(Elindeki imkânları) gereksiz yere saçıp savurma! Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı nankörlük etmiştir. Kur’an-ı Kerim, İsra, 17/27

Kulun Yüce Allah’ın verdiği nimetleri O’nun istediği maksada yönelik, O’nun istediği şekilde ve O’nun istediği miktarda kullanmasına HAMD denir. Hamd şükrü ve bütün ibadetleri içine alır ve kısaca kulluğu her daim hamd halinde olmak şeklinde tarif edebiliriz.

İsraf ise hamd makamından insanı zillet çukurlarına yuvarlayan bütün kainatın hukukuna tecavüzü netice veren külli bir haramdır.

Bu sebeple ahirzamanın en büyük DECCAL’ini Peygamberimiz ‘’eli delik olacak’’ şeklinde tarif ederek ‘’israf edeceğini ve israfı teşvikle kurbanlarını tuzağa düşürüp sömüreceğini’’ ifade ederek İslam Ümmetini uyarır.

Bugün dar daireden en geniş daireye kadar çevremize göz atarsak HAMDİN insanları yücelttiğini, isaraf ve saçıp savurmanın zillet ve fakirliğe düşürdüğünü görürüz.

Bugün kü yaşadığımız ekonomik darlığın en önemli sebebi  de İSRAF.

Hz. Yusuf(a.s)un kıssası iktisadi hayatta 7 yıllık bolluk 7 yıllık darlık gerçeğine işaret eder.

İsraftan kaçan iktisada dikkat eden ASLA sıkıntı çekmez.

Yüce Allah yarattığı mahlukatla birlikte ona, ömrü boyunca yetecek rızkı da yaratıyor. Yaratılanların rızkının Yüce Allah tarafından teminat altına alınıp yaratıldığı Kuran-ı Kerim’in nassı ile sabit. Ancak hırsızlar ve müsrifler herkese yetecek olan bu rızkı çalarak ve israf ederek ve ettirerek dünyanın ve ülkemizin bugünkü manzarasının ortaya çıkmasına neden oluyorlar.

Bunun hesabını da Mahkeme-i Kübra’da en ağır şekilde verecekler, vereceğiz. Çünkü “kulluk, ibadet”; hukuku ibada (yaratılmışların haklarına)  tecavüz etmemekle birlikte hukukullahı bi hakkın yerine getirmek demektir. Yani Yüce Allah yaratılmışların haklarını ,kendi haklarının önüne koymuştur. Hırsızlık ve israf hukuku ibada (yaratılanların haklarına) tecavüzdür. Onun için Kuran-ı Kerim’de Yüce Allah “Yiyiniz içiniz ,israf etmeyiniz”, “İsraf edenler şeytanın kardeşleridir.” ifadeleriyle israf konusunda insanlığı şiddetle men etmiştir.

Aldıklarımızın ? ı 6 ayda çöp oluyor. Bu tespit dünyanın 270 ülkesinde 3 milyardan fazla kişinin izlediği “Şeylerin Hikayesi-The Story of Staff” belgeselinin yapımcısı Amerikalı çevreci aktivist Annie Leonard’a ait.Leonard acaip ve önemli şeyler söylüyor. Türkiye’yi ABD gibi olmaktan kaçınması gerektiği noktasında uyarıyor. Popüler kültürün sürekli yalan söylediğini ifade ediyor.

Dünyamızı tüketim çılgınlığı esir aldı. Dünya kaynaklarının 3/1 i son 30 yılda tüketildi. Dünya ormanlarının ? i yok oldu. Amazon ormanlarında dakikada 2.000 ağaç yok ediliyor. Bu 7 futbol sahası büyüklüğü demek. ABD de herkes günde 3.000 reklama maruz kalıyor, 2 kilo çöp üretiyor. ABD nüfus olarak dünyanın % 5 ine sahip olmasına rağmen dünyadaki kaynakların 0 unu tüketiyor. Ama ABD dünya mutluluk endeksinde 150. sırada. Kısaca insan tüketerek, tüketimi sürekli artırarak mutlu olamıyor.

Kısaca dostlar , kainatın en üstün varlığı insan yıllarca ustaca yapılan manevralarla tam bir “tüketim makinesine” dönüştürüldü. Bu tüketim makinesi hem yaşadığı dünyayı hem de insanı insan yapan unsurları yok ediyor, yani tüketirken tükeniyor aslında.

Çözüm iktisatta, kanaatte. Çözüm yine insanlığın en akıllısının sözlerinde: ”Coşkun akan ırmaktan bile abdest alsanız suyu İSRAF etmeyin”. Yani  fazla kazanıyorum. Gelirim sürekli artıyor mantığıyla harcamanızı artırmayın. Geliriniz ne olursa olsun sadece ihtiyacınız kadar harcayın. Size verilen her şeyin “emanet” olduğu ve hesabını vereceğiniz bilincinden hiçbir zaman uzaklaşmayın.

Alman sosyolog Meinhard Miegel’in Almanya’da yaptığı çalışmalarda aynı şeyleri söylüyor. Yaptığı araştırmaya “Programlanmış Durgunluk: Almanların Ekonomik Büyümeye ve Maddi Refah Artışına Çelişkili Bakışı “ ismini vermiş ve Alman hükümetlerinin iktisadi yarışa odaklanmış politikalarını sorguluyor. Siyasette ve özel sektörde hep insanların refah düzeylerini  artırmak istedikleri varsayımının hakim olduğuna dikkat çeken araştırmacı , hakikatin ise farklı olduğunu yaptığı araştırmaya dayanarak ileri sürüyor. Miegel , insanların prensipte refaha karşı olmadıklarını , ancak bunu artırmak için çaba sarf etmeye de razı olmadıkları sonucuna varıyor. Birçok Alman’ın elde etmiş olduğu yaşam standardından memnun olduğu , zengin ve stresli yaşamaktansa , mütevazı hatta nispeten fakir ancak huzurlu bir hayata hasret kaldığı ortaya çıktı. Yaptığı 1823 kişi üzerinde yaptığı ankete katılanların x inin “mütevazı bir refah” içinde “güvenli bir hayat” yaşamayı, maddi fırsat ve risklerle dolu bir yaşama tercih ediyor.

Yazılarımızda zaman zaman temas ettiğimiz bir hakikat var. ”Peygamberimizin sünnetinden en küçük bir ayrılık hayatı azaba çeviriyor. Peygamberimiz dünya hayatı için: ”Dünya yediğiniz,  içtiğiniz, giydiğiniz; Allah için yedirdiğiniz, içirdiğiniz, giydirdiğinizdir. Gerisi size ait değildir” der.

ABD, Almanya gerçeği bize çok şey anlatıyor dostlar. Hep çokluk, hep artırma, hep harcama, aşırı hırs insanları mutlu etmiyor.(Tekasür suresi) Aksine daha fazla elem ve strese sokuyor. Bir vadi dolusu altın peşinde koşup onu elde edenler ,ikinci vadi için hırsla çalışmaya devam ediyorlar. Ve onların ortak feryadı: ”Huzur arıyorum huzur”.

Dolayısıyla mutluluk, saadet yine köklerimizde, kendi topraklarımızda, hamd etmede kanaatte, şükürde , iktisatta, infakta, paylaşmakta, sadakayı cariye hükmünde eserler yapmakta, insana , eğitime yatırmakta…

Çözümü başka yerlerde aramaya gerek yok.

İnsan düştüğü yerden kalkar.