Bana “nerelisin” diye sorulduğunda “Afyonluyum, yerlisiyim” derim daima. Bana göre yerli olmak ifadesi, bir yere ait olmayı daha iyi anlatıyor çünkü. Annem ve ailesi İstanbullu, onlar İstanbul’un yerlisi. Babamın ailesi yaklaşık 600 yıldır Afyonlu. Ben de Afyon’da doğdum, büyüdüm, Afyon’un yerlisiyim. Yer, yön duygum zayıftır, tanıyanlar bilir. Afyon gibi küçük bir yerde “şuraya nasıl gideceğiz” diye sorsanız sizi kaybedebilirim, ama yerlisiyim. Bu yüzden de; yerlilikten dolayı, benim gibi yerlilere çocukluğumdan beri kendimi hep yakın hissettim. Amerikan yerlilerine (Kızılderililere), aborjinlere, afrikalılara… bütün yerli halklara karşı duygusal bir yakınlığım oluştu. Bugün sizlere bahsedeceğim kitap Çeroki yerlisi Forrest Carter tarafından yazılmış bir kitap, adı “Küçük Ağaç’ın Eğitimi”. Otobiyografik bir kitap olan “Küçük Ağaç’ın Eğitimi”; yazarın anne ve babası öldükten sonra 5 yaşından 10 yaşına kadar büyükanne ve büyükbabasıyla geçirdiği dönemi anlatıyor. 1932- 1942 yılları arasında yaşanan bu döneme bizler, büyümekte olan bir çocuğun anlatımı üzerinden tanıklık ediyoruz. 

Eserde, romanın ana karakteri olan Küçük Ağaç’ın büyükanne ve büyükbabasıyla konuşmaları, yaşam ve kavramlar üzerine sohbetleri çokça yer alıyor. Büyükanne ve büyükbabanın derin yaşam anlayışları, Küçük Ağaç’a yaklaşımları kitapta beni etkileyen kısımlar arasında. Asaletleri, torunlarına olan ilgi ve sevgilerini aktarmak için seçtikleri yöntemler, öğretme tarzları, Küçük Ağaç’la konuşurken gösterdikleri hassasiyet örnek alınacak türden. Amerikan yerlilerinin yaşantılarına dair kesitler de var ve bunlar da oldukça çarpıcı. Sizlere romandan birkaç örnek vereceğim; Büyükanneyle Küçük Ağaç’ın akıl ve ruhla ilgili sohbetlerinden küçük bir örnek:

“Büyükanne, ölü insanı kolayca tanıyabileceğini söyledi. “Ölü insanlar…” dedi, “Bir kötü insana baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezsin. Onlar öteki insanlara baktığı zaman kötüden başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başka bir şey görmezler, hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onlar yürüyen ölü insanlardır.” 

Büyükbaba ile Küçük Ağaç bir hindi hakkında konuşurlar. Büyükbaba :

“Yaşlı Tel-qui(Hindinin adı) bazı insanlara benzer. Her şeyi bildiğinden çevresinde ne olduğunu görmek için asla bakınmaz. Başı bir şey öğrenemeyecek kadar yüksektedir.”

Romanda kahramanlarımız, sakin yaşamlarında büyük ve küçük pek çok olay yaşıyor, yaşamla ve birbirleriyle olan bağlarını en ince ve aynı zamanda en hassas bağlarla örüyorlar.

Sevgi, anlayış, yaşam, ölüm gibi kavramları kendi düşünce yapımda yeniden anlamlandırmış ve kendimce başka karşılıklar, anlamlar üzerine düşünmüştüm. Şimdi düşünce yapımda şekillenen kavramlar ve anlamlarda, Küçük Ağaç’ın Eğitiminin etkisi olduğunu, yıllar sonra kitabı tekrar elime aldığımda farkettim. Belki yaşın, belki de dönemin etkisi bilemiyorum, okuduğum kitaplardaki bazı kısımları unutuyorum diye düşünürdüm, ancak şimdi farkediyorum ki unuttuğumu düşündüğüm kısımlar, kitapta içselleştirdiğim yerlermiş. İçselleştirdiğim kısım başka kapılar açıyor, o kapılar başka kitaplara ve hikayelere açılıyor. Açılan kapılardan geçtiğinizde bambaşka fikirler ve bir yaratım süreci oluşuyor. Sanatın en sevdiğim döngüsü bu. Baktığınız resimlerin, heykellerin, izlediğiniz tiyatro oyunlarının, filmlerin, gittiğiniz konserlerin, dinlediğiniz müziklerin, okuduğunuz kitapların sizinle, zihin yapınızla, düşüncelerinizle uyumlanan parçaları adeta bir tohum gibi zihin dünyanızda yeşeriyor. Yıllar sonra farkediyorum ki, okuduğum diğer kitaplar gibi “Küçük Ağaç’ın Eğitimi”de bende , zihnimde bazı tohumlar atmış. Uzun zaman sonra başka sebeplerle elime aldığım ve nicedir görmediğim bir dostla karşılaşmış gibi hissettiğim, benim için çok değerli bu kitabı sizlerle paylaşmak istedim bu yazımda. Yaşamdaki ve ilişkilerdeki incelikleri doğal bir zarafetle desenleyen bu kitabı sizin de okumanızı umuyorum. 

İyi ki sanat var, sanatla kalın