Yıllar önce; henüz ilkokulu yeni bitirip deortaokula başlayacağım seneydi. Darbe sonrası birkaç günlük sokağa çıkma yasağı olmuştu. Yaz tatili henüz bitmediğinden amcam ve yengem 5 çocukları ile bizdeydi. Ve rahmetli babaannem. Darbenin olduğu sabah elime para tutuşturulmuş ve 10 ekmek almak üzere fırına yollanmıştım. Fırının önünde uzunca bir kuyruk vardı. Fırından çıkan ekmekler sıcak sıcak poşetlere konuyor, ekmeğini alan hızlıca oradan uzaklaşıyordu. Kuyruktaki insanlar fısıldaşarak konuşuyordu. İçimde o zamana kadar hissetmediğim bir korku vardı. Belirsizlik… O sabah fırın önündeki o uzun kuyrukta ne işim olduğunu anlayamıyor ve tedirgin bir şekilde sıranın bana gelmesini bekliyordum. İşte o yıllarda içimde büyüyen polis, asker ve silah korkusu, yıllar sonra acil serviste çalışırken mesai arkadaşlığı yaptığımız polis memurlarının da bizler gibi olduğunu yaşayarak öğrenmemle azalmıştı.

Tam 40 yıl sonra bu günlerde farklı korkularla tanıştık. Tüm gün televizyonlarda, yazılı basında ve sosyal medyada bilgi ve haber bombardımanı altındayız. Dünyada ve ülkemizde salgının gidişatını merakla takip ediyoruz. Her gün Sağlık Bakanımız tanı konulan ve vefat edenlerin sayısı konusunda bilgilendirme yapıyor. Ve hepimizin içinde farklı korkular büyüyor.Hastanede aktif olarak çalışmaya devam ettiğim için benim en büyük korkum hastalığı sevdiklerime taşımak. Eşim ve oğlumla ayrı şehirlerde olduğumuz ve ben burada yalnız yaşadığım için evime nispeten daha rahat geliyorum. Üstelik salgın bitene dek yanlarına gitmeme kararı aldığımdan sadece kendimi koruyor olmak beni rahatlatıyor. Eşim ve oğlumun evden çıkmadıklarını, sosyal izolasyona tam olarak uyduklarını biliyorum. İzmir’de yaşayan anne ve babam da Sağlık Bakanlığının açıkladığı 14 kuralı hayatlarına geçirdi. Böylece ben onlardan uzaktayken onlar için endişelenmek zorunda kalmıyorum.Benim gibi birlikte çalıştığımız tüm sağlık personelinin bu tür kaygıları var. Çalışırken kişisel korunmamıza çok önem gösteriyoruz. Ama hastalıkla içiçeyiz.Hastanelerin bir enfeksiyon kaynağı değil de tedavi merkezi olması için hem Sağlık Bakanlığının hem de Sayın Valimizin başkanlığında ilimizde toplanan Hıfzıssıhha Meclisinin aldığı kararlar ve bu kararlara harfiyen uyulması önem taşıyor. Bu hafta sonu toplanan Hıfzıssıhha Meclisini kararları gereği hastanelerde hasta ziyaretleri yasaklandı. Şehirlerarası yolculuklar ve otogar hizmetleri asgari seviyeye indirildi. Pazaryerleri, tezgah ve sergilere kurallar getirildi. Piknik alanlarında, mesire yerlerinde yapılan etkinlik ve faaliyetler geçici olarak durduruldu.

Günlük hayatımızdaki bu kısıtlayıcı değişiklikler biz erişkinler kadar çocuk ve gençlerimizi de derinden etkiliyor. Evlere kapanmış olmaları, arkadaşlarından, oyundan uzak kalmış olmaları bir de uzaktan eğitim gibi üstesinden gelmek zorunda oldukları yeni sorunlarıyla onlar da şaşkınlar. Bu durumu çocuk ve ruh sağlığı uzmanı olan sevgili meslektaşım Uzman Doktor Kutay Taş’a sordum. Otizm, hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı konularında özel ilgisi ve projeleri olan Dr. Kutay Taş bu konularla ilgili ebeveyn eğitimlerine çok önem veriyor. Karantina günlerinde evlatlarımıza nasıl davranmamız gerektiği konusunda söylediklerini sizlere onun ağzından aktarmak istiyorum.

“Tüm dünya için yeni ve çok zor bir dönemden geçmekteyiz. Küresel bir travma dönemi diye adlandırabiliriz belki de içinde bulunduğumuz bu dönemi. Bir travmanın en temel etkisi kişideki olumlu, iyimser dünya görüşünü yıkmasıdır. Travma gelecek ile ilgili düşünce yapımızı etkiler. Vücudumuz bizi korumak amaçlı sürekli tetikte durmaya başlar ancak, bu gitgide kişiyi yıpratır. Şu an içinde bulunduğumuz bu süreçte aslında bizlerde benzer etkiler ortaya çıkarmaktadır. Hem kendimiz hem de yakınlarımız için sürekli olan endişe hali hemen herkeste vardır. Peki bu endişeyi nasıl yönetmeliyiz? Dünyayı anne babalarının bakış açısından öğrenmeye başlayan çocuklara bu süreç nasıl açıklanmalı? Çocukların endişelerini azaltmak için neler yapmalıyız? Yaşıtları ile sosyalleşmesi kısıtlanmış, evde ekrandan ders dinlemesi beklenen çocuklarda bu süreci nasıl yönetmeli? Gelin isterseniz birlikte bunların cevaplarını bulmaya çalışalım.

İçinde olduğumuz ve gerçek olan tek an şu andır. Olmuş olan yani geçmiş zaman veya henüz olmamış olan, olması sadece ihtimal dahilinde olan gelecek zamanla ilgili düşüncelere zihnimiz kayınca şimdiki ana onu tekrar davet etmek ve bilinçli bir şekilde içinde bulunduğumuz anda kalmak çözüm yollarından birisidir. Uzun süreli stresin bağışıklık sistemimizi olumsuz etkilediği bir gerçektir. O nedenle olmamış olan ve olması sadece ihtimal olan bir şey ile ilgili sanki olmuş gibi daha önceden kaygı duymanın hiçbir işe yarar yanı yoktur. Bu süreçte karşımıza birçok yanlış bilginin çıkabileceği unutulmamalıdır. Güvenilir olmayan kaynaklar engellenmeli ve yanlış bilgiye maruziyet azaltılmadır. Aynı tehlike okulların tatil edilmesi ve sokağa çıkmaları sınırlı olan çocuklar ve gençler içinde geçerlidir. Anne ve babaların çocuklarının endişelerini geçiştirmemesi, onları dikkatle dinlemesi, sordukları sorulara yaş dönemine uygun net cevaplar vermesi ve anladığından emin olması önemlidir. Çocuklara bu dönemin geçici olduğu anlatılmalıdır. Anne ve babanın sağlıklı olduğu o nedenle onlara bir şey olmayacağı, güvende olduğu açıklanmalıdır. Evde sıkıldığı, arkadaşlarını özlediği, parkta oyun oynamayı özlediğinin farkında olunduğu, herkesin sağlığı için evde kalması gerektiği açıklanmalı ve bunu başarma gücü takdir edilmelidir. Evde bulundukları dönemde çocuklarda telefon, tablet, bilgisayar ile geçirilen zaman yani ekran maruziyeti maalesef artmaktadır. Anne babalar elektronik cihazların kullanımı ile ilgili onayı onların kontrolünde olan alanlarda izin vermelidirler. Yani çocuk odasında değil, salon ya da otuma odası gibi ortak kullanıma açık alanlarda bu aletleri kullanmalıdır. Anne ve baba arasıra kullanımı denetlemelidir. Bir diğer önemli nokta iste ekran maruziyetinin sıklığı ve süresi arttıkça ileride bunlara bağımlılık gelişme riskinin artmasıdır. O nedenle özellikle ergenlik dönemine kadar kullanımın günde 1-2 saati geçmesi önerilmez.”

Afyon Postasının yazar kadrosunda bulunarak bize çocuk ve ergen ruh sağlığı hakkında birçok konuda bilgi ve destek vereceğine inandığımDr. Kutay Taş’a tavsiyeleri için teşekkür ederim.

Evet sevgili dostlar çocuklarımızın duygularına açık olalım. Onları dinleyip kaygılarını öğrenerek, yapılması gerekenleri karşılıklı konuşarak sorumluluklarının farkına varmalarını sağlayalım. Bu sıkıntılı günlerden hep birlikte çıkacağız. Evde kalın, sağlıkla kalın.

Sağlıklı ve mutlu günlerde görüşmek üzere…