Geçtiğimiz hafta 10 Nisan Cuma günü akşam saatlerinde ertesi gün sokağa çıkılmayacağına dair bir karar duyuruldu. Bu kararın amacı son zamanlarda yaşadığımız ve yaşam tarzımızı çok büyük ölçüde etkileyen ve değiştiren Corona virüsüne karşı, virüsün yayılmasını önlemek için insani etkileşimleri azaltmaya yönelikti. Ancak tam tersi oldu. İnsanlar bir anda marketlere hücum etti ve bu esnada istenenin tam tersine virüsün yayılmasına yol açacak yoğun bir etkileşim oldu. Birkaç saatlik bu olay, birkaç aydır alınan önlemlerin sağladığı yararı yerle bir etti sağlık profesyonellerinin söylediğine göre. Olayın üzerinden on gün geçti ve bu hafta sonu yaşanan olayın nelere yol açtığını vaka sayılarından anlayabileceğiz. Peki bu davranışın arkasında ne vardı? Neden insanlar bir kısıtlama karşısında böyle zararlı sonuçları olabilecek davranışlar göstermişlerdi? Ben bu davranışın arkasında hemen her canlıda olabilecek kıtlık bilinci ve kısıtlılık duygusunun olacağını düşünüyorum. Bu nedenle bu yazımda bu iki kavramın satınalma davranışına etkisine ışık tutmaya çalışacağım.

Kıtlık canlıların temel ihtiyaçları, örneğin yeme, içme, barınma, korunma ve benzeri temel ihtiyaçları için gerekli olan maddelerin yeterli düzeyde bulunamamasıdır. Doğal olarak belirli yerde belirli bir canlı (insan, hayvan, bitki) nüfusu ile onların ihtiyaç duyduğu maddelerin/kaynakların (besin, ışık, su gibi) birbiriyle dengeli bir biçimde var olması, her canlının ihtiyaç duyduğu kaynaklara bir kısıtlama olmadan erişebilmesi bolluk durumu iken, tersi kıtlık durumunu ifade eder.

Nesnel yani kişilerin algısı dışından bakıldığında bolluk ve kıtlık böyle açıklanabilir. Bolluk halinde bitkiler büyür ve yayılır, insanlar ve hayvanlar çoğalır ve güçlenir. İş insana gelince bolluk ve kıtlık daha karmaşık bir hal alır. İnsanlar diğer canlılardan farklı olarak algılayan, düşünen, yorumlayan, anlam yükleyen ve içinde bulunduğu koşulları etkileyebilen, değiştirebilen canlılardır.

Bu nedenle insanlar açısından kıtlık ve bolluğun öznel bir yanı vardır. Öznel olarak kıtlık ve bolluk kişilerin ihtiyaçları, ihtiyaçların öncelik sırası, ihtiyaçlarına yüklediği anlam, kişisel olarak kaynaklara erişebilme kapasitesi ve kaynaklara erişebileceğine dair hissettiği güven duygusu ile ilgilidir. Bu açıdan kıtlık ve bolluk algılanan bir durumdur. Bir yanıyla dışsal koşullarla bağlantılıyken, bir yandan da oldukça karmaşık bir biçimde insan psikolojisiyle yakından ilgilidir. Diğer canlılardan farklı olarak insan bolluk koşullarında ihtiyacından fazlasını alıp stoklayabilir. Bu kısmen diğer canlılarda da olabilir. Örneğin kaktüslerin suyu bedeninde saklaması, ya da develerin hörgüçlerinde su ve besin stoklaması, kargaların ihtiyaç fazlası cevizleri gömmesi ya da evdeki kedim Zıpır’ın tokken mamasının üzerini örtme davranışı göstermesi… Peki kaynaklar var olduğu halde, kaynaklara erişim engellenirse….

Kısıtlılık ise canlıların davranışları üzerinde dışsal bir faktörün engelleyici etkisidir. Yani belirli bir davranışın, örneğin yaşamsal kaynaklara erişiminin dışsal bir güç tarafından durdurulmasıdır. Kısıtlılık ya da kısıtlama canlılar üzerinde nasıl etkili olur? Ağaçları ya da çalıları budayarak büyümesini ve yayılmasını engelleriz. Hayvanları eğer besliyorsak kafese kapatarak, tel örgü ya da çitlerle çevreleyerek ya da bağlayarak (bir hayvanın bağlanması bana çok kötü hissettirir); zarar veriyorlarsa uzaklaştırarak kısıtlarız. Ya insanlar nasıl kısıtlanır? Tabii ki yasaklarla. Yasakların gücü engellenen davranışın sonuçları ile bağlantılıdır. Eğer bir davranış başkalarına zarar veriyorsa (çalma, öldürme, taciz, tecavüz gibi) güçlü bir biçimde yasaklanır. Ancak bir davranış kişinin kendine zarar veriyorsa, yasağın yaptırımları güçlü değilse,  o zaman bu yasakları aşmak daha kolaydır. İşte son zamanlardaki eve kapanma konusu da böyle bir yasak.

Şimdi hafta sonu büyük şehirlerde sokağa çıkma yasağının ilk uygulamasına kıtlık bilinci açısından bakabiliriz. Kıtlık bilinci, yeterli düzeyde var olup olmadığından bağımsız olarak, kaynakların yeterli olmadığı duygusudur. Daha çok kişisel gelişimcilerin ve yaşam koçlarının ilgilendiği bir alan olmuş kıtlık bilinci.

Örneğin Nilgün Yetiş (http://www.nilgunyetis.com/2017/06/07/kitlik-bilincinden-bolluk-bilincine-dogru/) bloğunda kıtlık bilincinin göstergelerini şöyle sıralamış:

– Gereksiz şeylere para harcama korkusu,

– Sürekli daha ucuz alternatifleri araştırma ve fiyatı yüksek bir şey aldığında huzursuz olma,

Pazarlık ve bedavaya getirme meraklılığı,

Başardığında “şanslı” olduğunu düşünme, başarısız olduğunda kendini “yetersiz” görme,

– Başkalarından daha fazla şeye sahip olduğunda suçlu hissetme,

– Yapmak istediği şeyler için yeterince zamanı olmadığı hissi,

– Sürekli bir yerlere bir şeylere yetişme endişesi ile hareket etme,

– Hiçbir zaman yeterli kaynaklara ve varlığa sahip olmadığını düşünme,

– Yaptığı her şeye rağmen “elindekileri kaybetme” korkusu içinde olma,

– Başkalarının kararlarının ve seçimlerinin sonucu kurbanı olduğu düşüncesi

Kıtlık bilinci 0-6 yaş arasında yaşanan deneyimlere (örneğin bebeklerin kıtlık koşullarında yeterince beslenmemesi ya da belirli zaman aralıklarında beslenmesi, onun dışındaki zamanlarda açlıktan ağlasa dahi beslenmemesi gibi) bağlı olarak oluşup bilinçaltı kaydı olarak davranışları etkiliyor. Kıtlık bilinci kısıtlılık koşullarıyla birleştiğinde daha fazla alma ve stoklamaya yol açıyor. Muhtemelen 1940-1980 yılları arasında doğanlar büyüdükleri dönemin zorlukları açısından daha fazla kıtlık bilincine sahip olabilir. (DEVAM EDECEK)