarlığıyla üçüncü dönemine bismillah dedik.
Sabah namazını Otobüsterminali mescidinde kıldım.
Malum aylardan Kasım ve sabah soğuğu üşütüyor. Saat 14.00 de Ahmet Yaşar Kocataş‘ın çekimiyle 3. dönem yani  27.bölüm “Yaşayan Hazineler“deki yerini alacak inşallah.
Akşam 20. 45 de nasipse tekrar İstanbul için dönüşe geçmiş olacağım.

Şehirleri seviyorum. Bir şehre dair değerleritarihi kıymetleri, gezip görmek yine o şehrin ulularınıdervişleriniermişlerini ziyaret edebilmek bana çok kıymetli gelir.
Geçmiş ecdadımıza Fatihalar göndermek, insanı mesrur ediyor.
Bir bakıma onların ruhlarıyla kaynaşıyorsunuz. Camiler, medreseler, şadırvanlar, köprüler, hanlar, ahşap konaklar, kaleler, şehrin çarşıları, pazarları, eski şehre dair kalıntılar, yatırlar, şehrin meczupları, yürüyüş yolları önemli…

Bir şehir insana nasıl dokunur?

Sahiden de bir şehir dokunur mu insana?
Bence en önemli soru bu.

Siz şehre dokunuyorsanız şehirde size dokunuyor.
Bu kesinlikle böyledir.
Asırlar öncesindeki izlerden benliğimize düşen, ruhumuza dokunan, gözümüzün gördüğü tarihi kıymetlerabideleryapılar, bunların bize dokunuşlarıyla kendi asırları içerisindeki kıymetlerinin, değerlerinin, sancılarının, sevinçlerinin farkına varabilmişseniz eğer, işte o zaman şehir anlam kazanıyor.
Şehrin ruhuyla insanın ruhu buluşuyor demektir. Böylelikle anılar defteri kayda başlıyor.

Afyonkarahisar‘a daha önceleri de geldim. Bu gelişim diğerlerinden farklı.
Kültürel mirasımızla, değerlerimizle, yaşayan hazinelerimizle üç yıldır KYK-TRT işbirliğiyle çekimler-belgeseller çekiyoruz.
Bugün bu şehrin önemli belleklerinden biri olan Ahmet Yaşar Kocataş‘ın 60 yıllık “Keçe” ustalığı yolculuğunu  gençlikle buluşturmak ve onlara hedefler belirlemede notlar düşmekten ibarettir.
Bir adam, ruhunu, aklını, gayretini ortaya koyunca nasıl dünya sanatkarı oluyor, Unesco ödülü alabiliyor, bunu konuşup, çekimimiz tamamladığımızda kayıp hazineleri arayıp bulma yolculuğu daha da anlam kazanıyor.

Sabahın erken saatinde ulaştım Afyonkarahisar‘a. Henüz güneşin doğmasına bir saatten fazla vakit var.
Kaplıcalar şehri, dünya markası haline dönüşen manda kaymaklı lokumunun şehri.
Çekime heyetimizle buluşuncaya kadar terminalde oturmayı tercih ediyorum.
Terminalde insan karakterini daha rahat çözebiliyorsunuz.
İzlemeniz yeterli.

Afyonkarahisar eski şehirlerarası otobüs terminalinde ki acentesi, şekerlemecisi, berberi, çay ocakçısı, irili ufaklı 39 otobüs esnafının yılların birikiminin getirdiği sosyal sermayesini de 5 milyon TL nakdi birleştirerek güçlünün zayıfı yutamayacağı gerçek bir sosyal denge temelli bir anonim şirketi ile 19 milyon TL’lik bir yatırım yapılarak kurulan ilk özel şehirlerarası terminal dir.
Çay ve sandviç içtiğim mekandaki bilgilerden aktarmış oluyorum bunları.
Türkiye’de bunun bilinmesi gerekiyor ki çoğalsın, dayanışma, imece güçlensin.
Bunu bilmek bile bir şehirle tanış olmak demektir.   Afyonkarahisar kaplıcaları, maden suyu, Frig Vadisi, Peri Bacaları, Kalesi, Ulu Camisi, Kaymaklı ekmek kadayıfı tatlısı, ağzı açık böreği, patatesli ve mercimekli bükmesi, sucuk döneri, kaymaklı şekeri ve lokumu oldukça meşhurdur.
Gidenler bilir, gitmeyenler bir an evvel bir yol bulup Afyonkarahisar‘a gelip, gezip görmelidir.

Bir şehre gelmeden önce o şehre dair bilgiler edinmek, gezilecek yerler ile ilgili notlar çıkarmak, yine o şehrin edebiyatıyla, sanatıyla, kültürüyle, İlim irfan sahipleri ile temas kurabilmek açısından hafıza bilgilerini tazelemek önemlidir.

Ahmet Yaşar Kocataş, dedesinden, basından devraldığı Keçe ustalığında uluslararası bir sanatkarımıza dönüşmesindeki engellerden sadece birine şöyle serzenişte bulunuyor:

Bezli keçede başarılı olmamıza rağmen bir üniversite hocasının çalışması diye üretimini sürdürmedim.
Oysa ilk bezli keçe benim dükkânımda yapıldı.
Çok sonrasında başkaları üretip satmaya başlayınca ben de üretmeye başladım. İstanbul’da Kapalıçarşı’dan sipariş alıyordum ama benden alıp beş misli fiyat yazdılar.
Ben de kendim satmaya başladım artık onlara vermiyorum sadece burada satıyorum. Benim 100 liraya verdiğime onlar 400 lira fiyat koyuyor.

Müşteri bizi buluyor.
Ertuğrul dizisinin şapkaları, fesleri, Yunus Emre dizisinin şapkaları benim çalışmalarım.
Keçeden seccade yapıyorum ayrıca kabartma keçeyi de benden başka yapan yok.

Söz sanatkara ait;

“..Kendimi çok mutlu hissediyorum.
Allah’ın verdiğine rıza gösteriyorum.
İşimi yaparken parayı düşünmem, nasıl olsa bir alıcısı olacaktır.
Ben sanatı düşünürüm öncelikle.
Hiçbir yaptığım da elimde kalmadı bugüne kadar. Desen kitabım falan yok, tamamen doğaçlama motiflerim. Eğer moralim iyi ise motiflerime öyle yansır, değilse karamsar motifler çıkar
.” Bunlar geleceğimizin teminatı olan gençliğimiz için önemli notlar.

Mehmet Ömer, Özkale Aktaş – Olokumun sahibi Ali Özkale‘nin evladı beni misafir etti. Kahve, çay, lokum özellikle güleryüzü ve tatlı diliyle ikramlarda bulundu.
Teşekkürlerimle sevgili Mehmet Ömer.

Afyonkarahisara daha sık gelip kale civarını gezmek niyetimi hafızama yerleştiriyorum. Mevlananın yerleştiği, izlerinin yüzyıllardır devam ettiği bir şehir burası.

Gezip görmeliyiz şehrimizi vesselam.

Kaynak: http://www.istanbulunsesi.net/yasayan-hazineler-27/