Fotoğraf, dokunmak, hissetmek insanı, teni, ruhu, nefesi, yüzü, elleri. Sonra toprağa, güneşe, yağmura ve rüzgara vermek kendini. Merak etmek içtekini, derindekini. Yollara düşmek, yol olmak.  Fotoğraf, toprak kokusu tene sızan. Güneşe bakan ışığı ruhun. Ve rüzgara tutulan nefesi. Bir nefes gibi rüzgar, bir rüzgar gibi fotoğraf. 

Dağın başında durur, bir kayanın üzerinde fotoğraf. Rüzgarlar titretir onu, dağlarda kaybolur fotoğraf, esen rüzgarda… Ve bir yüzde var olur yeniden, eserken dağların yamacında… 

Gözlerini kapamazsan göremezsin… Gözlerini kapamazsan duyamazsın…

Rüzgar eser, önce doğa, sonra için titrer, savrulur. Doğa da, yaşam da kendini bulur. İnsan da durur bazen rüzgara, bazen de savrulur onda. Rüzgar, hissettirir… diye yazmıştım.

Rüzgara olan merak, acaba nereden geliyor? İhsan Oktay Anar'ın "Amat" adlı kitabında buldum cevabını.

"Kuyruklu Rıza Çelebi'nin dediğine göre, 'rih' ya da 'ruh' Arapça'da aynı zamanda 'rüzgar' anlamına da gelmekteydi. Ruh nasıl ki bir bedeni hareket ettirebiliyorsa, 'rih ya da rüzgar da bir kalyonu süren yegane güçtü."

Rüzgar, seher olur, lodos kimi zaman karayel ya da samyeli. Karadan, denizden, dağdan gelir. Ilık, soğuk, sıcak, serin. Bazen öfkeli bazen dingin. Bizim gibi, yaşam gibi oradan oraya eser. Göğsümüzü açar es deli rüzgar deriz, es deriz. Biz de eseriz, bu esişlerde saklıdır yaşam, zaman. Es deli rüzgar, es ki yüzünü görelim, sesini duyalım, dokunalım, hayat bulalım. 

Rüzgar; nefesim ol, can ver, ruh ver, hayat ver…

Danit Treiburg - Cuatro Vientos (Dört Rüzgar) Şarkısı

Dağlardan gelen rüzgar

Bize berraklık getir

Denizlerden gelen rüzgar

Bize özgürlük getir

Çöllerden gelen rüzgar

Bize sessizlik getir 

Ormandan gelen rüzgar

Bize anılarımızı getir