Geçen hafta Hitler’le kesişen hayat hikayesini yazıma konu ettiğim filozof Wittgenstein’ı ve onu anlatmayı sevdiğimi söylemiştim.

Bu hafta bunun nedenlerinden söz etmek istedim.

Felsefesi hatta farklı dönemlerindeki felsefeleri üzerine çok şey söyleyebilirim.

Ancak ülkemizdeki yaygın eğilim “Felsefe yapma şimdi” şeklinde olunca insan çekiniyor haliyle.

Oysa felsefe en basit anlamıyla ‘doğru düşünme’ demek.

Dolayısıyla birine ‘Felsefe yapma’ derken aslında ‘Doğru düşün-me!’ denilmiş olunuyor.

O yüzden felsefe yapmaktan kaçınmamak gerek.

Yalnız köşe yazıları da buna pek uygun bir mecra değil.

32 kısım tekmili birden felsefeye dalmanın anlamı yok.

Wittgenstein felsefesini ondan kısa alıntılarla vermek en doğrusu.

* * *

“Felsefenin amacı nedir? Şişeye düşen sineğe çıkış yolunu göstermektir.”

“Neden buradayız bilmiyorum, ama eğlenmemiz için olmadığı kesin.”

“Eğer insanlar hiç salakça şeyler yapmasaydı, akıllıca işler yapılamazdı.”

“Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir.”

“Üzerine konuşulamayan hakkında susmalı.”

“Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını belirler.”

“Hem yalanından vazgeçmeye gönülsüz olup hem de doğruyu söyleyemezsin.”

“Yalnızca kendini düzelt, dünyayı düzeltmek için yapabileceğin tek şey bu.”

“Demokrasi insanları sayar, halbuki onları tartmak gerekir.”

* * *

Gördüğünüz üzere bu özlü sözlerin sahibini sevmemek mümkün değil.

YKY Yayınlarının dergisi Cogito’nun “Wittgenstein: Sessizliğin Grameri” adlı özel sayısında Roland Jaccard imzalı “Wittgenstein’ı Sevmek İçin 50 Neden” başlıklı bir yazı yer alır.

Benim Wittgenstein’ı sevmem için 50 neden yok ama bu yazıdan seçerek alıntılayacağım 10 nedeni kendi nedenlerimle birlikte sayabilirim.

“Çünkü hiçbir zaman Heidegger gibi “Heil Hitler” yazmamış, Sartre’ın yaptığı gibi Komünist Partisi’nin kuyruğuna yapışmamıştı.”

Bir felsefeci, çıpası bir yere takılı kalmadan felsefe yapmalı. Açlık romanının yazarı 1920 Nobel ödülü sahibi Norveçli Knut Hamsun’ı hatırlamak gerek. Nazileri desteklediği için Norveçliler kitaplarını evinin önüne yığarak protesto etmişti.

“Çünkü dostluğa inanıyordu. Bir dost, diyordu, anlamsızlık alanında birlikte kilometrelerce yol alabileceğiniz biridir.”

Bulabilen için dost, yoldaş demektir aynı zamanda. Aşık Veysel gibi dost dost diye nicesine sarılmak da mümkün, Pir Sultan Abdal gibi sen dola kolların boynuma dostum demek de.

“Çünkü onu Avrupa'nın en zengin insanlarından biri yapan aile mirasını geri çevirdi.”

Saray gibi bir evde yaşamak varken Norveç fiyortlarındaki küçücük bir kulübede yaşamayı seçmek bir vazgeçiş olduğu kadar kendini bulma fırsatıdır. Ferrarisini satan değil bağışlayan bilgedir Wittgenstein.

“Çünkü yaşamının son yıllarında öğrencilerine pek ender olarak verdiği ahlak derslerinden biri şuydu: ‘İnsan, kafasının içini boş şeylerle doldurmamalı’.”

Eğitim sistemimizin en çok eleştirilen yönlerinden biri de bu değil mi?

“Çünkü Tractatuslogico-philosophicus’u yayımlayan editöre, okuduklarından hiçbir şey anlamayacak olan okurun kinini kusabilmesi için, kitabın sonuna on-on iki boş sayfa eklemesini önermişti. Ayrıca yıldız falına inananların, yıldızların kendisi hakkında ne söylediğini öğrenmelerini sağlamak için, kitabın kapağına doğum tarihinin ve saatinin konmasını da istemişti.”

Yazarlar önsözü hep yazar da okurlar kitap sonlarındaki boş sayfalarda kendilerine bırakılan sonsöz hakkını neden hiç kullanmaz hep merak etmişimdir.

“Çünkü yaşamı boyunca hiç kravat takmamıştı.”

Mirasını reddettiği zengin ailesinden gelen alışkanlıkla ceketlerini Cambridge’nin en iyi terzilerine diktiren biri için bile kravat bir idam mahkumunun boynuna geçirilmiş ipten farksız olsa gerek.

“Çünkü Schopenhauer’a sadık kalarak, çocuk yapmanın suç olduğunu düşünüyordu ve kendisine tutkun bir genç kıza bir gün, bunun gerçekte bu sefil dünyaya yalnızca bir varlık daha bırakmaktan başka bir işe yaramayacağını söylemişti. Ayrıca, insanların bu dünyada çok uzun süre yaşadıklarını düşünüyordu.”

Dünyaya bir çocuk getirmek istemeyenleri de anlamak gerek. Zira dünyaya gelmekten mutsuz ve doğuştan kaybeden olmuş nice insan var. Recep İvedik karakterini düşünün. Serinin 3. filminde dünyadaki sorunlu varlığını sorgulayarak anne babasına serzenişte bulunduğu replikler komediden çok benzer insanların dramıdır aslında. Bu arada serinin 6. filmi de şubat ayında gösterimde olacakmış sevenlerine duyuralım.

“Çünkü kötü haberleri her zaman iyi haberlere yeğ tutuyordu -karanlık önsezileri böylelikle doğrulanmış oluyordu- ve Gottfried Keller'in şu cümlesi, en sevdiği alıntılar arasındaydı: ‘Her şey yolunda gidiyorsa, bunun böyle olması için hiçbir neden olmadığını unutma’.”

Doğası gereği kötü ve olumsuz haberleri seven medyada size sunulan haberleri bu boyutuyla değerlendirmenizi öneririm. Gerçek olamayacak kadar iyi ve gerçek olamayacak kadar güzel her şeyden şüphe duymalısınız.

“Çünkü üniversitede dersini bitirir bitirmez, en yakındaki sinemaya koşup bir western ya da müzikli komedi izliyordu. Her zaman da en ön sıraya oturuyordu.”

Siz sinemaya gidin ama Wittgenstein’ın yaptığını yapmayın. Eşimle haftada bir kez üniversitedeki derslerimizi bitirip sinemaya koştuğumuz günlerde öğrendiğim bir bilgiyi paylaşayım. Sinema salonlarının çoğunda en arkanın iki üç sıra önü ve tam ortadaki koltuklar ses ve görüntü açısından idealdir.

“Çünkü ün peşinde koşma özleminin, düşüncenin ölümü olduğu kanısındaydı.”

Sıra dışı sanatçı Andy Warhol’un da öngördüğü gibi herkesin 15 dakikalığına da olsa ünlü olabilme fırsatını yakaladığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu dönemin geçerli mottosu ‘tanınıyorum öyleyse varım’. Wittgenstein’ı sevme nedenlerimi hem bu mottoya hem de alıntı yaptığım felsefe dergisinin adına gönderme yaparak bitireyim: ‘Cogito ergo sum’ yani ‘Düşünüyorum öyleyse varım’.

Gelecek hafta bu satırlarda düşüncelerimizi paylaşabilmek dileğiyle…