Afyon Postası’ndaki ilk yazıma ölüm gibi olumsuz bir olguyla başlamak garip karşılanabilir. Ancak 2020 ye girdiğimizden bu yana ölümle sonuçlanan bir dizi olayla karşılaştık. Deprem, savaş, çığ…Bazıları doğa olayı, bazıları da insanoğlunun seçimlerinin sonucu. Gerçi doğa olaylarında da ölüm yine insanoğlunun seçimlerinin bir sonucu. Doğayı dikkate almayan, doğa ile uyumlu yaşamayan insanoğlu bunun bedelini canı ile ödüyor.

Bu yazının ana teması ölümün nedenleri değil, ölümün kendisi. Bir yandan İstenmeyen, kaçılan, üzülünen, yas tutulan ama bir yandan da yaşam kadar doğal, yaşanacağından emin olduğumuz; “her canlı bir gün ölümü tadacaktır” diye avunduğumuz ölüm.

Ölüm yaşam seyrinin nihai aşaması. Her canlı doğar, büyür, gelişir ve olgunlaşır, yaşlanır ve nihayetinde ölür. Yaşam seyrinin süresi her canlı için aynı değil. Kimi canlılar için bu süre birkaç dakika, kimi canlılar için birkaç gün, kimi canlılar için birkaç yıl, kimi canlılar için de birkaç on yıl. Teorik olarak bir canlı bedeninin yaşam süresini iki faktör belirliyor. Genetik dizilimi ve çevresel faktörler. Doğumdan itibaren entropi sürecine maruz kalan canlı nihai entropi olarak ölüyor. Her iki koşul da olumlu olduğunda daha az entropi yaşam sürecini uzatıyor. Çevre koşulları derken, elbette canlı yaşamı için gerekli su hava ve besinin düzenli bir biçimde sağlandığı, zararlı koşulların ve tehlikelerin en az düzeyde olduğu koşulları kastediyorum.

Peki hiç ölümün olmadığı bir dünyayı düşündük mü? Yiyecek, içecek kısıtındanve tüm zararlı koşullardan bağımsız olarak hiçbir canlı varlık ölmeseydi ne olurdu? Örnek olarak canlı yaşamının en küçük varlıkları olan virüsleri, mikropları ve bakterileri düşünelim. Bu aralar Corona virüsü dünyanın kabusu. Şimdilik tek çare havanın virüsün yaşamasını önleyecek sıcaklığa ulaşması. Bakteriler hayatımızın en temel unsuru. Hastalık da sağlık da onlarla ilgili; yararlısı var zararlısı var. Bağırsağımızdaki yararlı e-coli bakterisiçok kısa bir ömre sahip ama çok hızlı çoğalıyormuş. Eğer hiç ölmese 36 saatte tüm yeryüzünü kaplayan 30 cm kalınlığında bir tabaka olurken, sadece 40 saate boğazımıza kadar bakteriye gömülebilirmişiz.

Ölüm temizlik derdi rahmetli babaannem. Eğer bir son değilse -ki olmadığına inanıyoruz- o zaman vakti gelince yeni bir yaşama geçmekten korkmak niye?Doğada yaşamve ölüm bir enerji alışverişi ve dönüşümü değil mi? Gerisi bizim doğuma, yaşama ve ölüme atfettiğimiz anlamla ilgili.