ELEKTİRİK FATURASINDA BİR BU EKSİKTİ
Kısıtlamalar nedeniyle vatandaşımız başta ekonomik olmak üzere her yönden sıkıntı içerisindedir. İktidarın yapması gereken vatandaşına sahip çıkarak, desteklemesidir. Bu destek başka ülkelerden önce kendi vatandaşımıza verilmelidir. Bu destek 3-5 holdinge değil, 83 milyon vatandaşımıza verilmelidir. Ancak görünen o ki; iktidarın önceliği vatandaş değildir. Bunun son örneği elektirik dağıtım tarifesi ve perakende satış tarifesindeki düzenleme tebliğleridir. Basında çıkan haberlere göre Tebliğe göre dağıtım ve tedarik şirketlerinin yıl içinde yapacağı denetim, danışmanlık ve müşavirlik giderleri, dava, mahkeme, avukatlık, icra ve arabuluculuk giderleri, noter harcamaları gibi işletme giderleri yüzde 7 artırılarak fatura hesabına dahil edilecek. Bu giderlerin dışında şirketlerin yapacağı haberleşme, seyahat ve konaklama harcamaları ile personel yollukları, odalara ödedikleri aidatlar ve büro harcamaları da vatandaşın elektrik faturasına eklenecek. Biz elektirik faturalarındaki kayıp-kaçak bedeline, TRT payına, bakım-onarım bedeline, sayaç okuma bedeline razı değilken ve bunların vatandaşa yüklenmemesi gerektiğini dile getiriyorken şimdi bir yük daha yüklenecek. Konaklama, seyahat, haberleşme, ilan vs. yani aklınıza gelen ne masrafı varsa vatandaştan alınacak. Keyfi sayılabilecek masrafları bile. Konuştuklarında adaletten ve kul hakkından söz eden, her fırsatta garip-gurebadan söz eden iktidarın bu kararı adil midir? garip-gurebadan yana mı yoksa zenginden yana mıdır? Bu soruları cevabını aziz milletimizin takdirine bırakıyorum.
AŞI ÜRETECEK FİRMALARIN SİCİLİ BOZUK
İktidar vatandaşın ekonomisini düşünmek zorunda olduğu gibi sağlığını da düşünmek zorundadır. Abartılmış bir virüs için alınan sözde tedbirlerin vatandaşın sağlığına daha çok zarar verdiğini göz önünde tutmalıdır. Sürekli pompalanan korku ile insanların aşıya yönlendirilmesine müsaade etmemelidir. 3.faz denemeleri yapılmamış, yan etkileri bilinmeyen, hatta içeriği bile bilinmeyen aşıların yapılmasına müsade etmemelidir. İnsanımızın ‘ucuz denek’ olarak kullanılmasına asla izin vermemelidir. Beğenmezsek geri göndeririz gibi bir basitlik içinde asla bulunmamalı, ortaya çıkabilecek sorunları önceden görebilmeli ve riski en aza indirmelidir. Bunun için aşı üreticisi firmaların geçmişlerine bakmak gerekmektedir. Aşı çalışmalarında adı geçen şirketlerin sicilleri hiç te temiz değildir. Yasadışı deneylerle ölüme neden olma, ruhsatsız ilaç satışı, şantaj ve tehditle hakkındaki davayı etkileme gibi birçok konuda hakkında açılan davalar, bu davalardan kaynaklı ödediği milyarlarca dolarlık tazminatlar karşımıza çıkmaktadır. Bu aşı şirketlerinin hepsinin içinde Bill Gates’in ortaklığı mevcuttur. Onun için diyor ki; “uluslararası bir aşı olsun da hangisi olursa olsun fark etmez” diyor. Fark etmez tabi hepsi kendi şirketi ister Çin olsun, ister ABD. bu açıdan bu şirketlerde çalışarak aşıyı icat edenin etnik kimliği de bir anlam ifade etmez. İster Türk olsun ister Alman. Sonuçta Gates’in emirleri altında ve o’nun isteği doğrultusunda bir çalışma yapılacaktır. Aşının uygulanacağı insanın kimliğinin de bir anlamı yoktur. Dünya nüfusunun 500 milyona düşmesi için yakın zamanda Türk’ünde ölmesi gerekecek, Arap’ında, Fransız’ında. 
AŞI İÇİN ZORLAMA YAPILAMAZ
Aşı hakkında pek çok soru işareti varken iktidar aşı olmak istemeyen vatandaşını ne direkt, ne de dolaylı olarak aşıya zorlamamalıdır, zorlayamaz. Sonuçta aşı tıbbi bir müdahaledir ve tıbbi müdahale rızasız yapılamaz. Sağlık Bakanı’nın “vatandaşımızı aşıya zorlamayacağız, ikna edeceğiz” ifadesine açıklık getirmesi gerekmektedir. Aşı olmayanın kamu kaynaklarından yararlanamaması bir ‘ikna’ mıdır? Seyahat hakkının kısıtlanması bir ‘ikna’ mıdır? Netice itibarı ile HES kodu almak mecburi değildir ama kod olmadan kamu binalarına giriş dahi yapılamamaktadır. Söz ettiğiniz ‘ikna’ böyle mi olacaktır?
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ DAYATMALARINA HEP BİRLİKTE KARŞI ÇIKMALIYIZ
Tarihimize baktığımız zaman kazandığımız tüm zaferler güce teslim olarak değil, güce karşı direnerek kazanılmıştır. Hangi şart altında olursa olsun baskı ve dayatmalara teslim olmamış, bağımsızlık uğruna gerektiğinde hayatımızı bile feda etmiş bir milletiz. Bugün geldiğimiz noktada Dünya Sağlık Örgütü’nün dayatmalarına da asla müsaade etmemeliyiz. Bu örgütün geçmişi de, icraatları da kirlidir. Burada iktidara düşen görev ne pahasına olursa olsun dayatmalara karşı direnmektir. Saadet Partimiz dahil tüm muhalefet partilerine düşen görev gereksiz çekişmeleri bir kenara bırakarak bu dayatmaları kabul etmediklerini bildirmektir. Zira işin sonucunda dünya tek merkezden yönetilecek, şu anda gelmek istediğiniz iktidar makamı diye bir makam olmayacaktır. Vatandaşımıza düşen görev ise bilim kurulunun ve ya Dünya Sağlık Örgütü’nün her söylediğini sorgusuz sualsiz kabul etmeyip sorgulamaktır. Farklı fikirler beyan edenleri düşman görmeden haklı olabilir mi? doğru olabilir mi? diyerek dinlemeli, gerçeği bulmak için kafa yormaktır. Unutmayalım ki Siyonizm; Saadet partiliyi de köle yapmak istiyor, Ak partiliyi de, Cumhuriyet Halk partiliyi de. Bu düşüncelerle hepinize teşekkür ediyor, hayırlı günler diliyorum.