Türk Dünyası’nda Alfabe Birliği (Dün-Bugün-Yarın) konulu bu haftaki perşembe sohbetinde Prof. Dr. Ali Akar yer aldı. Akar’ın konuşmasından önce yeni kabul edilen üyelere rozet takma töreni yapıldı. Yeni üyelere Akar ve Ocak Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal tarafından rozetleri takıldı. Daha sonra Akar, konuşmasına başladı.
"Osmanlılar tarafından kurulan büyük dünya imparatorlukları onları bir kez daha yeryüzünün efendileri yapmıştır"
Türklerin bilinen 3 bin yıllık tarihlerinin son bin 200 yılını farklı coğrafyalarda geçirdiklerini söyleyen Akar, "10’uncu yüzyıldan itibaren Doğu Türkistan’dan Batıya doğru yaptıkları büyük göç, onları tarih ve coğrafya bakımından birbirlerinden ayırmıştır.
13-15’inci yüzyıllar arasında Karahanlılar, Gazneliler, Safaviler bölgede hakimiyet kurmuşlardır ve nihayet 16’ncı yüzyılda doğuda Temürlüler, batıda Osmanlılar tarafından kurulan büyük dünya imparatorlukları onları bir kez daha yeryüzünün efendileri yapmıştır. Fakat bu yüzyılda başlayan coğrafi keşifler, silah teknolojisinin gelişmesi, bilim ve teknikteki büyük ilerlemelere ayak uyduramayan Türkler 20’nci yüzyılın başında batıda ve doğuda iyice gerilediler" dedi.
"Türkiye Cumhuriyeti’ni hazırlayan Osmanlının son 80 yılındaki eğitim ve hukuk alanındaki atılımları oluştur"
19’uncu yüzyılda buhrandan çıkıp çağın gereklerine göre yeniden organize olma yoluna gitmeleri imparatorluğu kurtarmaya yetmediğini ifade eden Akar, "Fakat 19’uncu yüzyılda başlayan Osmanlı modernleşmesi hem insan hem de imkân bakımından semerelerini Cumhuriyet döneminde vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ni hazırlayan Osmanlının son 80 yılındaki eğitim ve hukuk alanındaki atılımları oluştur. Orta Asya Türklüğünün 16-19’uncu yüzyıllar arasındaki en büyük siyasi ve askeri gücü olan Temürlü Devleti, 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru Rus ve Çin egemenlik sahasında kalmıştır. Büyük güçlerin dıştan müdahalesi, boy beylerinin ve hanların da iç mücadeleleri sonucu Temürlü devleti çökmüş, ortada irili ufaklı hanlıklar ve Rus idaresine girmek için ’hazır’ hâle gelmiş bir Türkistan kalmıştır İşte bu buhran çağlarında 19’uncu yüzyılın sonları doğru Rusya içinde, Türkistan’da ve Osmanlı devletindeki aydınlar buhrandan çıkış yolunun batı teknolojisi ve medeniyetine sahip olmak olduğunu anladılar. Çünkü önlerinde bir Rus modernleşmesi vardı ve Petro, Rusları Batı medeniyetine böyle entegre etmişti" şeklinde konuştu.
"Dil ve alfabe meseleleri yenileşme döneminin temel gündemini teşkil etmiştir"
Prof. Dr. Ali Akar, konuşmasının devamında şunları söyledi:
"Rusya’daki Tatar aydınları bu amaçla Cedit hareketini başlattılar. Bu hareket her bakımdan yenileşme idealini taşıyordu. Fakat asıl yenileşme eğitimde olacaktı. Yeni okullar açılacak, çocuklar yeni usullere göre eğitilecek ve böylece Türkler arasında beyin gücü geliştirilecek ve toplum aydınlanacaktı. Bunun için de ilk yapılacak iş kullanışlı bir alfabe ve bütün Türklerin anlaşabileceği ortak bir dile kavuşmaktı. Dil ve alfabe meseleleri bu bakımdan yenileşme döneminin temel gündemini teşkil etmiştir. Gaspıralı İsmail bey, dil alanında bu ilk adımını atarak Bahçesaray’da Tercüman gazetesini yayımlamaya başladı. Gazete bütün Türk dünyasında büyük yankılar uyandırdı ve ‘Eminönü’deki kayıkçıdan Kaşgardaki nalbanta’ kadar bütün Türklerin bir dilde birleşebileceği düşüncesini uyandırdı. Bu düşünce bugün bile Türk yüreklere heyecan vermeye devam ediyor. Türk dünyasının her tarafından Gaspıralı ve Tercüman bir birlik sembolü haline gelmiştir."
"Talih, Doğu Türkleri için henüz gülmemiştir"
Türk dünyasındaki uyanışın akademik toplantıların gündemi haline geldiğine ve Rusya Müslümanları Kongreleri düzenlenmeye başlandığından bahseden Akar, "Bunu daha sonra Türkoloji Kongreleri takip etmiştir. Alfabe konusunda ise yapılan bir dizi toplantıda Türk lehçelerinin hepsini kapsayacak, ortak sesleri doğru biçimde yansıtacak bir yazı sistemi oluşturulması ve bunun da Latin esaslı olması hususunda büyük mutabakat sağlanmıştı. Bu amaçla, 1926 yılında Bakü’de yapılan 1’inci Türkoloji Kongresi’nde bunun için bilimsel ve entelektüel temel oluşturmuştur. Bu toplantının en önemli sonucu, Batı Türklüğünün birkaç sene sonra buradaki kararları uygulamaya koyarak Türkiye’de hemen hemen bu alfabeye yakın bir sistem hayata geçirilmiştir (1 Kasım 1928). Talih, Doğu Türkleri için henüz gülmemiştir. 1940 yıllardan sonra tarihin en diktatoryal rejimi olan Stalinst baskılar altında kalmışlardır. Bu ölüm kalım günlerinde hayatlarını devam ettirme dışında bir şey düşünemez olmuşlardır. Söz konusu yoğun baskılar 1950’lerden sonra gevşese de bu durum 1990’lara kadar devam etmiştir. SSCB’nin çökmesiyle Türk dünyasında yeniden birlik ve kültürel bütünleşme düşünceleri filizlenmiştir. Bu amaçla 1991, 2018 yıllarında İstanbul’da, 2024’te Bakü’de yapılan toplantılarda, 1926’da yarım kalan alfabe birliği düşüncesi yeniden gündeme oturmuştur. Bu 30 yıl içinde Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan Latin esaslı alfabeye geçmişlerdir. Fakat Azerbaycan dışındaki ülkelerin bu konuda yapmaları gereken çalışmalar vardır. Gelecekte kurulacak Türk birliğinin tabanını kültür, tavanını ekonomi ve siyaset oluşturacaktır. Bu bakımdan, Türk birliğinin temelinin güçlü, sağlam ve kalıcı bağlarla sağlanması gerekir. Bunun yolu da ortak (benzer) alfabe, ortak dilden geçmektedir“ dedi.
Soru ve cevaplardan sonra Ocak Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal, konuşmacıay Şükran Beratı takdim etti.