Barış…
Aslında güzel bir sözcük…
Sözlük anlamına bakmadım.
Çünkü hep ‘vesaire’lerden oluştuğuna inanırım!
Kiminle konuşursanız konuşun, herkes barıştan yanadır.
Kimse savaştan yana değildir.
Oysa yaşamımızın en önemli evrelerinden olan “savaş” tek felsefemizdir.
Birinden söz ederken, eğer bu kişi işini çok seviyor, işinin ehli ve
çalıştığı kuruma aldığının karşılığını veriyorsa, o kişi için “savaşçı”
denilir.
Zaten barışın ana kuralı savaştır!
Savaşmadan barış olmuyor.
Ha şimdi diyeceksiniz ki, “Savaşmadan barış içinde yaşamak varken, neden
önce savaşıp sonra da barış isteyelim?”
Yeryüzünden gök katmanlarına kadar haklısınız haklı olmasına ama…
‘Ama’sı var işte!
Bir futbol takımı iyi bir oyuncu almıştır. Gazetelerdeki haber “Savaşçılığı
ile tanınan…” diye başlar.
Oysa biz o oyuncuyu barışla yoğrulmuş spor için seyretmeyecek miyiz?
Hadi çıkın bakalım işin içinden!
Ben pek barışçı bir insan değilim!
Savaşçıyım ve savaşmayı çok sevdiğimi de hep söylerim.
Zaten savaşı sevmeseydim, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da ve Filistin’de
savaş muhabirliği yapmazdım!
Bakın 7 ay sonra yerel seçimler var. Siz savaşmayı o zaman görün!
Aday adayı savaşları, slogan savaşları, tanıtım savaşları, hakaret
savaşları, aşağılama savaşları, pankart savaşları, “benim adayım senin
adayını döver” savaşları, vs, vs…
Bu savaşların hepsi de yerel yönetimlerde barış ve hizmet adına idarecilik
yapmak için!
Daha ortada fol yok… Yumurtanın da gelip gelmeyeceği belli değil!
Doğadan yana tavırlarını ortaya koyan sivil toplum örgütlerinden birinin
kuruluş ismi “Doğa Savaşçıları” değil mi? Neden “Doğa Barışçıları”
dememişler?
Suriye’de savaş var.
İsrail, Filistin ile savaşıyor.
İran ile Irak 8 yıl savaştı.
Savaşan savaşana…
Mesela ben şu anda, “Bu kelimeden sonra nasıl bir kelime bulmalıyım?” diye
beynimle savaşıyorum.
Ve sanırım an itibariyle savaşı kaybettim!
Kalın sağlıcakla…