Suç, kanunun yapılmasını yasakladığı müspet ve menfi insan hareketidir. Suçlu ise kanunun suç olarak tarif ettiği fiili gerçekleştirendir. Suç ve suçlu bir bütünün parçalarıdır. Suçu, suçlunun kişiliğinden ayırmak mümkün değildir. Tabi bu durum her suçlu doğduğu andan itibaren bu suçluluk dürtüleriyle doğuyor demek değildir. Yaşanılan çevre, zamanla kazanılan hayati deneyimler insanı suça teşvik edebilir. Kişinin bulunduğu çevre ile karakteri arasında ilişki vardır. Suçlu belirli bir çevrede yetişmiş bitki gibidir.

   Kişiyi suça iten, tahrik eden birtakım dürtüler vardır. Örneğin; sıcak bölgede yaşayan insanlarda genel olarak fazla bir enerji birikir ve bu enerji insanı suça teşvik edebilir. Tabi suçun tek etken faktörünün sıcaklık olduğunu düşünmek yetersiz olacaktır. Bunun dışında suçu etkileyen pek çok bireysel ve çevresel faktör vardır. Örneğin; sefalet, tembellik, öfke, seks ihtiyacı, toplum düzeyi, üretimin azalması, çoklu yaşam alanları, ırk, cinsiye , yaş, evli veya bekar olmak, meslekler suçu etkileyen faktörler arasında sayılabilir.

  Yıllardır pek karşımıza çıkmayan, üstünde durulmayan ama tarihimizde suçu etkileyen en önemli faktörlerden biri de salgın hastalıklardır. Bu gibi durumlar suçu kolaylaştıran faktörler ortaya çıkarır. Unutmamalıyız ki ‘Fırsat, suç doğurur.’ .

  Öncelikle geçmiş tarihlerde yaşanan salgın hastalıklar ve doğurduğu suçlar hakkında bilgi verip ardından şu an dünyayı evine hapseden 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ‘ Pandemi (Dünya genelinde yaşayan insanların sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalık.)’  ilan edilen  Covid-19 ve suça etkisinden bahsedeceğim. Salgın hastalıklar Antik Çağ’dan beri karşımıza farklı şekillerde çıkmıştı. Atina Vebası, Antonine Vebası, Kıbrıslı Veba, Justinian Veba, İran Veba, Japon Çicek Hastalığı, Haçlı Seferleri ve Salgın Hastalıklar, Kara Ölüm, Kolera , HIV, AIDS salgınları örnek verilebilir. Bu tür salgınlar ölümün beraberinde birçok suça meydan hazırlamıştır. Örneğin; Kara Ölüm ( Veba) sonucunda Avrupa’da vebadan bir çok soylu ölmüştür ve Avrupalılar bundan sorumlu tuttuğu Museviler, Müslümanlar, yabancılar, dilenciler başta olmak üzere azınlıklara zulmedilmiştir. Sömürgecilik artmıştır. Kendi tarihimizden örnek vermek gerekirse 1911 yılında Denizli’de Kolera salgını görülmüştür ve şehre yeni gelen yolculara karşı belli bir süre karantina uygulanmıştır. Karantinadan kaçmaya çalışanlar olmuş, bu bir suç olarak görülmüş ve kaçanlara karşı kısa süreli hapis veya para cezaları uygulanmıştır .

  Krishnamoorthy’e göre temel yaşam süreçleri ve faaliyetlere erişimi engelleyen her şeye felaket diyebiliriz.  Covid-19’da günümüz dünyasının felaketi olarak adlandırılabilir. Maalesef hazırlıksız yakalandığımız bu süreç birçok suçu ve meydana gelen suçların temelini beraberinde getirmekte.  Bu gibi durumların insanların yoğunlukta yaşadığı büyük ve karmaşık kentlerde meydana gelmesi durumunda; barınma, sağlık, gıda, sosyal ve psikolojik yönden yardım ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması belirli bir zaman almaktadır . Oluşan fırsat ortamı suçun oluşumunu tetikleyebilir. Örnek olarak; esnafların ihtiyaç maddelerini stok yapmak suretiyle yüksek fiyata satmaları ve yardım taşıyan kamyonlarda bulunan malzemelerin yağmalanması örnek verilebilir. Unutmamak gerekir ki bu durumlar toplumsal eşitsizlikleri alevlendirebilir, siyaseti etkileyebilir ve isyana yol açabilir.

  Korona Virüsü insanlara bulaşmakla birlikte gündeme de bulaşmış durumdadır. Sosyal medyada halkı paniğe sürükleyen yanlış bilgiler bulunmaktadır ve basın halkı yanlış yönlendirmektedir. Sosyal medya üzerinden yapılan  bu paylaşımlarda halkın endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut bütünlüğüne ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişilere 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası verilmektedir. Ayrıca hukukumuzda TCK m. 195’ de ‘Bulaşıcı hastalıklara aykırı davranma’  hükmü düzenlenmiştir. Alınan tedbirlere uymayan kişilere (karantina, sokağa çıkma yasağı, vb.) özel olarak belli güvenlik tedbirleri de uygulanmaktadır . Gelecek günler ve gelişen olaylar farklı yaptırımların oluşturulmasına vesile olacaktır.

  Bu konuda kendi görüşümden bahsetmem gerekirse uzun yıllardır ilk defa böyle bir sürecin içindeyiz ve daha çok başındayız. Türk insanı aniden öfkelenen ve kısa yoldan hedefe ulaşmaya çalışan bir yapıya sahiptir. Bu nedenle duyguları iradelerini kolayca bastırabilir ve birçok suçu da beraberinde getirebilir. Örnek vermek gerekirse bu olayların daha başında Umre dönüşü Konya’da karantina altına alınan vatandaşlarımız bu uygulamaya sinirlenmiş ve hastalık ihtimalini bile bile polisimize tükürmüştür. Bu yaşanan olay bizi bekleyen uzun suç zincirinin daha en başıdır .Evet belki sosyal ilişkilerin azlığından dolayı öldürme, hırsızlık, gasp gibi asayiş suçlar azalıyor olabilir . Ama en önemli suçlardan biri olan aile içi şiddet ev karantinası nedeniyle artış göstermekte. Ayrıca belli suçluların cezalarını tamamlamadan hapisten çıkarılmaları toplum düzeni için tehlike arz etmektedir. Uygulanan bağış kampanyaları dolandırıcılığı arttırmaktadır. Gelecek için düşünürsek salgın nedeniyle anne ve babasını kaybeden çocukların başıboşluğu gelecekteki suçluların yetişmesine zemin hazırlayabilir. Eve kapanan çocuklar sürekli televizyon izliyor ve eğitim-öğretimden, eğitici faaliyetlerden uzaklar. Görsel ve işitsel medya çocukların yeteneklerini durgunlaştırmakta izlenilen şeylerin empoze ettiği düşünceler ileriki hayatları için tehlikeli bir durum oluşturmakta.   

  Kısacası bu durumun daha çok başındayız ve insan var oldukça suçlar farklı şekillere girerek maalesef devam edecek ve artış gösterecek.