1985 yılında eğitim aldığımız Fransız bir hocamız vardı.

İş güvenliği konusunu tartışırken biz Türklere “Siz tesadüfen yaşarsınız, biz tesadüfen ölürüz.” demişti.

Gerçekten tesadüfen yaşıyoruz.

Yüce Rabbim 2020 yılının ilk aylarında bizler gereken uyarıyı yaptı.

“Eğer başlarına bir musibet gelirse(Biz tedbirimizi önceden almıştık)derler ve sevinerek dönüp giderler.” Tevbe Suresi 9/50

Önce Elazığ ve Malatya depremlerinde tedbirlerimizin olmadığı ortaya çıktı. Sadece yıkılan binalara bakıldığında denetimlerin ne kadar gerekli olduğunu görüyoruz.

İlimizde de kentsel dönüşüm adı altında Ordu Bulvarındaki rantı yüksek evlere büyük kolaylıklar tanınıyor.

Deprem açısından en riskli bölge olan Uydukent’e çok katlı bina izinleri veriliyor.

Bu bölgeye şehrin tek devlet Hasta hanesi yapılıyor.

Sadece kendi evimizin güvenli olması yetmiyor.

Örneğin Kurtuluş caddesi ve Ambaryolu’nda işyerleri her zaman tadilat geçiriyor.

Şikayet beklenmeden buralarda kolonlar tam mı bakılmalı.

Buralara alışverişe gittiğimizde de güvende olmalıyız.

Gedik Ahmet Paşa İlkokulunun köşesindeki bina görüntüsüyle insanı ürkütüyor.

Dış cepheden her an bir şeyler kopabilir.

Buradan günde okul öğrencileri dahil binlerce insan geçiyor.

Deprem öldürmez tedbirsizlik öldürür.

Ayrıca bir çığ felaketi yaşandı.

İlk çığ düşmesinden önce kepçe operatörü dolmuş şoförüne tehlike var diye uyarıyor.

Çığ düşmesinden sonra kurtarma çalışmaları ile birçok vatandaşımız karın altından çıkartılıyor.

Ölmüş olması muhtemel iki kişinin aranmasına gerekli gereksiz bir çok kişi gidiyor.

Bu riski bilmesi gereken AFAD başkanı da çığ altında kalıyor.

Ülkemiz de maalesef bu konular yeterince tartışılmıyor.

En son uçak kazasıda en iyi örneklerden.

Devlet en üst kademeden pistin yorgun olduğunu söylüyor.

O zaman soralım dünyanın en güvenli Havalimanı Atatürk Havalimanını neden kapattınız.

Soru çok cevap verecek muhatap yok.

Maalesef tesadüfen yaşıyoruz.