Zamanın süper gücü tanımlamasının muhatapları, emparyalizm ve kapitalizmin 105 yıl önceki temsilcileri,  Çanakkale’de Türk Milleti’ni aşamamışlardı. Tarihi, coğrafyası, ismi ve sebepleri değişse de, bu millete saldırı, pusu hiç bitmedi bitmeyecek. 105 yıl önceki zaferi kanları ile yazmış aziz ceddimi ve şehitlerimizi rahmet, şükran ve haya ile anıyorum. Ruhları şad olsun.

Bir önceki yazım da ifade ettiğim, malum coronavirüs, an itibari ile, özellikle devletin aldığı yoğun tedbirler ile hayatımızı direk etkileyecek derece de yoğun bir gündem teşkil ediyor. Kısaca uluslar arası verilere bakacak olursak;

Yaklaşık dünyada vaka sayısı 180,000

Yaklaşık iyileşen sayısı 80,000

Yaklaşık ölen sayısı 7,000

Normal bir gribal enfeksiyonla yılda 650,000 kişinin öldüğünü düşünürsek geriye sadece kurumsal öneri, tavsiye ve kararlara harfiyen uymak gerekiyor. Genel manada da yurdum insanı bu kurallara uyarken, bize bişey olmaz, bende yok vs. gibi tepkilerde az değil. Oysa bu sadece bizim ülkemizin derdi değil. Tüm dünya ülkelerinin derdi . Ama sosyal medyaya az baktığınızda şaşırmamak, bu kadar da olmaz dememek mümkün değil. Siyaset ile milli, ulusal meseleleri artık bi ayırt etmemiz gerekiyor.

Son iki yılda, özellikle de son bir yılda ülkemiz de o kadar çok yoğun gündemler oldu ki.  Başta akıla gelenler, Barış Pınarı harekatı. Bir gürüh ki, devleti bölgeye zulüm yapmakla suçladı. Hatta Sezgin Tanrıkulu isimli şahıs, Türkler , Kürtlere savaş açtı diyecek kadar çıldırdı. Ne kadar Türk düşmanı varsa feryat etti. Zaten bölücüdür bunlar dedik. Anladık.

Ülkemizde depremler oldu. Dün de olmuştu. Yarında olacak. Tam yaralar sarılır iken, millet asaletini gösterirken yine bir gurup zümre, güya hükümeti eleştiriyorum derken, devlete saldırmaya, devlet düşmanlığına hız verip saldırmaya başladı. Aklı başında eleştirenler ise bu kentsel dönüşüm nedir, kim yapar, neden yapmadı gibi yerinde ve mecbur olduğumuz sorgulamayı yaptı. Ama maalesef o gün o hassasiyet oluştu ve kayboldu. Şimdi 10 yıldır ısrarla zorunluluğunu ifade ettiğim kentsel dönüşümün önemini kavramak için maalesef yine bir deprem mi beklemek zorundayız? Bunu da anladık.

Arkasından 34 şehit verdik. Sağı-solu, muhalefeti-iktidarı, yani vatan haini olmayan, bölücü olmayan herkesin canını yakan milli hassasiyetlerimizi tavan yaptıran bir acı. Yabancı da değil di bu millet bunlara. Daha dün denecek geçmişte karakol baskınında 33 askerimizi bir gecede şehit eden pkk ile yıllardır savaştık savaşıyoruz. Zaten yurtdışı operasyonların sebebi de bunları yaşamamak değilmiydi? O gece onlarca hesap sokağa inmeyi teşvik etti. Şehide vefa ve sahip çıkmak değil di gayesi. Resmen isyan, resmen şehitleri bahane edip iç karışıklık idi. Bunlar fırsatçı kim iktidar olsa aynısı yapacak asiler dedik. Anladık.

Ordumuz her yerden rejimi vurmaya başladı. Ama tepkilere bir bakıyorum . Tsk nın Suriye’deki varlığını sorgulamalar, direk düşmanımızı savunmalar, askerimize bile yan bakmalar. Özellikle bozkurt yapan er ve erbaşları görmek mi kudurttu, yoksa vurdukça bir organı acıyanlar mı feryat ediyor? İkisi de bir değil mi? Hadi Türk askerinin misaki milli sınırlarında faaliyet göstermesinden içi titreyenler, aklı başından gidenler, havlayacak, çünkü Türk düşmanı onları da anlıyoruz. Sonuçta er geç Atatürk’ün miras bıraktığı ve eliyle çizdiği misaki-milli yi gerçekleştirmek boynumuzun borcu. İktidarın kim olduğu hiç önemli değil. 1974 de sol ile siyasal İslam hükümetti. Kıbrıs barış harekatını bunlar iktidar diye eleştirmek nasıl vatan hainliği olursa, bu gün de aynı, yarında aynı olacak .

Hepimizin gayet iyi tanıdığı, ergenokon davalarında zulüm görmüş, terörist başını yakalayan kahramanlarımızdan Engin Alan paşa bir söz paylaşmış. ‘’İdlip’de ne işimiz var diyenlere soruyorum: Abd’nin, Rusya’nın ne işi var’’ manasında bir paylaşım. Altına yorum yazmış bir adam . Bu adam bir milletvekili. Aytun Çıray. Şöyle demiş: ‘’bende sana soruyorum paşa, neden tutuklandın, neden Irak’ta değilsin.’’ Yani diyor ki adam:’’ sen haksız yere tutuklandın, o yüzden sen devlete nasıl karşı gelmezsin.’’ Bu hal eğer bir kimyasal ile oluşmuyorsa, ya vatan hainliği delaletidir, yada akıl kör olmuş demektir. Gerçi çok komik bir sosyal medya siyasetçisi kendisi, twıtır hesabına bakarsanız görürsünüz.  Bunu da koyduk bi kenara.

Sonra bir çok ülkeden sonra meşhur coronavirüs teşrif etti memlekete. Daha henüz hiç ölüm olmamışken, en geç bize gelmişken, hatta bize gelmeyişine bile iftira ve mantığa aykırı komplo teorileri ile sürekli bir saldırı psikolojisi. Hadi yurtdışı operasyonları anladık. Türk devletine düşmansınız ve hükümeti bahane edip devlete saldırdınız. Hadi depremde sizi vurmadığı için tuzunuz kuru, devlete saldırdınız. Bu corona, mühalif , taraftar mı seçiyor ki, sürekli toplum huzurunu bozacak faaliyetler içindesiniz. Dünya teyakkuzda, İran’da günde yüzlerce kişi ölüyor. İtalya çok sıkıntılı. İspanya ise İtalya’yı geçecek kadar hızlandı.  Nisa’nın annesi adıyla vatsaptan felaket senaryosu ses kayıtları. Marketlerden stok yapın uyarıları . Sonra baktım ki bunlar hep aynı hesaplar . Ne yaparsanız yapın , iyiliğe karşı, huzura karşı, ama ortak özellikleri devlet düşmalığı yapmak. Bunların arkasından da farkında olmadan hücum eden algı kurbanı muhalif yurdum insanı. Kim ne yapıyor anlayamıyorsunuz. Öyle bir muhalefet olsun ki:

Barış pınarı niye 30 km neden 50 değil diyen,

‘’Muhataplar sözünde durmadılar’’ deyip hükümeti harekata devam için sıkıştıran,

Toplanıp, dünyaya ‘’muhalefet başka, milli çıkarlar başka’’ diye haykıran,

Ülkemizde Rusya’nın, Esed’in, Çin’in, elçilik ve avukatlık görevini yapan, aksağa karşı , onların hükümete etkisini etkisiz kılmak için duruş sergileyen,

Şehitlere ağlarken poz veren kadını tecrit edecek veya ona namaz kursu verecek,

Depremde selde felakette, lazım olur tavsiye ederiz, diye kentsel dönüşümü öğrenen,

Acılar geçince de deprem tekrar olur diye, kentsel dönüşümü gündemde tutarak, kontrolündeki yerel yönetimler le örnek olup, iktidarı sıkıştıran,

Milli menfaatimizin aşikar olduğu konularda siyasi mülahazaları bi kenara bırakıp, devletin yanında olan, soygunculuk, adaletsizlik, liyakatsız görevlendirmelere, hırsızlıklara da hiç taviz vermeden haykıran muhalefet olsaydı güzel olmazmıydı? O zaman eleştirdikleri konu da inandırıcılık çok fazla olmazmıydı?’’ Bu adam, bu parti, doğru yapınca takdir ediyor, demek yanlış yaptılar ki eleştiriyor’’ kanaati ile eleştirinin kıymeti, değeri artmazmıydı.

Mesela bi konu eleştirmek mi istiyorsunuz. Milli eğitimdeki son gelişmelere bakın. Bir tek Türk Eğitim Sen. başkanı Nizamettin hoca ve ekibi eleştiriyor. Hadi bakalım. Hiç ses gelmiyor. Tamamen siyasi ve adam kayırmacalı yönetim sistemi var. Ben buradan haykırıyorum. Yeter artık Afyonkrahisar’daki liyakatli idareci kıyımınız. İlimiz ülkede eğitimde son sıralarda. Bu yaptığınız kul hakkıdır. Zulümdür. Geleceğimizi karartıyorsunuz. Daha önce yaptığınız idareci kıyımının sonuçlarını bu gün ülkenin eğitiminde sonlarda olarak görüyoruz. Ben şimdi bir konuda Afyonkarahisar’daki adaletsiz bir uygulamayı eleştirdim. Ordunun seferini, ülke menfaatini, bir küresel virüs üzerinden bakanlığı, kurumsal açıklamaları değersizleştirmeyi, düşmanın avukatlığını muhalefet zannetme hastalığından kurtulalım artık.

Tamamını kastetmiyorum ama, bu sosyal medya daki güruh asla muhalefet yapmıyor.Bunu muhaliflik ile açıklamak mümkün değil. Çünkü böyle muhalefet ancak iktidarı güçlendirir. Bunun adı muhalefet değil, devlet düşmanlığı. Amaç seçimle iktidarı almak değil, kaos ile devleti kontrolden çıkarmak. Çünkü bu tarz, bu yöntem,hükümete destek olmakla eşdeğer. Muhalefet liderleri de bu tarzın tam tersi etki yaptığını anlamış olacaklar ki muhalefet parti sözcüleri ve bazı liderleri,en son sağlık bakanının gayretlerini takdir ettiler.

Hepimiz aynı gemide ve hayrın güzel olanın derdindeyiz. Sağlık ve selametle.