Eroğlu özetle şunları söyledi: 

Her konuda olduğu gibi, su konusunda da tabi ki tasarruf yapılması icap eder. Ancak biz vatandaşlarımız endişeye kapılmasın diye hiçbir zaman “tasarruf yapın” diye bir talepte bulunmadık. Çünkü vatandaş geçmişte, özellikle 1994 öncesi büyük su sıkıntısı yaşadığı için su kesintisine karşı büyük bir rahatsızlığı vardı. Zaman zaman kuraklık olmasına rağmen, biz hiçbir dönemde psikolojik bir etkisi olmaması için “suyu keseceğiz, su sıkıntısı var, suyunuzu tasarruflu kullanın” şeklinde açıklama yapmadık. Vatandaşlarımızı rahatlatmak esastır. Kuraklık olabilir ama vatandaşa sürekli ve istenilen evsafta su temin etmek yönetimin vazifesidir, vatandaşın değildir. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Son zamanlarda kuraklıktan söz edilmesinin sebebi şudur: Bilhassa 1 Ekim 2020 tarihinde başlayan yeni su yılında, 25 Aralık tarihine kadar takriben 3 aylık dönemde Türkiye geneli yağışlarda uzun yıllar ortalamasına göre %46,7 nispetinde bir azalma söz konusu olmuştur.
İç Anadolu Bölgesi ve Karadeniz Bölgesinde bu azalma biraz daha fazla görülmüştür.
İç Anadolu Bölgesinde %57,2 ve Karadeniz Bölgesinde %49,5’lik azalma vardır. Netice olarak vatandaşlarımız bu durumdan dolayı endişe etmişlerdir. Ancak geçmişteki su yıllarına baktığımızda 1973, 1989, 1994, 2001, 2007 ve 2017’de yaşanan kuraklığın şiddeti bu seneki su yılına göre daha fazlaydı.  

Üç büyük ilimizdeki yağışlara baktığımızda ise 1 Ekim 2019 – 30 Eylül 2020 Su Yılı yağışlarında uzun yıllar ortalamasına göre İstanbul’da %11,1 nispetinde bir azalma olmuştur. Ankara’da %12,2 ve İzmir’de ise %11 azalma söz konusudur. Yağışlarda yaşanan bu azalma kolaylıkla yönetilebilir oranlardır. Çok iyi bir işletme neticesinde yağışlarda ki azalma vatandaşlarımıza hissettirilmeden yönetilebilir. 

Biz göreve geldiğimizde, İstanbul ve 76 şehrimizde içme ve kullanma suyu sıkıntısı vardı. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın, “Su Medeniyettir” sözünden hareketle ilk iş olarak şehirlerimizin içmesuyu problemini çözmek için kolları sıvadık. Bunun üzerine benim DSİ Genel Müdürlüğüm ve Bakanlıklarım döneminde bütün Türkiye’nin su mes’elesini masaya yatırdık. Hatta sadece ülkemizde değil KKTC’nin ve Afrika’da bazı yerleşim yerlerinde dahi içmesuyu mes’elesini çözmek için çok büyük bir hamle yaptık.

Şehirlerimizin içmesuyu mes’elesini çözmek için çok kapsamlı bir master planı hazırladık. Hatta hazırladığımız bu master planını önce müşavir firmalara hazırlatmak istedik ancak bizden çok yüklü bir para ve 3 yıllık uzun bir zaman talep ettiler. Fakat bizim kaybedecek tek bir dakikamız bile yoktu. Bunun üzerine bu işin uzmanı olarak ben ve benim başkanlığımda bir ekiple 6 ay gibi kısa bir sürede bütün Türkiye’nin İçmesuyu Eylem Planını hazırladık. Her bir ilimizin yer aldığı eylem planında büyük hedefler ortaya koyduk. Şehirlerimizin gelecekteki en az 30 yıllını, 40 yılını ve hatta 50 yılını dikkate alarak planlarımızı hazırladık. Her bir şehrimizi ayrı ayır ele alarak gelecekteki muhtemel nüfusunu, sanayi gelişimini, su kaynaklarının uzun yıllar akım miktarını ve kurak dönemleri de dikkate alarak bir projeksiyon ortaya koyduk. 2008-2012, 2010-2014 ve 2013-2017 yıllarını kapsayacak şekilde üç defa 81 İl Merkezinin İçme, Kullanma ve Sanayi Suyu Eylem Planını hazırladık. 

Hazırlamış olduğumuz Eylem Planında şehirlerimizin içmesuyu ihtiyaçlarını öncelik sıralamasına göre belirleyerek uygulama çalışmalarına geçtik. Baraj, gölet, isale hattı, içmesuyu arıtma tesisi, su hazneleri, terfi merkezleri gibi bütün tesisleri inşa ettik. Son 18 yılda toplam 262 içmesuyu temin tesisi inşa ederek bütün illerimizde içmesuyu mes’elesini kökünden çözdük. Takriben 45 milyon vatandaşımıza ilave içmesuyu sağladık. 

Kars’tan Edirne’ye, Şırnak’tan İzmir’e, Mardin’den Afyonkarahisar’a, Çankırı’dan Şanlıurfa’ya, Hatay’dan Sinop’a, Gaziantep’ten Bursa’ya, Aydın’dan Van’a, Erzurum’dan Konya’ya kadar ülkemizin dört bir yanına içmesuyu götürdük. Şehirlerimizin içmesuyu mes’elesini çözmek için kilometrelerce öteden aldığımız suyu, dağları tünellerle delerek dev iletim hatlarıyla şehirlerimize ilettik. 

Sadece su kaynaklarının inşası değil, özellikle su kayıplarının azaltılması için muazzam altyapı tesislerini de inşa ettik. Misal olarak 1994 öncesi İstanbul’da elek gibi olmuş şebekelerdeki su kayıpları %65 idi. Biz bütün şebekeyi ileri teknoloji ile imal edilmiş borularla yenileyerek takriben 20.000 km hat döşedik ve bu oranı %25’e düşürmüştük. Ancak şunu üzüntü ile ifade edeyim; Belediyelerimizin özellikle içmesuyu şebekelerini yenileme konusunda gayret göstermediklerini müşahede ediyorum. Hatta bir keresinde “Festival yapacakları yerde su şebekelerini yenilesinler.” şeklinde bir beyanatım olmuştu. Bakanlığım döneminde Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, bu konuda yönetmelik de hazırlamıştı. 

Ülkemizde ilk defa entegre su yönetimi sistemini uyguladık. Yani geçmişte her bir yerleşim yeri için ayrı tesis kurulurken biz entegre su yönetimi ile aynı tesisten pek çok yerleşim yerine içmesuyu sağladık. Misal olarak Çankırı’da inşa ettiğimiz Güldürcek Barajından, Çankırı şehir merkezine ve ilçeler ile 30 yerleşim yerine birlikte su verdik. Bu uygulama Türkiye’de bir inkılaptır. Yine Marmara Bölgesinde nüfus yoğun olduğu için Düzce’den başlayarak Bulgaristan sınırına kadar olan Sakarya, Kocaeli, Yalova, İstanbul, Tekirdağ ve Kırklareli, illerini de içine alan entegre su yönetim planı hazırladık. Bu entegre planın büyük kısmını hayata geçirdik, bir kısmının da projeleri hazırlanmış olup, onlar da zamanla hayata geçirilecektir diye düşünüyorum.

Burada özellikle belirtmek istediğim bir husus, kuraklık ilk defa vuku bulan bir hadise değildir. Ülkemizde geçmişte de pek çok defa kuraklık yaşanmıştır. Ortalama 7 yılda bir orta şiddetli kuraklık, 19 yılda bir de büyük şiddetli kuraklık yaşanmaktadır. Kur’an-ı Kerimde Yusuf Suresinde bu durum “Bolluk yıllarından sonra 7 kıtlık yılı geleceği” şeklinde ifade edilmektedir. Burada asıl olan bu kuraklıklara karşı tedbir almaktır. Ben Bakanlıklarım döneminde sadece içmesuyu için değil, sulama, sanayi suyu ve enerji üretimi için de her zaman A, B ve C planlarımızı hazırlardım. Bu planlara göre iyi bir su yönetimi sağlardık. Bir söz vardır, “At binicisine göre kişner” diye. Suyun yönetimi tek bir elden ve liyakat sahibi kişiler tarafından yapılabilecek hassas bir konudur. 

Su canlı hayatının idamesi için elzem bir maddedir. Susuzluk çok büyük bir sıkıntıdır. Susuzluk, hem psikolojik, hem de salgın hastalıklar bakımından pek çok sıkıntıya sebep olabilir. Dünya Sağlık Teşkilatı, salgın hastalıkların %95’inin sudan kaynaklandığını belirtmiştir. Özellikle 1994 öncesi İstanbul’da susuzluğu yaşayan vatandaşlarımız bu durumu çok daha iyi bilirler. O dönem bu sıkıntıları yaşayan anne ve babalar lütfen yaşadıklarını evlatlarına anlatsınlar. 

İçinde bulunduğumuz covid-19 salgınında şayet su olmasaydı temizlik nasıl yapılabilirdi. Şayet şehirlerimizde bu salgın döneminde içmesuyu problemi olsaydı, Allah korusun salgının boyutu tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük olurdu. Akademik, bürokrasi ve siyasi hayatımda yakından müşahede ettiğim bir konu da şudur: Özellikle su ve altyapı gibi vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren çok önemli konuların ehemmiyeti yeterince anlaşılamıyor. Ne zaman ki bu konularda bir sıkıntı yaşanırsa o zaman bütün ülkenin gündemine geliyor. 

Su hayatın her anında, bütün canlılar için hayati olan bir maddedir. Su yoksa hayat yoktur. Nitekim uzay araştırmalarında bir gezegende hayat olup olmadığının anlaşılması için önce suya bakılıyor. Bu sebeple su ile alakalı hizmet yapanlar çok önemli ve ulvi bir vazifeyi yerine getirirken, bu alanda vazifesini yerine getirmeyenler için de büyük bir mes’uliyet söz konusudur.