Tevazu; alçakgönüllülük, yalınlık, gösterişten uzak olma anlamlarını taşır. Kendini başkalarından üstün görmemeyi ifade eder. Gücün ve kibrin karşıtıdır. 

 Dücane Cündioğlu, “Sanat ve Felsefe” adlı yapıtında;ihtiyacımız olan şey cesaret değil, tevazu” diyor. 

Gündelik hayatın koşuşturmasında bir güç savaşının tam ortasındayız. Günümüzün en can alıcı yanı rekabet, kıyasıya ve bitmeyen bir rekabetin kurbanlarıyız. Bu rekabet kendimizi olduğumuz gibi kabullenmeyi yok ediyor. Ve maskeler yarışı ortaya çıkıyor. Maskelerle daha güçlü görünme arzusu içimizi kemiriyor. Canımız, ruhumuz nefes alamaz hale geliyor.  

Tarkovski’nin “Stalker” (İz Sürücü) filminde, İz Sürücü, beraberindeki yazar (şair) ve bilim insanına şöyle seslenir: “İzin ver planlanan her şey gerçekleşsin. İnanmalarına izin ver. Ve tutkularına gülmelerine izin ver. Çünkü onların tutku dediği gerçekte duygusal bir enerji değil, ruhları ve dış dünya arasında bir sürtüşme. Ve en önemlisi, kendilerine inanmalarına izin ver. İzin ver çocuklar gibi çaresiz olsunlar, çünkü güçsüzlük muhteşem bir şeydir ve güç hiçbir şey. İnsan doğduğunda güçsüz ve uysaldır. Öldüğünde ise katı ve duyarsızdır. Bir ağaç büyürken hassas ve esnektir ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. Sertlik ve güç ölümün refakatçisidir. Uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışavurumlarıdır. Çünkü gönlü katılaşan, hiçbir zaman kazanmaz. 

Yaşamımız güç savaşının ortasında için için kuruyor, kuruyoruz, kurudukça daha da sertleşiyoruz. Sertleştikçe de hem kırıyor hem de kırılıyoruz. Katılık, sertlik ise bizi daha da duyarsız hale getiriyor. Başka insanlara, diğer canlılara ve doğaya karşı. Ve bizi daha da cansızlaştırıyor, yaşamdan uzaklaştırıyor.

İhsan Oktay Anar "Puslu Kıtalar Atlası"nda; güçsüz biri olan sen, her çeşit iktidarın sahibi olan benim üzerimdeydin. Çünkü olaylara müdahale etmeden hepimizi gören, seyreden sendin. Seni ezdiğimizde ağlıyordun. Güçsüzlük belirtisi olarak yorumlanabilen bu şey aslında senin yaşamındı. Oysa biz taşlar kadar güçlü, bir o kadar da cansızdık. Gücün kendisinin ölüm olduğunu da böylece senden öğrendim. Ah! Keşke dünyayı senin gibi seyredip, senin ona baktığın gibi bakabilseydim. Oysa ben ona bir güç malzemesi olarak bakıp onda kendi karanlığımı gördüm.

Meşa Selimoviç ise “Derviş ve Ölüm” romanında; “her şeyden sıyrılıp çocukluğuma dönmüştüm…. Her şeyi yapabilecek bir sevginin koruyuculuğunda, güçlü olmak gereğini duymadan, şahane bir güçsüzlük içindeydim” diyor. 

Hermann Hesse, “Siddhartha” romanında şöyle seslenir: "Biliyorsun çünkü, yumuşak sertten güçlüdür, su kayadan güçlü, sevgi zorbalıktan güçlüdür." 

Yaşama, insanlara, doğaya ve diğer canlılara, sevgi ile yaklaşmak ve tüm evreni tevazu ile kucaklamak dileğiyle… 

İhtiyacımız olan şey cesaret değil, tevazu…”