“Dinle sana bir sözüm var
Kimseyi hor görme kardaş
Kim nasıldır Allah bilir
Kötüleyip yerme kardaş
...
Kerameti sende bilip
Bilmeden günahkar olup
İnsan doğup hayvan ölüp
Cehenneme girme kardaş
...”

Gönlüne sağlık üstad Neşet Ertaş .Mekanın cennet olsun.
Gönül adamı olmak başka bir şey vesselam .
Ne güzel anlatmış kibirli insanı .


“Kibir en sevdiğim günahtır .” Der
Şeytanın Avukatı filminde , şeytan rolünü üstlenen Alpaçino .

Filmin sonunda söylediği bu replik ibretliktir aslında .

Şeytanı şeytan yapan şeydir kibir .

Yeryüzünde kibri ile gezinen pek çok insan var . Kendilerini diğerlerinden “üstün “ gören topluluklar , gruplar , kitleler var . Dahil olunca içlerine , bulaştırlar kibir hastalığını . Salgın gibi yani .

Kibir hastalığına yakalanan kişiler sadece kendilerini “ alim “ sanırlar , geri kalanlar bilmez bir şeyi .

Gerisi ne kalıptaysa da “ cahil” dir onların nazarında .

Her şeyi onlar bilir . Her işten anlarlar . En modern onlar . En çağdaş onlar . En uygar onlar . En barışçıl onlar . En adil onlar . En zeki onlar . En elit onlar . En okumuş onlar . En masum onlar . En kültürlü onlar . En iyi insan onlar .

En iyi sanatı onlar icra eder . Spordan bir tek onlar anlar . En iyi yazıyı onlar yazar . En doğru kararı onlar verir .

Her şeyin en iyisini onlar hak eder . En iyisini onlar yapar .

Bu tip insanlara MFÖ nün şarkısını söylemek geliyor içimden.

“peki peki anladik
herseyden sen anlarsin
herseyi sen bilirsin
en guzel gurubu sen kurdun
en guzel ritmi sen buldun
en iyi dalgic sensin
en guzel filmi sen cektin
peki peki anladik
en guzel sen bakarsin
peki peki anladik
en guzel sen aglarsin
ilk once sen baslattin
en once sen yavaslattin
en uzaga sen gittin
en cabukda sen dondun
peki peki anladik
sen neymissin be abi
peki peki anladik
en guzel sen gulersin
peki peki anladik
en guzel sen soversin
en guzel yemegi sen yaptin
en guzel kizi sen kaptin
en guzel tumbayi sen caldin
en guzel sarkiyi sen yazdin
peki peki anladik

sen neymissin be abi”

Kerameti kendinden menkul bu kişi/ kişiler, üst perdeden konuşup daha ilk konuşmada , ilk bakışta koyar ortaya , sözde “ ağırlığını “ . Dersini almalısındır bu “engin” konuşmalardan .

Zira kendilerinden gayrısı “ koyun” “ at gözlüklü “ yobaz” dır .

Hazreti Pir ‘ in ibretlik bir kıssanı anlatmak isterim tam da burada .

“Küçük bir fâre kocaman bir devenin yularını kapmış, eline almış, kurula kurula gidiyordu. Deve, kendi huyu, uysal tabiatı yüzünden, onunla yol alıp giderken fâre, kendi küçüklüğünü göremeden:
“– Meğer ben ne müthiş bir pehlivanmışım, develeri sürükleyebilecek bir yiğitmişim!” diye böbürleniyordu.
Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, kibrinin şaşkınlığı içinde donup kaldı. Onun kibrinin farkında olan deve ise, mânidâr bir şekilde:
“– Ey dağda, ovada bana arkadaş­lık eden! Neden durakladın? Neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir. Sen benim kılavuzum, öncüm değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kal­mak, sana yaraşır mı?” dedi.
Mahcûp düşen fâre, kekeleyerek şöyle cevap verdi:
“–Arkadaş! Bu su pek büyük, pek derin bir su; boğulurum diye korkuyorum.”
Deve suyun içine girip:
“– Ey kör fâre! Su diz boyu imiş, korkmana gerek yok!” dedi.
Fâre çaresiz ve mahcûp itirafına devam etti:
“–Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane dizi üst üste koysak, ancak senin bir dizin eder.”
Bunun üzerine akıllı deve, fâreye şu nasîhatte bulundu:
“–Öyleyse, gurur ve kibire aldanıp bir daha terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Sana olan hoş görüş ve müsâmahama kapılıp şımarma; çünkü Allâh, şımaranları sevmez!..
Var git; sen, kendin gibi fârelerle boy ölçüş!”
Artık, iyiden iyiye gerçeği anlayıp utanmış bulunan fâre:
“–Tevbe ettim, pişman oldum. Allâh için olsun şu öldürücü, şu boğucu sudan beni geçir!” diye yalvardı.
Böylece deve, yine merhamet edip ona acıdı da:
“– Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık, otur! Bu sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zîrâ vazîfem, senin gibi yüz binlerce âcize hizmetten ibarettir.” dedi ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi.


Hazret-i Pîr, buradan çıkarılması gereken nükteleri de yine kendisi şöyle ifade etmiş :

“İblis, önceleri melekler arasında büyük tanınmış, kendini üstün görmeye alışmıştı. Bu alışkanlığı yüzünden şımardı ve Allâh’ın emrinin azamet ve haşmetinin farkına varmadı; Âdem -aleyhisselâm-’ı hakîr, aşağı gördü. Böylece aşağıların aşağısı bir âkıbete dûçâr oldu…”

“Bil ki, bakır, altın olmadıkça bakırlığını bilmez. Gönül de mânevî kıvâma ulaşmadıkça hatalarını görmez, süflîliğini anlamaz. Ey gönül! Nefsin kibir ve gurur çukurundan kurtul da sen de bakır gibi iksîre hizmet edip bir altın hâline gel! Gönülleri kuşatan sevgiliye hizmet et!..”

Hissemize düşen nasibi almayı dileyerek ,

Hoşgörü ve muhabbetle kalın .