Yazılarımda gündemi ucundan kıyısından da olsa yakalamaya gayret ediyorum.

Gündemi siyasetin ve siyasilerin belirlediği bugünlerde ise özellikle farklı konular seçiyorum.

Benim gündemimde bugün “4 Şubat Dünya Kanser Günü” var ve yazım da bu konuda.

Ancak size kanserin nedenlerinden, korunma ve tedavi yollarından söz edecek değilim.

Bu konuda dünya çapında bilgi kirliliği varken bunları işin uzmanlarına bırakmak en doğrusu.

Yine de dolaylı yoldan nedenlere, korunmaya ve tedaviye bir şekilde değinmiş olacağım.

Sözün özü bugün size ABD, Japonya ve Türkiye’den üç ‘küçük çocuk’ öyküsü anlatacağım.

* * *

İlk ‘küçük çocuk’ ABD’li olan ve onun öyküsünü kanserin nedeni niyetine okuyabilirsiniz.

Bu öykümüz 1945 yılında, 2. Dünya Savaşının son günlerinde başlıyor.

Müttefikler ve Japonya arasında uzayan savaş bitecek gibi değil hatta iyice kızışmış durumda.

Tarafların barış çabaları sonuçsuz kalıyor, Japonya ve imparatoru bir türlü teslim olmuyor.

ABD sonradan kendi planladığı anlaşılan Pearl Harbor baskınının intikamını alma niyetinde.

Başkan Harry S. Truman savaşı bir an önce bitirmek ve Japonya’yı teslime zorlamak istiyor.

Bunun için elindeki en büyük gücü, atom bombasını hiç çekinmeden kullanma kararlılığında.

Temmuz ayında saldırıların zaman ve mekânını seçme işlemlerini başlatıyor.

Hiroşima ilk hedef ve oraya atılacak bombanın adı ‘Little Boy (Küçük Çocuk)’.

Bomba yassı bir silindir biçiminde ve tahrip gücü 20 bin ton dinamite eşdeğerde.

Oluşturacağı ısı 60 bin derece olan bombanın yıkıcı etkisini Amerikalılar da merak ediyor.

Little Boy, 6 Ağustos 1945 günü saat 08.15’te B-29 bombardıman uçağından bırakılıyor.

Yaklaşık bir saat sonra gökyüzü mantar görünümlü bir duman bulutuyla kaplanıyor.

Bombanın atıldığı anda yaklaşık 80 bin, sonrasında yaklaşık 60 bin kişi yaşamını yitiriyor.

Ölümlerin yüzde 25'i yanıktan, yüzde 50'si yaralardan, 25’i ise radyasyondan kaynaklanıyor.

Yayılan radyasyondan pek çok insan etkileniyor, zarar görüyor ve hastalıklara maruz kalıyor.

Uranyum-235 tipi bombanın korkunç radyoaktif etkisi on yıllar boyunca sürüyor.

Uzun yıllar çocuklar sakat doğuyor, yeni kuşaklar kansere yakalanıyor.

Kentteki 90 bin yapıdan 60 bini yerle bir olurken, 6 bini onarılamaz hale geliyor.

O gün tarihin gördüğü en korkunç kitle imha silahı saldırısı olarak kayda geçiyor.

Bugün ‘Hiroşima Günü’ ve ‘Uluslararası Dünya Nükleer Silahsızlanma Günü’ olarak anılıyor.

* * *

İkinci küçük çocuk Sadako Sasaki’nin öyküsünü de kanserden korunma niyetine okuyun.

Hiroşima’da 1943’te doğan küçük kızın hazin öyküsü 1954’ün bir ağustos sabahı başlıyor.

Giyinir giyinmez mutlulukla dışarı koşan Sadako’nun saçlarında sabah güneşi ışıltılar saçıyor.

Okulun atletizm takımında ve ilk yarış bitmiş, ikincisi başlamış, sıra ona geliyor.

Koşusunu tamamlıyor ama yarışı bitirdikten sonra başı dönmeye başlıyor ve bayılıyor.

Yere düştüğünü gören öğretmenleri ve arkadaşları hemen hastaneye kaldırıyorlar.

Acı gerçekle o an yüzleşiyor ve atom bombasının etkisiyle lösemiye yakalandığını öğreniyor.

Bu durum hiç sıra dışı değil çünkü o dönem on binlerce Hiroşimalı kanser ve hepsi ölüyor.

Ama öksüz, yetim, küçük bir kız çocuğunun kanserden ölecek olması büyüklerin büyük ayıbı.

Sadako artık yatağa bağımlı ve tüm yaşamını hastanede geçiriyor.

Herkes ölümü için gün sayarken, o koridorlarda koşup oynuyor, hastalara yardım ediyor.

Hastaların arasında en sevdiği ise 80 yaşlarında, kendisi gibi kanser olan yaşlı bir kadın.

Hiç yalnız bırakmadığı bu yaşlı kadın ölmeden hemen önce ona bir öğüt veriyor:

“İnanışımıza göre bir kişi kağıttan bin tane turna kuşu yaparsa her istediği kabul olur.

Benim için çok geç, ben yapamadım ama sen yap ve kurtul.” diyerek son nefesini veriyor.

* * *

Yaşlı kadının sözünü ettiği inanış eski bir Japon efsanesi ve adı da Senbazuru.

Senbazuru birbirine ekli bin küçük origami (kağıt katlama sanatı) ürünü turna demek.

Japonya’da turna, ejderha ve kaplumbağa mistik ve kutsal sayılıyor.

Turnanın bin yıl yaşadığı söyleniyor, o yüzden de her bir yıl için bir turna yapılıyor.

Efsaneye göre bin tane origami turna yapan herkese bir dilek hakkı veriliyor.

Kağıt turnalar aileyle, arkadaşlarla yapılıyor ve ne kadar çok kişiyle yapılırsa o kadar iyi.

Bir hasta Senbazuru alırsa iyileşmek için güç alıyor, çünkü bin turna bin uzun ömür demek.

Derin acı veya ızdırap çeken birini teselli etmek ya da cesaretlendirmek için de kullanılıyor.

İnsanlar hastanın iyileşmesine yardımcı olmak için ona Senbazuru sunuyorlar.

Bazı öykülere göre ise tek bir dilekten çok sonsuza kadar iyi şans sizinle oluyor.

Uzun, sağlıklı bir yaşam, hastalık ve kazalardan kurtulma gücü gibi.

* * *

Sadako hayatta kalma arzusuyla hasta yatağında kağıttan turna yapmaya başlıyor.

Bir tek dileği var, iyileşip eskisi gibi oyuncaklarıyla oynayabilmek.

Sabah akşam durmadan turna yapıyor, yaptıkça kendini iyi hissediyor, konuşuyor turnalarıyla:

“Kanatlarınıza huzur yazacağım, böylece tüm dünyada uçabileceksiniz.”

İlk başlarda daha umutlu çalıştığından çok hızlı yapıyor ancak sağlığı bozulmaya başlıyor.

Kağıt bulmak zor olduğu için kuşların boyutları iyice küçülüyor ve yapımı zorlaşıyor.

Öyküsü basında yer alınca dünyanın dört bir yanından insanlar kıza, turna kuşu gönderiyor.

Hemşireler, hastabakıcılar postadan gelen turnaları odasına taşıyor ama bine ulaşamıyor.

Son saatlerini 644. kuşu yaparak geçiriyor ve 25 Ekim 1955’te 12 yaşında yaşamını yitiriyor.

Eksik kalan 356 turnanın yapımını sınıf arkadaşları üstleniyor ve onunla birlikte gömüyor.

Bin turna tamamlansa da turna yapımı bitmiyor, şehrin diğer okulları da katılıyor.

Sonra bütün Japon öğrencileri ülkenin dört bir yanında turna yapmaya başlıyor.

Pek çok ülkede Sadako’nun tamamlayamadığı turnalar yapılıp anısına ülkesine gönderiliyor.

Postacılar hastaneye aylarca kağıttan turna taşıyor.

Milyonlara ulaşan turnalar bugün bir müzede sergileniyor.

Turna, o zamandan beri barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi.

Küçük kızın hayatı 1977’de ‘Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu’ adıyla kitap oluyor.

Hiroşima Barış Parkında ve ABD’de anısına anıt ve heykel yapılıyor.

Her 6 Ağustos’ta Japonya ve dünyadan turnalar Sadako’nun anıtına gönderiliyor.

Kültürümüzde de önemli olan turnanın dünyada tanınmasının bir nedeni de Sadako Sasaki.

* * *

Gelelim üçüncü küçük çocuğumuzun öyküsüne ki bu da tedavi niyetine olsun.

Siz onun adını mutlaka duymuşsunuzdur, duymadıysanız da ben yazımda defalarca zikrettim.

Önce sosyal sonra yazılı ve görsel medyada tanıdığımız Öykü Arin Yazıcı, 3 buçuk yaşında.

Milyonda bir görülen bir lösemi türü tanısıyla iki aydır Antalya’da tedavi görüyor.

Kök hücre tedavisi olması bunun için de kök hücre bağış sayısının artması gerekiyor.

Yakın çevrelerinde donör bulunamayınca, annesi Eylem Şen Yazıcı bir kampanya başlattı.

Kampanya Türkiye ve Avrupa’da “Lösemili Çocuklar İçin Umut Ol” adıyla sürüyor.

Aydın’dan Hakkari’ye Türkiye’nin dört bir yanında onun için kampanyalar düzenleniyor.

Öykü Arin için 1 ay gibi kısa bir süre içinde uygun ilik bulunması gerekiyor.

Bugüne dek hala uygun donör bulunamadı, ancak kampanya lösemi hastalarına umut oldu.

Doğrusunu söylemek gerekirse bugüne dek kök hücre bağışı konusunda bilgi sahibi değildim.

Cahilliğimin farkına arkadaşlarımın kampanya başlatacaklarını duyduğumda vardım.

Aslında bu konuda bilgilenmek hiç zor değil lütfen aşağıda linkini verdiğim siteye girin.

Bilmediklerinizi öğrenecek, olası tüm sorularınıza tatmin edici yanıt bulacaksınız.

Uygun şartları taşıyorsanız Türkiye’de ya da dünyada bir canı yaşama döndürebilirsiniz.

Büyüklerin vurdumduymazlığı küçük çocukların yaşanacak güzel yıllarına mal olmasın.

Küçük çocukların güzel ve uzun öyküleri olsun.

http://www.kanver.org/sayfa/kan-hizmetleri/kok-hucre-bagisi/53