Korona virüs hızla insanlığı ve toplumsal ilişkileri etkiliyor. Sürekli hareket ve koşuşturmaca içinde insan sadece kazanma odaklı yaşamına yön veriyor. Üretim ve tüketim kısır döngüsüne kapılmış, yoğun ve uzun iş yaşamı koşuşturmacısı içindeki insanlık, korona virüs ile kırılma anını yaşıyor.

Değişim kriz faktörüdür, yönetilemezse çatışmaya yol açar!

İnsanın yaşamındaki araçlar, elde edilmesi gereken amaçlara dönüşüyor. Üretilen mal ve hizmetlerle hayatına yön veren modern birey, tüketim nesnesine dönüşüyor. Popüler kültürün ürettiği araçlar yaşamını kuşatıyor, hayatı ile ilgili değerleri oluşturuyor. Oysa insan, özne bir varlıktır.

Modern yaşam, ruhsal hastalık nedeni olabilir!

Modernleşme çabaları, değişen yaşam kültürü içerisinde etkilenen birey ’de kaygı, stres ve sıkıntılar artıyor. İlke ve değerlerden yoksun, kalabalıklar içinde yalnız yaşamını sürdürüyor. Toplumsal yaşamda mutlu olamayan bireyler, kendisine yön verecek özdeşim kurabileceği model karmaşası içinde ruhsal sorunlara ve sıkıntılara doğru sürükleniyor.

İlişkilerde güven kaybı yaşanıyor!
Modern birey, içinde kaybettiği özgüveni kendini güçlü göstererek yeniden oluşturma arayışına girmiş, güven duygusunun yerini güçlü görünme çabası alarak mal, mülk veya makam hayatın merkezine yerleştirmiştir.

Kişilik, kimlik, duruş gibi kavramlar yerine statü sahibi olma veya para kazanma yer değiştirmiş, insanlar toplum hayatında var olmakla değil, sahip oldukları ile saygınlık kazanmaya çalışıyor.

Maddi varlıklara sahip olma yarışına giren modern birey, duygularıyla hareket ederken akıl, ilke ve vicdanı dışlamış adalet duygusunu yitirmiştir. Geçmişi yok sayarak geleceği düşünmeden "şimdi ve burada “’ya odaklanmaktadır. Bilinç kaybına uğramış birey, üreten bir değer olmak yerine tüketen bir nesneye dönüşmüştür.

“İnsan merkezli” toplum düzeni kurmalıyız!

Toplumda “insan” olgusu önemlidir. İnsan, her şeyden önce kendisiyle temas kurmalıdır, kendine dokunmalıdır, sorgulamalıdır. Kendi hayatıyla yüzleşebilme cesareti ve iç âlemine doğru tefekkür geliştirmelidir. Kendini tanıma ve anlama yolculuğunda ruhunun derinliklerine doğru yol alarak sabırla bilincini ve vicdanını yeniden oluşturmalıdır.

İnsanın kendine iç görü geliştirme, farkındalık oluşturma çabası değişim ve dönüşüme kaynaklık yapacaktır. Kendi iç kaynaklarını harekete geçiren birey var olmaya doğru duygu, düşünce ve davranış bütünlüğünü ortaya koyan insana dönüşecektir.

İnsan sahip olmak yerine “var” olmaya çalışmalıdır!
İnsan varoluşsal temelini akıl, ruh ve inancından aldığı kaynaklarla oluştururken, bu kaynakları keşfedebilme, anlama seviyesine bağlı olarak hayatına olumlu yön verebilir.

İnsan, modern dünya düzeni karşısında kendisini tüketen bir nesne olarak değil üreten bir değerle konumlandırmalı, kendine güvenerek sahip olma çabası yerine var olmaya çalışmalıdır. Var olan insan, mutluluğu güven duygusuyla içsel huzuru da yakalayarak, yaşadığı ortamda pozitif bir değer katar. Sorun değil çözüm kaynağıdır. İçinde yaşadığı topluma güvenli ve girişimci duruşuyla yön verir. İnsanlığın yeniden yapılanma sürecinde aksiyoner rol, model davranışlar ortaya koyar.

İnsan, sosyal bir varlık olarak sadece kendinin değil insanlığın sorunlarının çözüm kaynağını temsil eder. Ancak kurtarıcı değildir, insanların değişim gücünü keşfetmelerinde ve kendi kaynaklarını harekete geçirmelerinde uzatılan bir eldir, dokunuştur.