Bütün dünya ruhumuz olur…”

Gün doğumunda fotoğraf çekmek, rüzgarı, renkleri, güneşi, bütün dünyanın ruhunu içime almak gibi. 

Tan yeri ağarmadan önce, şafak sökmek üzere yani seherde olmak, seher yelinde varlık ve yokluk iç içe. O kızıllıkta, hafif bir rüzgar geliyor tenime, içim titriyor, üşüme değil ama başka bir enerji. Yüzüme değen yel, hem varlığım hem de yokluğum sanki. Enerji ile varlığım yükseliyor gökyüzüne. Aynı zamanda o enerjinin içinde kayboluyorum. Varlık ile yokluk aynı anda kaplıyor her yeri.

Seherde bir tepenin üzerindeyim, bekliyorum rüzgarı sonra güneşi. Kızıllık, yavaş yavaş beliriyor gökyüzünde, sonra diğer renkler geliyor, içimi ısıtan güneş doğuyor… 

Seherde yaşadığım bu duygular üzerine okuduğum kitaplarda, dinlediğim şarkılarda seherin, şafak vaktinin izini sürdüm.

Ve yaşadığım duygu, Yaşar Kemal’in İnce Memed romanında saklıydı.  

“Tan yerinde hafif bir kızıllık vardı. Bulutların kenarı sırmalanmıştı. Az sonra kırmızı kenarlı bulutlar beyazlaşmaya başladı. Sonra bir yel esti. Birazcık soğuk ama çok tatlı. Seher yeliydi.... Gün doğuşunu çok severdi… Gün doğmadan önce usuldan seher yeli esiyor, toprak buğulanıyordu. Arılar, çekirgeler, karıncalar uyanıyorlar, yuvalarından dışarıya, ıslak toprağın üstüne çıkıyorlar, doğan günü bekliyorlardı.”  

Binboğalar Efsanesi’nde ise şöyle betimliyor seheri üstad: Seher vaktinde esen ince yelde insan bir cennete girer, bütün bedeni, seher yeli yüzüne çarptıkça uçar gibi olur. İçini tarifsiz bir sevinç doldurur...  

Ömer Hayyam

Her sabah yeni bir gün doğarken,

Bir gün de eksilir ömürden;

Her şafak bir hırsız gibidir

Elinde bir fenerle gelen.

Nâzım Hikmet; “şafak söküyor –odam geceden ibaret” diyor hücresinde. 

Barış Manço; sabah yeli ılgıt ılgıt eserken, seher vakti bir güzele vuruluyor. 

Cesare Pavese; el değmemiş sabahı hissederken, titrediğini söylüyor.  Güneş ufku aydınlattığında hep daha gösterişli renkler görmek isterdim. Belki de tek günahım buydu” diyor. 

Friedrich Nietzsche, güneş doğmadan önceki mutluluğuna sesleniyor.  

Samuel Beckett, sabahları güneşi karşılamak için dışarı yola çıkıyor. 

Goethe: Atmakta yaşamın nabzı canlılıkla,

Selamlamak için sabahın semavi alacakaranlıklarını yumuşaklıkla…

Nikos Kazancakis: “Kendimi böyle, şafağın kararsız, pembe ışıklı doğallığına konuşmadan ve hareket etmeden salıvermekle büyük bir mutluluk duymaktaydım. Bütün hayat, tüy gibi hafiftir, bu büyülü anlarda. Toprak rüzgarın esmesiyle her zaman biçim değiştirip yeniden var olan bir bulut gibi, daha donmamış ve kabarık bir halde görünür.”                  

Ve Sertab Erener’in Lâ'l şarkısından:  

Bir seher vakti

Sılaya varsam

Selam versem ah sıradağlarına…

Nefes üflenir seher yelinde içime,

Kızıllıkta kan dolar yüreğime, 

Güneşte, can gelir tenime,

Bütün dünya ruhumuz olur…