2019 yılında ilk kitabımı yayımladım. Adı Yola Çıkmalı... Kapağında değerli hocam Hakan Savaş’ın yazısı yer aldı: 

Yola Çıkmalı, çünkü “Tanrı'nın yarattığı ilk şey yolculuktur. Bunu şüphe takip eder. Ve sıla hasreti" diyor yönetmen Theo Angelopoulos. Tıpkı okumak gibi, yazmak da insanın kendi yazgısını kendisinin üstlenmesidir…

Yol ve yolculuk kavramları, yaşamın, yaşamımızın başlangıç ve dönüş metaforları. Görünen ve görünmeyen yüzleri. Dışsal ve içsel anlamları. Burada mistik kuş ‘Simurg’dan söz edebiliriz. Simurg; Zümrüdüanka ya da Anka; kökeni Pers mitolojisine dayanan, efsanevi bir kuş. Eski Mısır mitolojisindeki Feniks ve Türk mitolojisinde ise Hüma veya Tuğrul gibi kuşlarla benzer özellikler taşıyor. 

İranlı Sufi şair Feridüddin Attar (1140 civarı - 1220 civarı), Mantık Al-Tayr (Kuşların Dili) adlı eserinde Simurg'u arayan bir kuş sürüsünü ve bu kuş sürüsünün yaşadıklarını anlatır. Kuşlar bir araya gelerek her ülkenin padişahı olduğunu, kendi ülkelerinin de bir padişahı olması gerektiğini tartışırlar. İçlerinden en bilge olanı Hüdhüd, onlara padişahlarının ancak ve ancak Simurg kuşu olduğunu söyler. Hüdhüd, Simurg'a ulaşmak için gidilecek yolu anlatır; aşılması gerekilen yedi vadi vardır, hepsi de çok zorludur. Kuşlar yola koyulurlar. Binlerce kuş olarak çıktıkları yoldan sadece otuzu Simurg'un dergâhına varabilir. Sonunda Simurg'u gördüklerinde ise Simurg'un kendileri olduğunu fark ederler; Simurg aslında bir aynadan ibarettir. Bu eserde şöyle anlatılıyor:  "O yerden bir nida geldi: 'Güneşe benzeyen bu yer bir aynadır.” Kısacası Simurg kendini aramanın sembolüdür. Kendini arayışın, içsel yolculuğun metaforik bir anlatımıdır.  

Yollar ve Yüzler

Yol ki çıkılır, gidilir, gelinir, dönülür, yüzler görünür yolda. Yüzlere dokunur, gönüllere dalar, salınır, savrulur, durur. Yüzlere bakarsın, bakarlar da sana. Girenler de olur yoluna, çıkanlar da olur yolundan. 

Nefesler alınır, verilir, tık nefes kalırsın bazen, buz kesersin, terin soğur. 

Yol, renk olur. Siyah, beyaz, gri, bazen bulanıktır, boz olur, renklenir bazen.

Yol, yağmur olur, kar yağar, güneş doğar, batar, hüzünle dolarsın, sevinç basar içini. 

Bazen yoldan çıkarsın, isyanların olur yol. Susmaların da olur.

Seversin, sevilirsin, nefretin de olur, nefret edenler de. Umursamayanlar da olur ya, en dayanılmazıdır.

Durmaların, inişlerin, çıkışların olur yol. Arayışlarındır, ararsın, merakındır yol, hayallerindir. Umutlanırsın bazen, bazen usanırsın yürümekten, beklersin yolda. 

Yükün olur yol, yol yüktür bir nevi.  Elinde sadece bir bavul olur bazen, bazen de kafan, gönlün bavullarla dolar taşar. 

Anlamlarındır yol, aynı zamanda anlamsızlıkların. Sorgularsın yolu, sonra bir bakmışsın yol seni sorguluyor, içinden çıkamazsın, tabanlara kuvvet yürürsün sadece. 

Yolda hikayeler dinlersin, yüzlerin hikayelerini, biriktirirsin hikayeleri. Bakmışsın yol, sana da bir hikaye yazıvermiş gider ayak. 

Vedalar, ayrılışlar olur yol, kavuşmalar, karşılaşmalar, tesadüflerle doludur yol. İçiçe geçer yüzler, mekanlar, zamanlar yollarda. 

Yolda uçarsın bazen, ayakların yerden kesilir, bazen de yerin dibine geçersin, en dibe iner yol. Yol hani utançtır bazen. 

Yolun, bir yüzü vardır, bir de ruhu. Ve ancak yürünür yol. Hissedersin, yaşarsın yolu. Yol yaşamdır ki, ölümdür aynı zamanda. Yol, hem her şeydir, varsındır, hem de hiçtir, hiç olursun yolda. 

Yoldan geriye ne akıl kalır, ne mantık, ne el, ne ayak. Geriye kalan, yaşanmışlıklarındır, duygularındır, ölüme duran, ölüme bakan yüzündür. 

Nikos Kazancakis “Zorba” adlı romanında şöyle der Alexis Zorba; “Afrika vahşileri yılana taparlar, çünkü bütün vücutları toprağa değer, böylece toprağın bütün sırlarını bilirler. Biz okumuşlar, havadaki sersem kuşlar gibiyiz.” Yol, topraktan olur. Yolun sırrı toprağıdır, hamurudur insanın. 

Yol bu yazıda olduğu gibi kopuk kopuktur ya hep. Nereye gittiği de belli belirsiz. Yol, döner, döner, döne döne içine akar insanın, içine işleyendir yol.