İşte Arslan’ın açıklamaları;: 

PANDEMİ SÜRECİNİN TUTARSIZLIKLARI

Bilindiği gibi Mart ayında Covid 19 adı altında bir virüs hayatımıza girdi. O günden sonra sürekli korku ve panik pompalandı. Söylediklerine göre bu virüs çok hızlı yayılabiliyordu ve öldürücü bir virüs idi. Bu yüzden tedbir almak gerekiyordu. Tedbir için test yapılması gerektiğini, maske takılmasını, en az 1,5 metre mesafe konulmasını ve sık sık dezenfektan kullanılması gerektiğini sabah-akşam tekrarlıyorlardı. 

Oysa yapılması istenen testler teşhis için değil laboratuvar şartlarında kullanılmak üzere tasarlanmıştı. Teşhis için kullanıldığında yüzde 97 hatalı sonuç verdiği Portekiz Mahkemesi’nce ortaya konulmuştur. Bir günde 4 defa test yaptıran bir kişinin test sonucunun 2’si pozitif, 2’si negatif çıkabiliyordu. Buna rağmen test yapılmaya artarak devam ediliyor.

Maske takmanın sürecin başında zararlı olduğu söylenmişti. Geldiğimiz durumda her yerde takmak zorunlu oldu. Üstelik takılması istenen maskelerin ne kadar sağlıklı şartlarda üretildiği herkesin malumu iken, maskeden virüsün çok rahat geçebileceği biliniyorken ve maske ile zehir soluduğumuz ortada iken maske takma mecburiyeti getirildi. 

Hastalık bulaşıcı diye 1,5 metre fiziki mesafe olmalı denildi. Covid 19 tespit edildiği söylenen bir insanın 24 saat beraber yaşadığı eşine ve çocuklarına bulaşmayan bir hastalık dışarıda karşılaştığı bir insana bulaşma ihtimali ne olabilir? 

Hasta olan insanlarımıza faydasının olup-olmadığı bile bilinmeyen, yan etkileri yeterince tetkik edilmeyen ilaçlardan 8 adet sabah, 8 adet akşam yutturuldu.

Hasta olan insanımızın 14 gün boyunca evden çıkmayarak akıl ve ruh sağlığının bozulmasına sebep olundu.

Hiçbir belirti olmasa bile hasta olduğuna, yani herkesin, sağlıklı her insanın bile aslında hasta olduğu algısı oluşturuldu. 

Tutarsızlıkları daha da artırabilirim ama sözü uzatmak istemiyorum. Şunu söylemek istiyorum; Sağlık Bakanı Sayın Koca’nın da ifade ettiği gibi bu hastalık aslında her sene yaşadığımız grip hastalığıdır. Hastalığa yakalananların en fazla binde 2’si hayatını kaybediyor. Bu hayatını kaybedenlerin büyük bir kısmı daha önceden kronik bir hastalığının olması sebebiyle hayatını kaybediyor. Bir kısmı ise yanlış ilaç kullanılmasından kaynaklanıyor. Yan etkileri olarak kalp rahatsızlığına sebep olabilecek hapları 8’erli yutan insanlar kalp krizi geçirerek hayatını kaybediyorlar. Yani ölüme sebep olan virüs değil yanlış tedavi şekli ve kullanılan ilaç. 

HEDEF HERKESİN HER KIPIRDAYIŞINI KONTROL ETMEK

 Şimdi soru şu: bu hastalık çok tehlikeli değilse neden sabah-akşam aralıksız panik ve korku  pompalanıyor? Bu sorunun cevabı için Irkçı Emperyalizm’in inancını bilmek gerekmektedir. Onların inancına göre kendileri dünyayı yönetecek üstün ırktır ve diğer bütün insanlar onların hizmeti için yaratılmış kölelerdir. Bu inanç onların aynı zamanda hedefidir ve bu hedef için çalışmaktadırlar. Necmettin Erbakan hocamız 24 Ekim 2007 yılında yapmış olduğu bir konferansta ırkçı emperyalizmin şöyle söylediğini bildiriyor; ‘biz bugün parayı kontrol ediyoruz ama bu kontrol yetmiyor, yine de bir takım yardımlaşmalar yapılıyor, bunları önlemek için bütün dünyada bir polis devleti kuracağız. Herkesin her kıpırdayışını takip edeceğiz'. herkesin her kıpırdayışını kontrol etmek. Bu amaca ulaşabilmeleri için insanların sorgulamasına, aklını kullanmasına fırsat vermemek için korku ve panik havası oluşturuyorlar. Korksun sorgulamasın itaat etsin, itaat ettikçe daha kötüye gitsin istiyorlar. Evden çıkmasın, tek başına akıl ve ruh sağlığı bozulsun, ekonomik sıkıntılar daha da artsın istiyorlar. Maske takarak itaatkar olmayı öğrensin, mesafeli durarak kameralardan daha rahat takip edilebilsin, çip takılarak her an nerede olduğu bilinsin, herkes hasta diye kimse kimsenin yanına gelmesin ki birlikten güç doğmasın istiyorlar. Tedbir adı altında sokağa çıkmamızı, seyahat etmemizi, eğlenmemizi engelliyor, özgürlüklerimizi elimizden alıyorlar. Esnafımızı, işçimizi ve meslek erbabımızı bitiriyor, hepimizi köleliğe hızlı bir şekilde sürüklüyorlar. HES kotları ve çip vasıtasıyla tüm verileri toplamayı planlıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da ifade ettiği gibi ‘Az sayıda şirketin, tüm dünyanın dijital verilerini kontrol ettiği bu çarpık durum, gelecekte yaşanacak çok büyük sıkıntıların habercisidir’.

   ‘DÜNYA NÜFUSU ÇOK FAZLA’ DİYENLERİN AŞISINA GÜVENİLİR Mİ?

   Geldiğimiz noktada aşının tek çıkar yol olduğu söylenmektedir. 40-50 yıllık grip için bulunan aşının koruyuculuğu yüzde 50 iken, 5 ayda buldukları aşının koruyuculuğu yüzde 94’e kadar çıkıyormuş. Üstelik yan etkisi de çok azmış. Ne zaman araştırıp ne zaman denediler bilmiyoruz. Faz1, faz 2, faz 3. Sadece bu aşamalar bile yıllar sürer. 

   Ayrıca bu aşı çalışmalarında en çok adı duyulan Bill Gates daha önceki yaptığı açıklamalarda dünya nüfusunun çok fazla olduğu, dünya nüfusunun 500 milyon olması gerektiğini ifade ederek bunun aşılar sayesinde yapılabileceğini ifade ediyor. Şimdi dünya nüfusunun 500 milyon olması gerekir diyen bir isim, insanlığın kurtuluşu ve sağlığı için aşı bulacağına inanmak mümkün değildir. 

BU GİDİŞATIN ÖNÜNE GEÇMENİN BİRİNCİ ADIMI SORGULAMADIR. 

Sayın Cumhurbaşkanı bir konuşmasında ‘Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleşmenin sonu faşizme çıkar. Dijital faşizme karşı hep birlikte mücadele etmeli, hep birlikte çözüm yolları aramalıyız’ demektedir. İşte bu mücadelenin birinci aşamasının sorgulama olduğu kanaatindeyim. İnsanı hayvanlardan ayıran bir özellik olan ‘akletme’ özelliğimizi kullanarak olayları ve sebep-sonuç ilişkilerini incelemeli ve işin sonunun nereye varacağı üzerinde kafa yormalıyız. Bunu yaptığımız zaman inanıyorum ki bir çıkış yolu bulacağız. biz biliyoruz ki; her hesabın üstünde bir muhasip var. ve yine biz biliyoruz ki; onların dağları yerinden oynatacak planları ve organizasyonları olsa bile yegane güç ve kudret sahibi Cenabı Allah’tır. 

Bu düşüncelerle hepinize teşekkür ediyor, sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.