Büyük Taarruz’un 100. yılı kapsamında düzenlenen ve Afyon Kocatepe Üniversitesinin (AKÜ) de paydaş olduğu Büyük Taarruz Uluslararası Kısa Film Festivali kapsamında AK Parti Ankara Milletvekili Prof. Dr. Naci Bostancı AKÜ öğrencileri ile bir araya geldi.

Söyleşi öncesi AK Parti Ankara Milletvekili Prof. Dr. Naci Bostancı, Aktör Sefa Zengin ve Yapımcı Baran Mayda AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ı ziyaret etti. Ziyarette Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Şuayıp Özdemir, Prof. Dr. Murat Peker ve Prof. Dr. Yılmaz Yalçın ile birlikte Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Sena Coşkun da yer aldı.

İbrahim Küçükkurt konferans salonunda düzenlenen söyleşiye AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya, AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven, Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcısı Fatih Karabacak, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Şuayıp Özdemir, Prof. Dr. Murat Peker ile birlikte öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.

Aktör Sefa Zengin’in moderatörlüğünde AK Parti Ankara Milletvekili Prof. Dr. Naci Bostancı, Osmanlı Devleti ve Cumhuriyete ilişkin tarihi tespitlerini aktardı. Hayatta soruların esas, cevapların ise sadece deneme olduğunu söyleyen Bostancı, “Sorulara karşı hepimizin cevapları var. Ama bu cevaplarımızı adeta kesin bir aksiyon ya da kesin bir bilgiye dönüştürme ve bu çerçevede olup bitenleri değerlendirme doğru bir yaklaşım değil. Biraz esnek bir şekilde bakmak lazım. Belirsizlikle olup bitenleri ihtiyatlı bir biçimde değerlendirmekte fayda var. Hele tarih söz konusu olduğunda tarihten bahsediyorsak iki kere dikkatli olacağız. Çünkü Michel Foucault, tarihe ilişkin söylediği her kuşak tarihi yeniden üretir, yeniden okur. Doğru bugünün insanları, bugünün şartları içerisinde tarihi görürler. Tarihi kendi şartları içerisinde değerlendirmek lazım” diye konuştu.

“Vesikaları galiplerin bıraktığı şekilde okuruz”

Tarihte olanları geleceğe vesikaların aktardığını ifade eden Bostancı, “Tarihte olanları bize bırakan vesikalardır. Vesikayı kim bıraktıysa onun üzerinden okuyacağız. Walter Benjamin ‘tarih galiplerin tarihidir’ diyor. Niçin? Çünkü vesikaları da galipler bırakır. Mağlup olanlar tarihte de yoktur. Galipler tarihi birazda kendi bulundukları yerden okurlar. Vesikaları da bizler galiplerin bıraktığı şekilde okuruz. Ama iyi tarihçiler kaybedenlere ilişkin tarih içerisindeki iktidar mücadelelerine de ilişkin okumaları yaparak daha iyi bir bütüncül bir bakışa sahip olmaya çalışırlar. O yüzden tarihe bakarken nasıl baktığın, nereden baktığın tarihteki siyaset, iktidar mücadelesi, ideoloji, egemenlik bunlara dair okumalara bakarak anlamaya çalışırsın. Bunların hepsi olup bitenleri değerlendirirken aklımızın gerisinde önümüzdeki olayları aydınlatmaya çalıştığımız fenerler gibi görmek lazım” ifadelerini kullandı.

Tarihe ilişkin abartılı bir bakışın, bugüne ve geleceğe ilişkin inançsızlığın da bir unsuru olabileceğini dile getiren Bostancı, şunları söyledi:

“Osmanlı İmparatorluğu büyük bir imparatorluk ama gözümüz kamaşarak oraya da bakarsak Osmanlıyı da anlayamayız. Hataları ve kusurları olan bir imparatorluk onları da görmek gerekir. 600 yıllık bir imparatorluktan bahsediyoruz. Geleneksel tarzda tarıma dayalı gaza ve fetih üzerine örgütlenmiş bir askeriyenin olduğu, 3 sosyal tabaka üzerine teşkil etmiş, bugün bizim anlamakta zorlanacağımız milletler çerçevesi şeklinde bir anlayışla geniş bir özgürlüğü ahaliye tanıyarak hayatını sürdürmüş bir imparatorluktan bahsediyoruz. Osmanlı İmparatorluğunun hayatını tutarlı bir şekilde okumak gerekir. Ama fazlasıyla bir hayranlık geçmişe yönelik olağanüstü işler yaptı şeklinde bir perspektif bize bugünü ve geleceğe ilişkin iddialarımızı karartan sonuç da doğurabilir. Bu yüzden dikkat etmek gerekir. Tarihe ilişkin abartılı bir bakışla bunu öne çıkarmak, bugüne ve geleceğe ilişkin inançsızlığın da bir unsuru olabilir. O yüzden bugünün kuşaklarının da en az dünküler kadar büyük önemli işler yapabilme kapasitesinde olduklarını görmek gerekiyor.”

“Osmanlı son dönemlerinde ‘Hasta Adam’ olarak görülüyordu”

Osmanlı İmparatorluğunun 600 yıllık hayatının son dönemlerinde ‘Hasta Adam’ olarak değerlendirildiğini ve Osmanlı Devletinde oluşan fikir akımlarına değinen Botancı, şunları aktardı:

“Geniş topraklar üzerinde egemen olmakla birlikte bu egemenliğini bir bakıma İngiltere, Fransa, Rusya sonra Almanya arasındaki çeşitli anlaşmalara ve çelişkilere dayalı olarak sürdürdü. Son 100 yıllık hayatı buna dayanır. Rusya’da I. Nikola döneminde Ruslar Ortodoksların hamisi ve yavaş yavaş ortaya çıkan Panslavizm’in kılıcı olma iddiasıyla Osmanlı İmparatorluğu üzerinde bir egemenlik ve egemen devlet olmak için bir çabanın içerisine girerler. 1830’lardan sonra Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde Rusya’nın daha fazla nüfuz kazanacağına ilişkin kaygılar, İngiltere ve Fransa tarafından görüldüğünde hepimizin bildiği 1854 yılındaki Kırım Harbi yaşanır. Çünkü yıkılan bir imparatorluğu nasıl paylaşacağız, kim ne kadar alacak buna ilişkin bir kaygı ve Rusya’nın aslan payı alacağına ilişkin endişeler İngiltere ve Fransa’yı iş birliği içerisinde Osmanlı ile birlikte Rusya’ya karşı Kırım Savaşına sevk eder. Osmanlı ‘Hasta Adam’ muamelesi görür. Osmanlı kendi içerisinde de devleti nasıl kurtarmak gerekir en temel fikri ile hareket eder. Osmanlıdan Cumhuriyete de devleti nasıl kurtarmak fikri intikal etti ve insanlar devlete ve topluma karşı çeşitli fikirler, ideolojiler, anlatılar geliştirerek büyük hikayenin parçası olmaya çalıştılar. Malum önce Osmanlılık ortaya çıkar bir Osmanlı milleti inşa edelim bu çerçevede Hristiyanlar, Ermeniler, Rumlar, Araplar, Türkler bunların hepsi Osmanlı milleti olarak bir birlik oluştursunlar. Osmanlı Milleti, Avrupa’da da milliyetçilik akımı başlamıştı. Osmanlıcılık tutmadı. İttihat Terakki bunun üzerine önce yine Osmanlılık ama Yunan isyanı ve sonrasındaki gelişmelerle birlikte daha çok Türkçülüğe, Türkleri esas alan bir yaklaşımla Osmanlıyı ayakta tutmaya dönük bir siyasal yaklaşımın içerisine girdiler. Ondan sonrada İttihat Terakkinin içindeki liberal kesim tasfiye oldu. İttihat Terakkinin daha katı daha askeri daha disiplinli bir şekilde toplumu inşa etmeye inanan kadrolar egemen hale geldi.”

Dağılan Osmanlı Devletinde yeniden bağımsız alan oluşturmak ve imparatorluğun omurgasını oluşturan Türklerin bir devlet kurmasını temin etmenin olağanüstü önemli bir iş olduğunu belirten Bostancı, konuşmasına şöyle devam etti:

“Bu çaba bizdeki istiklal harbi süreci içerisindeki tarihte kayıtlıdır. Bütün ordular tasfiye olmuş, insanlar zaten savaş yorgunu, yıllarca cephede görev yapmışlar ama bu insanların önemli ölçüde hayatlarını kaybetme nedenlerinden birisi savaşta düşman saldırıları yahut bizim karşı tarafa zarar vermemiz değil; tifüs salgını, bitlenme, lojistik birtakım eksiklikler. Doğu cephemizde Ruslara karşı mücadele edilirken askerlerin durumu hakikaten son derece zordur. Ama aynı şey Rus askerleri için de zordur. Bu sadece I. Dünya Savaşı için değil, II. Dünya Savaşında Nazilerin olsun, Sovyetlerin olsun aynı şekilde insanları bir araya getirince birtakım sağlık problemleri doğuyor ve bunun getirdiği çok önemli ciddi kayıplar yaşanıyor. Bu dönemde Mondros mütarekesi ve silahların bırakılmasından sonra Anadolu’da bir milli mücadelenin örgütlenmesi ve bunun için harekete geçilmesi gerçekten olağanüstü bir çabanın, azmin bir girişimin bir inancın ifadesi olarak görülmeli. Osmanlı İmparatorluk askerlerinin mütareke ile silahlarını bırakmış olmakla birlikte bağımsızlık mücadelesine temel teşkil edecek bir biçimde Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri kuruldu. Her yerde insanları örgütleyen yine zabıtan sınıfından Anadolu’da ve Rumeli’de şehirlerde düşmana karşı insanları örgütlemeye başladılar. O dönemde parlak bir subay olan Mustafa Kemal İstanbul’da Mondros Mütarekesinin ardından bir süre kalır. Oradaki siyasal gelişmeleri takip eder. İstanbul merkezli olarak yeni bir devlet kurma ve ülkenin geleceğini tayin edebilme kapasitesine ve imkanlarına bakar. Bunun mümkün olmadığını gördükten sonra 19 Mayıs 1919 yılında Bandırma Vapuru ile çıkar. İstiklal Harbinin başlamasına teşkil eden adımı atar.”

“Afyonkarahisar İstiklal Harbinde kördüğümün çözüldüğü yerdir”

İstiklal Harbi’nde kördüğümün çözüldüğü yerin Afyonkarahisar olduğunu vurgulayan Bostancı, “Bu yüzden Afyonkarahisar Milli Mücadelenin omurgasıdır, bel kemiğidir. Hikayenin nihai bir şekilde yazılışının satırbaşıdır. Afyonkarahisar’a karayolu ile gelirken yer yer çeşitli tabelalar görürüz. ‘İstiklal Savaşının verildiği topraklara giriyorsunuz.’ Dumlupınar’ın orada şehitler anıtı vardır. Yoldan geçenler ne kadar içeriye girip şehitliğe uğrayıp neler olmuş buralarda somut kalmış miras üzerinden görmeye çalışıyorlar. O tabelalar muhakkak bize bir şey söylüyor. Ama birazda yakın tarihe ilişkin anlatımların yeterince sosyal ve iktisadi arka planı ile dile getirilmeyişi belli klişelere getirilmiş anlatımların olması zayıflamayı doğuruyor diye düşünüyorum. Afyonkarahisar Büyük Taarruz’un başladığı yer” dedi.

Anadolu coğrafyasında yaşamanın zor olduğunu ve bu toprakların dünya tarihinde de her zaman kritik rol oynadığını belirten Bostancı, “Bu coğrafyada yaşamak zor bir iş. Ayakta kalmak zor. Aynı zamanda bu topraklar dünya tarihinde de her zaman kritik rol oynamış topraklar. Çok çeşitli meydan okumalar ve tarihin sınamaları ile geçmişte karşılaştık bugünde karşılaşıyoruz. Bu coğrafyada yaşayan insanların tarihe baktıklarında görecekleri en önemli unsurlardan birisi bu büyük sınamalar ve meydan okumalardır. Dün vardı, bugünde var ve yarın da olacak. Asıl olan neler olup bittiğini dünyada yakın tarihte kimle karşı karşıya olduğumuzu problemlerin neler olduğunu tutarlı bir şekilde okuyabilmek. Aynı zamanda siyaset olur insanlar anlaşamazlar, rekabet içinde olurlar, sempati ve antipatileri de devreye girebilir ama bunların ötesinde siyaseti, kimliği, adı, sanı ne olursa olsun bu coğrafyada yaşayan tüm insanların kaderlerinin ortak olduğu bütün tarihsel maceralarda paylarına aynı şeyin düştüğünü yanında aynı şekilde pay alacaklarını hesaba katmaları ve bütün anlaşmazlıkların ötesinde ortak bir irade fikrine ve inancını muhafaza etmelerini çok önemli görürüm” ifadelerini kullandı.

Söyleşi soru cevabın ardından AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ın AK Parti Ankara Milletvekili Prof. Dr. Naci Bostancı’ya plaket takdiminin ardından sona erdi.