Geçen hafta Sultan Abdülhamid dönemi sanat hamiliğine, o dönemde yenilikçi sanat hareketlerine değinmiştim. Sultan Abdülhamid dönemi 19.yüzyılın içinde yer almaktadır. 19.yüzyıl, 16.yüzyıl’da başlayan Rönesans ve Reform hareketlerinin tamamlandığı dönüşüm çağıdır. Bu yüzyıl; parçalanmanın ve yeniden inşa etmenin dünya genelinde, coğrafi, toplumsal ve teknolojik olarak yaşandığı bir yüzyıldır. Şimdi yaşadığımız modern toplumun temelleri bu yüzyılda atılmış, gelenekçi toplumdan sanayi toplumuna geçiş bu yüzyılda olmuştur.  Dönemin ruhundan Osmanlı İmparatorluğu da etkilenmiş, Sultan Abdülhamit 19.yüzyılın yenilikçi ruhunu sanat ortamına yansıtmıştır.

19. yüzyılda değişen coğrafi sınırlar, sosyal yaşantı ve gerçekleştirilen teknolojik buluşlar özgürlük ve bağımsızlık kavramlarını pekiştirmiştir. 20.yüzyıla bu kavramların ışığında girilmiş, bu yüzyılın başları geleneğin yerini değişimin ve dönüşümün aldığı bir dönem olmuştur. 20. Yüzyılın başında kurtuluş mücadelesinden zaferle çıkan yeni Türkiye Cumhuriyeti kendini gerçekleştirme yolunda, uyguladığı sanat politikasıyla güç bulmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında savaştan yeni çıkmış bir ülke olmasına rağmen sanata destek verildiği görülmektedir.

Cumhuriyetin ilanıyla kültür-sanat ve fikir hayatına yön verecek kurumlar kurulmuş, uzun yıllar sürecek etkinliklere girişilmiştir. Atatürk, Cumhuriyet'in ilanından bir yıl önce, "Milletimizin dehasının gelişmesi ve bu sayede layık olduğu medeniyet seviyesine ulaşması şüphesiz ki yüksek meslek erbabını yetiştirmek ve milli kültürümüzü yükseltmekle mümkündür" diyerek, yeni kurulan devletin temellerinin kültüre dayalı olacağını işaret etmiştir. Bu noktada yeni kurulan cumhuriyetin sanat destekleri devlet politikası olarak uygulanmış, ilk yıllardan itibaren, toplumu etkileyecek bütünlükçü kültür-sanat çalışmaları yapılmıştır.   

1924'ten itibaren Sanayi-i Nefise Mektebi mezunları Avrupa'ya gönderilmiş, döndüklerinde Sanayi-i Nefise Mektebinde ve Türkiye’deki diğer okullarda öğrendiklerini aktarmışlardır. Cevat Dereli, Mahmut Cuda, Refik Epikman, Muhittin Sebati, Şeref Akdik ve Ali Karsan ilk gönderilen sanatçılardandır. Sanayi-i Nefise Mektebi 1928'de Güzel Sanatlar Akademisi adını almış, 1932-1933 öğretim yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü açılmıştır. Atatürk, güzel sanatların diğer alanlarında olduğu gibi heykel sanatına da önem vermiş, Cumhuriyetin heykeltıraş kuşağının yetiştirilmesini de desteklemiştir.

Yine sanatın devletçe desteklenmesine örnek olarak cumhuriyetin kuruluşunun onuncu yılında ülkenin dört bir yanına “yurt gezileri” adı altında ressamlar gönderilerek, bu ressamların yaptıkları tablolar, 1933 yılında Ankara’da “Türk İnkılap Sergisi” adı ile sergilenmiş, serginin açılışını Atatürk yapmıştır. Sergideki resimlerde Millî Mücadele’yi konu alan büyük tablolar ve Atatürk’ün portreleri dikkat çekmiştir. Buraya kadar incelediğimizde Atatürk dönemi Türkiye'sinde plastik sanatlarda büyük gelişmelerin tespit edildiği, 1924 yılından itibaren resim ve heykel sergileri açılmaya başlandığı görülmektedir. Halkevleri Resim ve Heykel Sergileri (1936-1938), Ankara Halkevleri Birleşik Resim Heykel Sergileri (1937-1938) önemli sergilerdir. Atatürk tarafından 20 Eylül 1937'de açılan Resim ve Heykel Müzesi bu alandaki çalışmalara verilen önemin son halkası olmuştur.

Cumhuriyet Türkiye’sinde sanata verilen destekler sanatın her alanını kapsamaktadır. Sanatçıların bireysel anlamda desteklenmesi, bilgilerinin arttırılması için yurt dışına gönderilmeleri sağlanmakla beraber, desteklenen sanatçıların döndüklerinde yurdun dört bir yanına dağılarak eğitim kurumlarında yeni nesli eğitmeleri en önemli amaçlardan birini oluşturmaktadır. Sanat eğitimi veren kurumların oluşturulmasına önem verilmiş, 1924 yılı Eylülünde Ankara'da Musiki Muallim Mektebi (Müzik Öğretmen Okulu) açılmıştır. 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuarı'nın açılmasıyla bu okul Gazi Eğitim Enstitüsü müzik bölümüne dönüştürülmüş, Ankara Devlet Konservatuarı, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu müzik, tiyatro, opera, bale sanatçılarını yetiştirmeye başlamıştır. "Türk Beşleri" olarak tanınan sanatçılar (Necil Kâzım Akses, Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey ve Ahmet Adnan Saygun) ilk sonat, senfoni, konçerto ve operalarını yazmışlardır. 1934 yılında ilk Türk operası olan Ahmet Adnan Saygun'un Öz Soy ve Taşbebek operaları, Ankara Halkevi'nde temsil edilmiş, İstanbul Belediye Konservatuarı (Darülelhan)’nın öğretim programı yeniden düzenlenmiş, Türk müziği derslerinin yanında Batı müziği derslerine de yer verilmiştir.

Türkiye'de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940’da kurulan Köy Enstitüleri tamamen Türkiye'ye özgü olan bir eğitim modelidir. 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel Köy Enstitüleri projesini kendisi yönetmiştir. Köy Enstitüleri’nde sanatın her dalında, müzik, tiyatro, halk oyunları, resim-iş, şiir, yazma ve okuma, yazın kitaplarını okuyup özetleme, güzel ve etkili konuşma, el işleri, yontuculuk, çeşitli spor etkinliklerinin, daha ilk yıllardan başlayarak özenle ve ısrarla teşvik edildiği görülmektedir. Her öğrencinin yeteneği ve ilgi alanı dikkatle izlenerek gelişmeleri sağlanmış, Köy Enstitüleri’nde okuyan öğrencilerin arasında yeteneklerini ortaya koyanlar, Yüksek Köy Enstitüleri’nde yeteneklerini daha da geliştirme olanaklarına erişmişlerdir. Yüksek Köy Enstitüleri’nin eğitim programına konan “Güzel Sanatlar”, “Yapı ve El Sanatları” kolları ise doğrudan doğruya sanatla ilgilidir. Açık hava tiyatrosunda öğrenciler kendi oyunları ile dünya klasiklerini köylüye ve Enstitü toplumuna sunarlar.

Amacı; yerli ve yabancı eserlerle, Türk Toplumu’nun genel eğitimini, yurt ve güzellik sevgisini, dil ve kültürünü yükseltmek, Türk Tiyatrosu’nun yurt içinde gelişmesini ve yaygınlaşmasını, yurt dışında tanıtılmasını sağlamak, Türkçeyi en güzel şekilde seslendirmek, Türk kültürünü besleyerek temel değerler üzerinde doğru yargılara varmasını sağlamak, sanat ve estetik duygusunu geliştirmek olan Devlet Tiyatrosu’ 1949 yılında kurulmuştur. Aynı yıl kurulan Devlet Opera ve Balesi, önce Devlet Tiyatroları teşkilatında bir bölüm olarak yer almış, daha sonra 1958 yılında yönetimi ayrılmıştır. Devlet Opera ve Balesi’nin de kuruluş amacı, opera, bale ve müzik sanatlarını halka tanıtmak ve yaymak gayesiyle opera, operet, bale temsilleri ile konserler vermek, yurt içi ve yurt dışı turneler ile milli ve milletler arası festivaller düzenlemek olarak belirtilmiştir.

Bu noktada Cumhuriyet dönemi kültür ve sanat hayatını etkileyen kurum ve kavramların, inkılâplar yanı sıra ilk çeyrek yüzyılda temellendirildiğini, yüzyılın yarısında ise sağlamlaştırılıp, çeşitlendirildiğini görmekteyiz. Tarihsel gelişimi ile gözlemlediğimizde, kendini yoktan var ettiği savaştan yeni çıkmış cumhuriyetin olumsuz ekonomik şartlarına, yetersiz kaynaklarına rağmen, ilk yıllardan itibaren sanatı desteklediğini; sanatçı teşviki, sanatçıların yurt dışına gönderilmesi, sergilerin düzenlenmesi, tiyatro oyunları, opera temsilleri ile sanat desteğinin devlet politikası haline getirildiği anlaşılmaktadır. Yeni kurulan cumhuriyetin ilk işlerinden biri, kültür-sanat politikası oluşturarak sanat desteğini, sanatçı teşvikini kurumlaştırmak, sanatı, eğitim kurumları kurarak yaygınlaştırmak olmuştur. Haftaya 20.yüzyılın ikici yarısından itibaren ülkemizde ve dünyada sanat hamiliğine değinmek üzere, güzel bir hafta sonu diliyorum. 

Sanatla kalın