Arabesk, kısaca ‘Arap tarzında yapılmış’ demek.

Mimaride ve başka sanat dallarında süsleme amaçlı, çiçek ve geometrik figür desenli kompozisyonlar için kullanılıyor.

Ülkemizdeki anlamı ise TDK’na göre ‘Arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen bir müzik türü.’

Türkiye’de 1960’ların sonunda, büyük şehirlerin varoşlarında ortaya çıkıyor.

Müzik bilimcilere göre Arap halk müziği, Türk halk müziği ve Türk sanat müziğinin karışımı olan melez bir tür.

Sosyal bilimcilere göre ise cumhuriyetin ilanından sonra modernleştirici elitin devlet politikası doğrultusunda yaptığı müzik reformlarına varoşların tepkisi.

Arabesk müzik, Türk halk ve sanat müziğini bozduğu gerekçesiyle TRT radyo ve televizyonlarında hep dışlanmış.

Müzik eğitimi veren konservatuvarlarda haliyle yok sayılmış.

Devlet ise kültür politikaları ve reformları için hep bir tehdit olarak algılamış.

Müzisyenler arasında bile hor görülmüş.

Ferdi Tayfur’un “Ben Arabesk müzik yapmıyorum, benimkisi Fantezi müziktir. Arap müziğine arabesk denir. Bir başka deyişle tu kaka müziktir o.” deme nedeni de bu hor görme.

Oysa Türk pop müziğinin öncülerinden Sezen Cumhur Önal“Arabesk bizim hayat damarlarımızdır. Kimse küçümsemesin. Rock müzik de Arabesktir.” diyor.

* * *

Arabeski sadece bir müzik türü olarak değerlendirmek yanlış olur.

Zira sosyolojik, kültürel, ekonomik ve siyasi boyutları en az müzikal yanı kadar ağır basıyor.

Sanayileşme, kentleşme, göç ve kimlik kavramlarıyla yakından ilgili.

Daha iyi yaşam koşulları için kırsal kesimden büyük şehirlere göç olgusunun bir ürünü.

Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçme aşamasında küçük yerleşim birimlerinden büyük kentlere göçen yoksul ve yoksun insanların yaşamı algılama biçimi.

Sosyokültürel anlamda ‘öteki’ kavramı ile nitelenen, kent yaşamına uyum sağlamaya çalışmak bir yana değişime direnen insanların kültürünü anlatıyor.

Köylü mü kentli mi, doğulu mu batılı mı belli olmayan bu insanların kimlik bunalımında ifadesini buluyor.

Müzik de gurbetteki insanların hayal kırıklıklarını, kadere isyanlarını, sorunlarını yansıtıyor.

Özünde protest, tepkisel, travmatik ve öfkeli bir içeriği var.

Bu müzik sayesinde çektikleri acılara dayanmaları, yaşadıkları sorunların ağırlığını hafifletmeleri ve tüm farklılıklarıyla kendilerini var etmeleri mümkün oluyor.

Bu bağlamda süreç, ABD’de cazın, Arjantin’de tangonun doğuşu ve gelişimine çok benziyor.

Afrika kökenli kölelerin özgürlük ve daha iyi bir yaşam mücadeleleri New Orleans’ta caz müziğine, Buenos Aires’te tangoya nasıl yansıdıysa İstanbul’un varoşlarındaki modern kölelerin yaşam savaşı da Arabesk müziğe yansımış.

* * *

Yazıma bu bilgileri vererek başlama nedenim ülkemizde 2018 yılının en önemli filmlerinden biri olan ‘Müslüm’ filmi ve dolayısıyla Müslüm Gürses müziği hakkında yazacak olmam.

Ben filmi özellikle bekleyerek dün izledim çünkü böylesine popüler filmleri üzerlerindeki pazarlama halesi kaybolduktan sonra olabildiğince nötr bir ortamda izlemeyi tercih ediyorum.

Film, bilindiği gibi Arabesk müziğin efsane isminin yaşam öyküsünü beyaz perdeye taşıyor.

Gösterime girmesinin üzerinden bir buçuk ay geçtikten ve yaklaşık 6 milyon kişi sinemada izledikten sonra filmi tanıtıcı klasik cümleler kurmama pek gerek yok.

Film gösterime girdiğinde Sinema ve Televizyon bölümündeki öğrencilerime bir ödev verdim ve yorum yazısı yazma kurallarına göre birer film eleştirisi yazmalarını istedim.

Timuçin Esen’in kendi sesini kullanması tartışması dışarıda bırakılırsa öğrencilerimin tamamı filmi beğenmiş ve Müslüm Gürses hakkında bilmediği pek çok şey öğrenmişti.

Neredeyse her sinema eleştirmeni de film için çeşitli mecralarda yorum yazısı yazdı.

Bu yazıların da çoğunu okuduğumu ve genelinin filmi beğendiğini söyleyebilirim.

Duayen eleştirmen Atilla Dorsay’ın film için ‘iyi’, ‘harika’, ‘başarılı’, ‘mucize’, ‘dört dörtlük’ gibi sıfatları kullandığını yazmam belki yeterli olacaktır.

Anı ve biyografi yazarlığı gibi senaristliği de zordur.

Tanınmış kişilerin yaşam öykülerini beyaz perdeye taşımak yönetmenler açısından risklidir.

Hele o ünlü kişileri canlandıracak oyuncuların işi ise en zorudur.

Film bu noktalarda kolayca geçer not almayı başarıyor.

Müslüm Gürses’i çok iyi tanıyan fanatiklerinin eleştirdiği detayları göz ardı ederek söyleyebilirim ki ben bu biyografik dramı beğendim.

Merak edenler varsa gözlerimden yaşlar da süzüldü.

Ancak filmde beni en çok etkileyen nokta tıpkı genç öğrencilerim ve pek çok eleştirmen gibi filmden Gürses hakkında bilmediğim yeni bir şey öğrenmiş olmamdı.

İşte sinemanın çok dillendirilmeyen güçlü yanlarından biri burada ortaya çıkıyor.

Günümüzün dokunmatik toplumunda ünlüler hakkında merak ettiklerimizi internetten kolayca öğrenebilme şansına sahibiz.

Oysa bir tık mesafesinde ulaşılabilecek böyle basit bilgiler bile ancak sinemanın büyülü atmosferinde görünür olunca geniş kitlelerin zihnine kazınıyor.

Sinema; resim/heykel, müzik, tiyatro, dans, edebiyat ve mimariden sonra ‘yedinci sanat’ olarak adlandırılıyor.

Aslında kitap, gazete, fotoğraf, radyo, televizyon ve internet ile birlikte günümüzün yedi önemli ve etkili kitle iletişim aracından biri aynı zamanda.

İletişim bilimci Marshall McLuhan’a göre sinema habercilikle doğrudan ilgili değil ancak en yavaş kitle iletişim araçlarından biri olduğu için derinliği de en fazla olanlardan.

Haber verme işlevi bağlamında diğer kitle iletişim araçlarının gerisinde kalsa da hala sinemadan çok derinlikli bilgiler edinebiliyoruz.

Özellikle gençlerin ülke ve dünya tarihindeki önemli olayları ya da yeni bilimsel gelişmeleri kitaplardan çok filmlerden öğrendiği tartışma götürmez bir gerçek.

Bu nedenle Müslüm filmini bu Arabesk efsanesinin yaşamının yanı sıra yakın dönem Türkiyesi’ni tanımak ve anlamak için de önemli bir fırsat olarak görüyorum.

* * *

İnternette rastladığım bir caps’te (ekrandaki görüntüden kaydedilmiş fotoğraf) İbrahim Tatlıses, İbo Show’da Müslüm Gürses’e “İzlediğin en acıklı film neydi baba?” diye soruyor.

Bu soru karşısında Gürses’in verdiği cevap tek kelimeyle “Hayatım” oluyor.

Gerçekten de hayatı acılarla dolu imiş, benim gibi çok insan bunu filmden öğreniyor.

Gürses’in acılarını izleyenlere duyumsatan film doğal olarak çoğunluğu deyim yerindeyse salya sümük ağlatıyor.

Yapımcı Mustafa Uslu, odak gruplarda filmi izlemiş olan emziren annelerin sütten kesildiği uyarısını yapmış.

İddia o ki futbolcu Caner Erkin’in eşi, çiçeği burnunda anne Şükran Ovalı da “Ben bir oyuncuyum” diyerek filmi izlemiş ve ertesi gün sütten kesilmiş.

Filmde bu denli ağlanacak ne var merak ediyorsanız henüz gösterimdeyken sinemaya gidin.

İzlemeyenler için spoiler (film hakkında ipucu) vermemek adına Gürses’in yaşamından yürek sızlatan, çıplak ve gerçek kesitleri bırakıp, Müslüm filminden Müslüm müziğine geçelim.

* * *

Benim şarkılarını özellikle dinlediğim bir müzisyen değil Müslüm Gürses.

Yine de vatani görevimi yaparken (1997) çıkan albümünden ‘Usta’ favori şarkımdır.

Bıkkınlık veren gece nöbetlerinde “Böyle yaşamaktan bıktım ben usta” dememiz normal karşılanmalı.

Sırf bu şarkısı yüzünden askerlik dönüşü bir gece vakti kendisini restorandan çıkarken gördüğümde elini öpesim gelmiştir.

Oysa şarkılarının çoğunu ezbere bilen, hala her pazar günü saat 13.00’te kabri başında buluşan hayranları var.

Bu anlaması zor hayran kültürü filmde 1989’daki Gülhane Parkı halk konserindeki jiletleme ve Gürses’in bıçaklanması görüntüleriyle işlenmiş.

Martin Stokes, ‘Türkiye’de Arabesk Olayı’ kitabında 25 Ağustos 1990’daki Gülhane konserini müthiş bir gözlem yeteneğiyle aktarıyor, ilgililerin mutlaka okumasını öneririm.

Cüneyt Özdemir de 10 Kasım’daki 5N1K programında kendi meslek kariyeri için de önem taşıyan Gürses’in 1992 Gülhane konserini çok güzel anlattı, internetten izleyebilirsiniz.

Caner Işık ve Nuran Erol’un yazdığı ‘Arabeskin Anlam Dünyası: Müslüm Gürses Örneği’ kitabı ise şarkıcı ve sevenleri hakkındaki pek çok tez ve kitap arasında öne çıkıyor.

Müslüm Gürses müziğini ve fanatiklerini anlayabilmek için başvurduğum kitap ve dergilerin yanı sıra internetten ulaşabildiğim dört yüzü aşkın şarkısının sözlerini de inceledim.

İşte Arabeski, Gürses’i ve Müslümcüleri çok iyi anlatan birkaç örnek:

“Hayatım karanlık yerlerde geçer / Yüreğim kırılmış kadehe benzer / Yüzüme nefretle bakmayın yeter / Kötüysem düşkünsem kime ne bundan?” (Yıkıla Yıkıla).

“Nedense talihim yaver gitmedi / Acımasız dünya aman vermedi / Ne yapsam, ne etsem, geri dönmedi / Dönmeyen çarkımı döndür Yarabbi.” (Acımasız Dünya).

“Ağlattı kader ağlattı kader / Gülmek istedikçe ağlattı kader / Mutluluk sır oldu ben bilemedim / Gülmek istedikçe ağlattı kader.” (Ağlattı Kader).

“Hiçbir zaman gülemezler / İnanıp da sevemezler / Muradına eremezler / Aldatılanlar aldatılanlar.” (Aldatılanlar)

Bu cümleler tam da Arabesk müziğin ve Müslüm dinleyicilerinin ruhunu yansıtıyor.

Şarkı sözlerinden bir kelime bulutu yapmaya kalksak tablo daha da iç karartıcı olacak.

Aslında şarkıların adlarına bakmak bile bu ruh halini anlamaya fazlasıyla yeter.

Bakın sözlerinde değil sadece adında ağlamak, gözyaşı vb geçen Müslüm Gürses şarkıları:

Ağlama Gözlerim, Ağlamaklıyım, Ağlamanın Faydası Yok, Ağlanmaz mı?, Ağlattı Kader, Ağlıyor Gözlerim, Ağlıyorsam Senin İçin, Akşam Olur Gizli Gizli Ağlarım, Bugün Ağlayacağım, Çaya İner Ağlarım, İçer İçer Ağlarım, Yanar Ağlarım, İkimize Ağlarım, Sabrım Ağlıyor, Bir Avuç Gözyaşı, Bir Damla Yaş, İki Damla Yaş, Gözümde Yaş Bağrımda Taş.

Film hakkındaki yazılarına Ali Eyüboğlu’nun ‘Müslüm İzleyeni Ağlattı’, Ayşe Özyılmazel’in ‘Litrelerce Gözyaşı’ başlıklarını koymalarına şaşmamalı.

Gürses bu kadar gözyaşı sek gitmez diye düşünmüş olacak zira bakınız alkollü şarkılarına:

İçelim Unutalım, İçelim Yavaş Yavaş, İçer İçer Ağlarım, İçmek Çare Değilmiş, İçmesem Olmuyor, Kederliyim İçiyorum, Gel Bu Aşkın Şerefine İçelim, Bir Kadeh Daha Ver, Kaç Kadeh Sustu, Kaç Kadeh Kırıldı, Rakı Şarap Fark Etmez, Açılsın Meyhaneler, Ayyaş.

* * *

Üsküdar Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Kulübünün düzenlediği ‘Müslüm Film Analizi’ etkinliğinde Psikiyatrist Dr. Mahir Yeşildal, Arabesk kültürü ve etkisi üzerine değerlendirmelerde bulunmuş.

Yeşildal, “Birçok uyuşturucu kullanma biçimi vardır. Burundan alınan, damardan alınan, ağızdan alınan. Bir tür daha uyuşturucu çeşidi vardır, o da kulaktan alınır. Kulaktan da uyuşturucuyu en iyi veren kişiye Müslüm Gürses denir.” demiş.

Katılmamak elde değil.

Tolstoy“Acı duyabiliyorsan canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın.” demiş.

Müslüm filmi, Müslüm Gürses’in yaşamı boyunca çektiği ve sıradan bir insana çok ağır gelecek acıları duyumsatarak bizi Tolstoy’un insanlık sınavından geçiriyor.

Kendisi her ne kadar ‘Hayatımı asla film yapmayın’ demiş olsa da bu filmin yapılması kaçınılmazdı.

Müziğini sevseniz de sevmeseniz de Türk sinemasının en büyük eksiklikleri arasındaki biyografik film türünde başarılı bir örnek olan bu filmi izlemenizi öneririm.