“Merhaba” dedim ama sen duymadın. Her yere yürüyerek giderim ama geçen gün bir yere yetişmem gerekiyordu, minibüse bindim. Arka tarafta ikili koltuklardan birinde boş yer vardı, geçtim oturdum. Yanına oturduğum genç kadına "merhaba" dedim. Hiç yokmuş gibi onu görmeden geçip oturamazdım. O hiç oralı olmadı. Gözleri dalgın öylece karşıya bakıyordu boş boş. Camdan dışarıya değil, öylece karşıya. Kucağında çantası. Yüz ifadesi ne üzgün ne gülümser gibi. Suratı asık da değil, öylece ifadesiz. Ben kendimce bozuldum biraz. Telefonumu çıkardım, ona sığındım, sanki telefona bakıyormuş gibi yaptım. Bir yandan kendi kendime mırıldandım. Gülümsedim, biraz da utandım. O kim bilir içinden bana neler demiştir. "Deli mi bu kadın, kim oluyor, beni tanımıyor ki, sana ne, bilmiş, meraklı, çenesi düşük..." gibi. Ha ona kızdım mı hayır, kim bilir nerelere dalmış, belki nasıl da sorunlarla uğraşıyordu.

 

Ben en insani bir duyguyla sadece"merhaba" demiştim şu kısacık yolculukta. Selamlaşmanın dini,siyasi yönü yoktur. Herhangi bir şekli, işareti ve içerdiği bir mesajı yoktur. Olmamalıdır. Kimi zaman el sallarsın; kimi zaman bakışlarınla, başınla selamlarsın; kimi zamanda sımsıkı sarılır kucaklarsın kalplerin birbirine değer, öyle derindir ki bu selamlaşma sıcacık bir sevgiyle sarar sarmalar insanı. İçinde ki yaralarına bir nebze merhem olur.

 

Bir arkadaşım anlatmıştı. Mesleğinin ilk yılları; genç, heyecanlı. İlk yurt dışı gezisi, çevrede karşılaştıkları ona tebessümle selam veriyor; günaydın, merhaba, iyi günler gibi. Oda aynı şekilde karşılık veriyor. Aaa bir de bakıyor ki genç güzel kadınlarda tebessüm ediyor, selam veriyor. Diyor ki kendince "Vay be ben ne kadar yakışıklıyım, dikkat çekiciyim." Bir süre sonra anlıyor ki orada herkes birbirine tebessüm ediyor ve selam veriyor. Çağdaş toplumlarda yaşayanlar bu insani iletişimlerle büyür ve yaşamı boyunca her ortamda bunu sürdürür.

 

Şimdilerde sokakta herkes birbirine yabancı. Eskiden şehirler küçüktü, tanıdık yüzler daha çoktu. Son yıllarda yaşanan göç dalgalarından sonra şehirlerde ve ülkemizde sanki bizler yabancı olduk. Hele bir cep telefonu hastalığı var ki sokakta bile elinde onunla oyalananlar var. Elbette böyle olunca bastığı yeri bile zor görür insan.

 

Başımızı kaldırıp bakarsak kimi zaman bir bakışın, bir dokunuşun feryat olduğunu görürüz. "Ben boğuluyorum, yalnızım, üzgünüm, ne olur beni duy. Ben kendimi değerli önemsenmiş görmek istiyorum" demektir.

 

Ben çılgınım herhalde bu konuda. Sokakta ki kuşa, kediye, köpeğe seslenmeden geçemem; konuşurum onlarla. Ağaca sarılır, okşar sorarım; bugünlere nasıl geldin diye. Ha bu arada ben sokakta ki insana selam verebiliyor muyum? Durup düşünüyorum artık bu konuda. Bunun altından ne çıkacak diye çekintim var. Hatta bazen “bir selam verdim borçlu çıktım” dediğim anlarda olmuştur.

 

Güneşe, rüzgara, bulutlara, yıldızlara bile bakarak gülümsemeden geçemeyen ben "Selam olsun o zaman gönül dostlarıma"

Sevgiyle kalın